768

“Dokunulmazlık dosya sayısı 768’e ulaşmış Meclis”

Bu cümleyi okumak ne kadar garip değil mi? Halkı temsil etme görevi verilmiş insanların, evrakta sahtecilik, zimmet, görevi kötüye kullanmak, görevli memura hakaret ve bunun gibi yüzlerce suçla anılıyor olması gerçekten garip.

Bundan daha garip olan ise Ahmet Şık’ın Silivri cezaevinde olması. Yazının içinde özellikle kimin hangi suçla anıldığını zikretmiyorum çünkü maazallah beni de Ergenekoncu ilan edebilirler. Bir yanda yukarıda saydığım ve yüz kızartıcı suçlar olarak nitelendirdiğim dosyalara sahip bir grup varken, diğer yanda ise Türkiye’nin mayın mağdurları, yolsuzlukları, adaletsizlikleri, faili meçhul cinayetleri ile ilgili haber yapan ve ömrünü buna adayan bir Ahmet Şık var.

Bir taraf şu anda özgürce ve istediği şekilde hareket edebilirken, diğeri Silivri cezaevinde. Aslında bunun üzerine konuşmaya bile gerek yok. Adaletsizliğin bu kadar bariz bir şekilde gözümüze sokulması ve bu konuda bir şey yapamıyor oluşumuz, belki de içinde bulunduğumuz durumun en acı hali. Adaletin büyük saraylar inşaa etmek ile olacağını sanan bir zihniyetin, Ahmet Şık’ı yargılaması ve suçlu bulması maalesef şaşırılacak bir durum olmaktan çıkmıştır.

Bugüne kadar karşı olduğu faşist düşünce yapısına sahip olan insanlar ile anılmak, Ahmet Hoca’ya verilebilecek en büyük cezaydı. Ne hapis, ne idam ne de işkence. Ahmet Şık alabileceği en ağır cezalardan birini çoktan aldı.

Ece Temelkuran
‘ın dediği gibi vakit bağırmanın vaktidir. Şimdi bağırmazsak yarın beraber bağırabileceğimiz kimse kalmayacak ve tek başımıza sesimizi adaletsizliğin kol gezdiği karanlık kuyularda kaybedeceğiz.

* Gazeteci, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü 2010 mezunu.