2010’un son şövalyesi Korhan Gümüş

” olarak nitelediğini duyabilecek, 2010 İstanbul’un, var olan modellerden farkı bulunmayan bir “devlet projesi”ne hangi gerekçelerle döndürdüğünü birinci ağızdan dinleyebilecektik.

Zaten böyle bir soruya gerek kalmasa, ajans bünyesinde görev alan siviller, atmaya çalıştıkları her adımda “devlet” duvarına çarpmasa, atananlar ve seçilenler uyum içinde çalışıp ortak ürün ortaya koyabilse, Gümüş’ün hayal ettiği “üçüncü model” de belki yaşama geçebilecek.

Görüşlerimi ve soruya müdahalesinin yanlış olduğunu, toplantı bitiminde yanıma gelen Korhan Gümüş’e de aktardım. “Cevaplaması gereken son insan sizdiniz” dedim, “çünkü aynı sorunlarla karşılaşacak ilk insansınız.”

Yeni siviller, son bir yıl içinde 2010 AKB Ajansı yönetiminde görev alan “üçüncü kuşak”. Ajansın bir “sivil” istifayı daha kaldırabileceğine inanmıyorum. Elbette işler –şu ana kadar olduğu gibi- devlet kararlığında “ufacık aksaklıklar”la devam edecektir. Ama İstanbul 2010’dan beklentisi giderek azalan kamuoyunun, böyle bir gelişme karşısında projeden daha da soğuyacağını tahmin etmek zor değil. Bu nedenle 2010’nu fikir babalarından Korhan Gümüş’ün YK’da görev alması, bu projeye inanan, inanmak isteyen herkes için risk anlamına geliyor. Benzer uyarıların ajans içinden ve yakın çevresi tarafından Gümüş’e de yapıldığını biliyorum.

Korhan Gümüş’de bu anlamda yeni görevinin risk taşıdığı fikrine katıldığını, ancak mücadele etmek gerektiğini dile getiriyor. Bürokrasinin deneyiminin çöpe atılmaması gerektiğini, aksine yönlendirilerek faydalanılması gerektiğine inanıyor. Yanılmaması herkes adına sevindirici olur.