İstanbul Deniz Müzesi, 12 Mart- 22 Mayıs 2016 tarihleri arasında, çok özel bir sergiye ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.”Pitoresk İstanbul” sergisinde, 19’uncu yüzyıl ressam-seyyahlarının İstanbul’u, “Dijital Seyahatnameler” olarak dev boyutlu perdelerde canlanıyor.
Yüzyıllar öncesinin mimarisini ya da manzaralarını, resmedilmeye değer, cezbedici ve gizemli güzellikler olarak tanımlayan “Pitoresk” kavramı, belki de en çok yakıştığı İstanbul’u da yanına alarak serginin adını oluşturuyor.” Pitoresk İstanbul”, dijital sergisi, insanları 200 yıl öncesine, İstanbul’u keşfetmek üzere yola çıkan seyyahların gözünden çok özel bir yolculuğa çıkarıyor.
Sergide 6 ünlü ressamın tabloları yer alacak
Melling, Schranz, Allom, Bartlett, Lewis ve Ayvazovski’nin, yalnızca müze ve nadide koleksiyonlarda bulunabilen gravür ve tabloları CodexArt teknikleriyle perdelere yansıtılıyor. Serginin genel yönetmenliğini Bülent Özükan, sanat yönetmenliğini Murat Öneş ve müzik yönetmenliğini de Anjelika Akbar yürütüyor. Boyut Yayın Grubu’nun dijital restoratör ve animatörlerden oluşan geniş bir ekip ile uzun bir süredir hazırlandığı sergi, İngilizce ve Arapça alt yazılarla da destekleniyor.
35 dakika sürecek görsel bir show
İstanbul Deniz Müzesi Barbaros Salonu’nda başlayacak serginin gezilecek bölümlerinde 6 sanatçı için ayrı ayrı interaktif ekranlardan bilgiler verilecek. Orjinal eserlerin de yer alacağı bu bölümden sonra, 4.5 metre yüksekliğinde ve 60 metre uzunluğunda dev yüzeylerin bulunduğu CodexArt salonuna geçilecek. 19’uncu yüzyıl İstanbul görünümleri, döneminin müzikleri eşliğinde 35 dakikalık görsel bir show olarak izlenebilecek. Resimle müziği harmanlayan sergiyi, 12-18-19 Mart ve 1-2 Nisan tarihlerinde ziyaret edenler, sergi+konser bileti ile 19.00-22.00 saatleri arasında Anjelika Akbar’ın canlı performansını da izleyebilecekler. Serginin biletleri satışa sunuldu.
Sergiyle ilgili olarak görüştüğümüz sanat yönetmeni Murat Öneş, bu sergi için uzun süredir hazırlandıklarını, anlatmak istedikleri hikaye ve duyguya en uygun 6 ressamı seçtiklerini ve bu ressamları çok daha geniş kitlelerle buluşturmayı hedeflediklerini söyledi. Dünya’daki belli başlı tüm müzelerle ilişkiye geçtiklerini ve eserlerin orijinallerini zor da olsa temin ettiklerini de belirten Öneş “Kolay değildi. Ancak Rusya’daki çok küçük bir şehrin müzesinden İstanbul’a ait bir Ayvazovski resmi bulmak, onu yerinde görmek benzersiz bir serüvendi. Ayrıca geçmiş çok önemli. Tablolarda ve gravürlerde bugün olmayan yapıları tespit ettik. Yangınlar ya da tadilatlarla değişikliğe uğramış yapılar bizi şaşırttı. İzleyicilere bu farklılıkları bugünle kıyaslama imkanı veriyoruz. Bu yüzden bu serginin sanatsal değerini yanında bir de böyle bir faydası var. İstanbul bu serginin ilk durağı. Amerika sergiyi istiyor. Fransa ve Rusya ile temaslarımız devam ediyor.” Dedi.
“Ressamlar en çok iz bırakan tablolarını İstanbul’da yaptılar”
Serginin genel yönetmenliğini üstlenen Bülent Özükan ise, sergi için seçilen ressamların ortak özelliklerinin olduğunu söyledi. Resim sanatında romantizm akımının doruk noktasına ulaştığı 19. Yüzyılda İstanbul’a gelmiş, ya da yaşamış olmaları ve en güzel, en çok iz bırakan tablolarını burda yapmış olmalarının bu seçimde etkili olduğunu belirtti.
