Ahmet Şık
ahmets@medyakronik.com
Kanlı Danıştay baskınının karar duruşmasında 4 müebbet hapis kararı çıkarken, mahkeme heyetinin oy birliğiyle aldığı kararla saldırının devam eden Ergenekon soruşturmasıyla birlikte ele alınması talebi de geri çevrilmiş oldu. Duruşmada tetikçi Alparslan Arslan, Danıştay 2. Daire üyelerine yönelik saldırı davasından iki kez ağırlaştırılmış müebbet; İsmail Sağır, Osman Yıldırım ve Erhan Timuroğlu da, “cebir ve şiddetle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, yerine yeni bir düzen getirmeye teşebbüs etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı. Beraat eden üç sanıktan biri olan 80 yaşındaki Salih Kurter’in, saldırının “azmettiricisi” olduğu öne sürülmüştü.
Kanlı baskın
17 Mayıs 2006 günü, Danıştay 2. Dairesi’nde rutin heyet görüşmeleri yapıldığı sırada düzenlenen silahlı saldırıda üye Mustafa Yücel Özbilgin öldü. Daire Başkanı Mustafa Birden ile üyeler Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ve Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Silahlı saldırıya uğrayan Danıştay ikinci daire üyeleri, özellikle türban konusunda verdikleri kararlarla ön plana çıkmıştı. İkinci Daire’nin verdiği en önemli karar ise, görev dışında türban taktığı gerekçesiyle Gölbaşı Bayrak Garnizonu Anaokulu Müdürlüğü’ne ataması yapılmayan öğretmenle ilgili olanıydı. Karar, kamusal alanın sokağa kadar genişletildiği eleştirilerine neden olmuş, İkinci Daire üyeleri bu karar nedeniyle aşırı dinci çevrelerin hedefi haline gelmişti. Vakit Gazetesi de 13 şubat 2006’daki sayısında, “İşte O Üyeler” başlıklı haberin altında başörtülü öğretmene anaokulu müdürlüğü yolunu kapatan kararı veren Danıştay İkinci Dairesi Başkanı ve üç üyenin fotoğraflarını yayımlamıştı.
Türban dendi ulusalcı ilişkiler çıktı
Saldırının ardından kaçmaya çalışan avukat Alparslan Arslan, Danıştay’da görevli polis memurlarınca etkisiz hale getirilerek yakalandı. “Bir öğretmenin okul yolunda türban takmasını” yasaklayan kararı veren daire üyelerine yönelik olduğu söylenen saldırının ardından Alparslan Arslan’ın saldırıyı türban için gerçekleştirdiği iddia edildi. Saldırının laikliği hedeflediğinden hareketle bazı yargı mensuplarının tepkileri AKP hükümetine yöneldi. Saldırılarda kullanılan silahın, incelemeler sonucu, ABD’nin Irak’a hibe ettiği silahlardan olduğu belirlendi. Soruşturma derinleştirilince saldırgan Arslan’ın ulusalcı ilişkileri ortaya çıktı. Arslan’ın üzerinden Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi’nin kartviziti ile Ulusal Haber basın kartı çıktı. Saldırgan ile birlikte 3 kişinin, Cumhuriyet Gazetesi’ne bir hafta içinde 3 el bombasının atılması olaylarını da gerçekleştirdiği belirlendi. Soruşturma sürecinde, Arslan’ın emekli askerler Tuğgeneral Veli Küçük ve Yüzbaşı Muzaffer Tekin’le yaptığı telefon görüşmelerinin olduğu ve söz konusu kişilerle birlikte çekilen fotoğrafları ortaya çıktı.
