28 Şubat’ın yarattığı kutuplaşma hâlâ devam ediyor




28 Şubat’ın askeri darbe süreci sona erse de toplumda yarattığı tahribatın sonuçlarını silmek pek de mümkün olmadı.

Türkiye toplumda bugün yaşanan kutuplaşmanın temellerinin 28 Şubat sürecinde atıldığı ve toplumun bir kesiminin bu süreçte “ötekileştirilmesinin” yarattığı travmanın sonuçlarının hala toplum üzerinde hissedildiği belirtiliyor. Tarih Araştırmaları Kulübü’ nün düzenlediği “28 Şubat-Post Modern Darbesi” başlıklı sempozyumda 28 Şubat 1997’ de Türkiye’ nin yaşadığı post-modern darbe, darbe öncesi ve sonrasında yaşananlar tartışıldı.

Santralistanbul Kampüsü’nde 7 Mart pazartesi günü gerçekleştirilen sempozyumda İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ümit Cizre, 28 Şubat sürecini ve müdahale ardından gelen Türk siyasetini, bugün de çok kalıcı bir şekilde üzerinde hissettiğimiz bir nefret söyleminin başlangıcı olduğunu vurguladı. Cizre, bu dönemde toplumda nefret söyleminden kaynaklanan bir kutuplaşmanın olduğunu ve toplum üzerinde bir laik cephe oluşturulma hamlesinin yapıldığını söyledi.

28 Şubat’ ın en kalıcı mirası kutuplaşma

TSK’ nın 28 Şubat’tan sonra toplumla ilişkilerinde tutturduğu bir yeni yol var diyen Cizre, TSK’ nın “laik cephe” dediğimiz bu blokun inşasına giriştiğini belirtti. Cizre, 28 Şubat’ın en kalıcı mirasının bu kutuplaşma olduğunu, laik cephe karşısında laik olmayan, zaman zaman irticacı, zaman zaman mürteci, zaman zaman islamcı bir cepheleşme içersinde yer aldığını vurguladı. Laik iktidar blokunun üniversiteler, yüksek yargı organları, STK’ lar, Kemalizme gönül veren bazı iş adamı kümeleri, zaman zaman örgütsüz bir halk grubuyla oluştuğuna değinen Cizre, dolayısıyla 28 Şubat sonrasında TSK’ nın bir siyasi partileşme olgusundan bahsedilebileceğine dikkat çekti.

“Toplumla ilişkilerde 8 yıllık eğitimi işin içine katmak durumundayım” diyen Cizre, 8 yıllık eğitimin askeri bürokrasinin siyasal tercihlerinin tepeden inmeci bir biçimde topluma benimsetmeci faaliyetini gösteren bir öge olduğunu vurguladı.

Merkez sağın silinmesi

Cizre, 28 Şubat sonrasında askeri bürokrasinin AP’nin şemsiyesi altında yeni bir merkez inşasına giriştiğini, fakat bu hamlenin Türkiye’ de merkez sağın siyasetten tamamen tasfiyesiyle sonuçlandığını dile getirdi. Cizre, bunun temel nedenleri altında bu partilerin devletçi bir yapıya sokulmak istenmeleri, devlet yanında irtica karşıtı mücadelelerin basit birer ajanı haline gelmeleri ve toplumla ilişkilerini koparmış olmaları yatıyor dedi.

Kadın üzerinden 28 Şubat

28 Şubat Darbesi’nde meşruiyet zemininin kadınlar üzerinden sağlandığına değinen İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof.Dr. Arus Yumul, kamusal alanın kadınlar, kadın bedenleri, giysiler üzerinden kurgulandığını vurguladı. “Kadın kamusal alanın temel unsuru haline geldi” diyen Yumul, bu dönemde örtülü kadınların haklarının, statülerinin askıya alındığını, İstisnai kesimler olarak algılanıp meşru ve müşterek toplum yaşamının dışına itildiğini belirtti. Laik-anti laik, türbanlı-türbansız ikilemi yaratıldı ve bu karşıtlık körüklendi diyen Yumul, bu süreçte örtülü kadınların sembolik sürgüne gönderildiğini söyledi. Yumul, örtülü kadınların eğitim, iş, siyasi hayata katılma isteklerinin, moderni reddetmek yerine onunla farklı ilişki kurma çabalarının göz ardı edildiğini vurguladı.
“Bugün geldiğimiz noktaya bakacak olursak bu sorun diye bahsedilen başörtüsü konusu, göreceli olarak çözülmüş olarak gözüküyor. Ama bugün yapılan başörtüsü konusunun parçalanması, parçalanarak eğitim hakkına indirgenmesidir”.

TSK’nın silahı: medya

28 Şubat’ta basının askerin silahı olduğunu söyleyen Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Dr. Ali Bayramoğlu, silahlı kuvvetlerin o zaman yürütmüş olduğu psikolojik harekatların temelde iç tehdit ve tehlike fikri üzerine dayandığını belirtti.
Bayramoğlu, basının rolünü, toplumun belli bir kesiminden almış olduğu küçük bir doku örneğini toplumun tümüymüş gibi fanus içinde büyütüp, ayna olarak sunduğunu anlattı. Bizzat üretilen, gerçek olmayan senaryoları gerçekmiş gibi yine gazetelerde TV’ lerde karşımıza çıktığına değinen Bayramoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Din adamlarının ahlaksız olabileceğine, Kadın kandırma üstüne kurulu bir dini var oluşun yine siyasetteki siyasi iktidardaki politikalarla yine aynı kandırma politikalarının ne kadar paralel olduğunu biz çok uzun süre gazetelerden, TV’ den izledik”. Bunların içinde en önemlisinin Andıç olduğunu vurgulayan Bayramoğlu, basını kullanarak militerleşmeyi meşrulaştıran bir ortam yaratıldığını söyledi.

Üniversitelerin tutumu

Üniversiteler 28 Şubat günlerinde tipik devlet kurumları gibi davrandılar diyen İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Erol Katırcıoğlu, üniversitelerin bilimsel özerkliği ve özgürlüğü savunmak yerine devleti savunmayı, devletin ideolojisini savunmayı daha uygun bulduklarını dile getirdi.
28 şubatta öğrenci olarak tabiri caizse başörtülüler vardı diyen Akder Genel Sekreteri Neslihan Akbulut Arıkan, 28 Şubat sürecinde “biz başörtülüler” tanımının üzerlerine yapıştırılan bir etiket olduğunu ve kendilerinin bir kıyafet üzerinden nitelendirildiklerini vurguladı. Birçok öğrencinin 28 Şubat’ı bir milat olarak belirttiğine değinen Arıkan, öncesinde diğer öğrencilerden hiçbir farkımız yoktu ama sonrasında girmediğimiz sınavlar, sınıftan çıkmamakta direndiğimiz için iptal edilen dersler, bunun için açılan soruşturmalar, tutanaklar ve savunmalar üzerine kurulu bir hayatımız oldu dedi.