“Bu içerikte bir sergi daha önce yapılmadı”
“Sergimiz dijital bir sergi ve tabloların canlandırılmalarını da içeriyor. Bu içerikte bir sergi daha önce yapılmadı. Kitap sayfalarında 20-30 santimlik gravürlerin 5 metre yüksekliğinde ve 60 metre eninde tuvallerin dijital olarak yansıtılması müthiş bir deneyim. Devasa boyutlardaki tablolarda herkes farklı bir detayı yakalayabilir. Bazen bir mimari eleman, bir karpuz satıcısının ifadesi, esnafın vakur duruşu izleyenlerde farklı heyecanlar yaratabilir.”
Serginin sanatseverler için müthiş bir deneyim olacağını da vurgulayan Özükan, hafta içi 21.00’e, hafta sonu 22.00’ye kadar gezilebilir olmasının da önemli bir fırsat olduğunu söyledi ve “ Herkesi sürprizlerle dolu bu sergiye bekliyoruz “ dedi.
“İlham kaynağım Ayvazovski’nin tabloları”
Serginin müzik yönetmenliğini üstlenen Anjelika Akbar ise, serginin ruhunu yansıtabilmek adına o döneme ait görselleri incelediğini söyledi. Gravürlerdeki atmosferi hissetmeye çalışarak ve içinde harmanlayarak, o hissiyatı ne tür seslerin ifade edebileceğini bulmaya çalıştığını söyleyen Akbar, “Benim için projenin en heyecan verici kısmı kuşkusuz Ayvazovski’nin tablolarıdır. Onlar benim için çok kuvvetli bir ilham kaynağıdır“ diyor.
“Görsellik ve müzik organik bir biçimde bağlandı”
“Boyut Yayın Grubu ile birlikte daha önce üzerinde çalıştığımız Ayvazovski projesi için “Ayvazovski Rapsodi”sini bestelemistim. Bestemin bir kısmını “Pitoresk İstanbul”daki Ayvazovski bölümü için kullandık. Onun dışında Osmanlı zamanındaki padişahların yaptığı besteleri ve ayrıca İstanbul’a gelen ve buradaki müziklerinden etkilenip batı ile doğu öğeleri bestelerinde kullanan Avrupalı müzisyenlerin müziklerini de projeye dahil etme kararı aldık. Bu çalışmamı Kalan Müzik destekleyip bana gereken kayıtları hazırladı. Ayrıca projenin ruhuna uygun daha önce yaptığım bazı besteleri yeni doku ile harmanladım. Fakat en çok heyecan duyduğum kısım Gülnihal ve Üsküdar gibi meşhur eserler için yaptığım yeni yorumlamadır. Tabloların hareketlerine göre müziği, Murat Öneş’in muazzam yardımı ile adeta yönlendirdik, görsellik ile müzik organik bir biçimde bağlanmış oldu.”
“Dinleyicileri Doğu’nun ve Batı’nın buluştuğu noktadaki farklı his dünyasına götüreceğim.”
“Bazı akşamları sergiye gelen insanlar öncesinde benim performansımı dinleyebilecekler. Performansın ismi: “Oriental Rhapsody”. Biliyorsunuz, çocukluğumdan beri klasik müzik alanında bir sürü çalışmaları yapıyorum, ama son zamanlarda ilgimi çeken ve “Doğu-Batı Kucaklaşması” olarak adlandırdığım müzik yönünde çalışmaları da gerçekleştiriyorum. “Üç Cemre”, “Bach A L’Orientale”, “Türk Marşı Varyasyonları”, “Gül’dür Gül”, “Doğu Fantazisi”, “Anadolu Esintileri”gibi beste ve projelerinden sonra Doğu Rapsodi / Oriental Rhapsody başlığı çıkaracağım bu performansta kendi beste ve uyarlamalarımdan oluşan repertuar olacak. Dinleyicileri Doğu’nun ve Batı’nın buluştuğu noktadaki farklı his dünyasına götürüyor olacağım… Birbirlerinden bağımsız olan bu eserlerin ortak noktası Doğu’nun Batı’ya, Batı’nın Doğu’ya olan dokunuşundan doğan değişik harmandır. “Oriental Rhapsody” zamandan ve mekandan bağımsız olan bir duygu seyahatnamesidir…