Emekli askerlerin olduğu her yerde bomba
Arslan, ifadelerinde, örgüt iddialarını reddederek, eylemin “Müslüman Türk milletinin refleksi” olduğunu öne sürdü. Cumhuriyet Gazetesi’ne saldırılarda kullanılan el bombalarını ise Maltepe’de bir kişiden aldığını ifade etti. Ancak 12 Haziran günü Ümraniye Çakmak Mahallesi’nde bir gecekonduda ele geçirilen 27 el bombasının Cumhuriyet saldırılarında kullanılanlarla aynı seriden olduğu ortaya çıktı. Danıştay saldırısından sonra Arslan’la bağlantılı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınıp serbest bırakılan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin’le, emekli Astsubay Mahmut Zekeriya Öztürk Ümraniye soruşturması kapsamında da gözaltına alındı. Tekin “’devletin gizli belgelerini ele geçirmek, terör örgütü üyesi olmak”; emekli astsubay Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş ve Ali Yiğit de “terör örgütü üyesi olmak, tehlikeli patlayıcı madde bulundurmak” suçlarından tutuklandı. Derinleştirilen soruşturmada çetenin finansörü olduğu öne sürülen Kuddusi Okkır da tutuklandı. 24 Haziran günü ise Bursa’da Ümraniye bağlantılı yapılan bir operasyonda Muzaffer Şenocak ile Aydın Yüksek patlayıcı maddelerle yakalanarak tutuklandı. 26 Haziran günü de yine emekli ordu mensubu Fikret Emek Eskişehir’de gözaltına alındı. Emek’in Eskişehir ve Ankara’daki evlerinde yapılan aramalarda el bombaları ve patlayıcılar bulundu. Aynı soruşturma kapsamında gazeteci yazar Ergün Poyraz da çetenin arşivcisi olduğu suçlamasıyla tutuklandı. Danıştay baskını ve Ümraniye bombalarıyla ilgili yürütülen soruşturma sürecinde Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan el bombalarının Kara Kuvvetleri envanterinde olduğu ortaya çıksa da, bu gerçek Danıştay baskını davasının iddianamesine yansımadı. Yargılama sürecinde mahkeme, sadece Ümraniye’de ele geçirilen bombalarla ilgili soruşturma dosyasını istemekle yetindi.
“Darbe olacak ve serbest kalacağım”
Yargılandığı dönemde her duruşmasında kafaları karıştıran ifadeler veren Arslan, 26 Temmuz 2007 günü yapılan duruşmasında, “Eğer yakalanmasaydım, Cumhurbaşkanı Sezer’i öldürücektim’ diyerek Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı ve Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur ve bazı medya patronlarına da türban karşıtı söylemleri nedeniyle suikast hazırlığında olduğun söyledi. Arslan, Ümraniye bombaları soruşturması ile Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi’ne yönelik gerçekleştirilen Girdap operasyonunun Danıştay saldırısıyla ilişkisinin bulunmadığını söyledi. Arslan Veli Küçük ve Muzaffer Tekin’in de Danıştay saldırısıyla ilgisinin bulunmadığını belirtti. Bir duruşmadan çıkarken “Yakında darbe olacak ve ben serbest kalacağım” diye bağırmasının ardından, yakalanan Ergenekon çetesinin darbe hazırlığı içinde olduğunun ortaya çıkması, basında bazı yorumcular tarafından not edildi.
Ergenekon soruşturması dahil edilmedi
Ancak ne darbe oldu ne de ulusalcı ilişkileri ortaya dökülen Arslan serbest kalabildi. 13 Şubat 2007 günü Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan karar duruşmasında Arslan’ın, “Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve tüm imanlı insanlardan şeriatı ilan etmelerini talep ediyorum. Genelkurmay’ı da uyarıyorum. Şeriatın önüne geçmeye çalışmasınlar. Yoksa oluk oluk kan dökülür” ifadeleri damga vurdu. Bir başka dikkat çekici nokta, mahkeme heyetinin Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan el bombalarının soruşturulması ve Ergenekon Operasyonu soruşturması dosyasının da davaya dahil edildikten sonra karar verilmesi talebinin oybirliğiyle reddedilmesi oldu. Mahkeme heyetinin, belirlenmiş bir örgüt adı veya örgüte ulaşılamamış olmasına karşın kararında yaptığı “terör örgütü” saptamasıyla da bir ilke imza atılmış oldu. Daha önce özellikle “sağ – irtica” davalarında, açığa çıkarılmamış bir örgütle bağlantı yoksa sanıklara sadece eylemlerinden ceza veriliyor, yapısı belli olmadığı gerekçesiyle de ayrıca örgüt suçundan cezaya hükmedilmiyordu. Ancak mahkeme bu kez “ismi bilinmese de örgüt” saptaması yaparak cezaları belirledi. Bu karar onanırsa, “arkadaş grubu” denilen Hrant Dink cinayeti ve Malatya katliamı sanıkları için de emsal oluşturabilecek.