Sekreter Brook’tan Senarist Diablo’ya




Çeviri: Duygu Ertürk
derturk@medyakronik.com

Gerçek adı Brook Busey. 14 Haziran 1978 doğumlu. Katolik olarak büyümesine rağmen, bir yıl boyunca striptizcilik, sonrasında telefonla seks operatörlüğü yaptı. Bir süre sekreter olarak çalıştı. Kurduğu blogda “darling girl” ismiyle yazıları yayınlanıyordu. Güçlü kalemi, o blogda keşfedildi. Ardından, “Candy Girl: A Year in the Life of an Unlikely Stripper” (Şeker Kız: Başarısız Bir Striptizcinin Hayatından Bir yıl) isimli kitabı yayımlandı.
Senaryosunu, bir arkadaşının hayatından yola çıkarak kaleme aldığı ‘Juno’ adlı film ona En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar getirdi. Sıradaki projesi, hikayesi Steven Spielberg’e ait olan bir sitcom. News Blaze adlı dergiden Prairie Miller’ın Cody ile söyleşisi hayli sıradışı…

İsminin anlamı ne?
Onu ben uydurdum! ‘El Diablo’ adlı şarkıyı dinliyordum. Nedendir bilmem, gece geç saatte eve dönerken, arabayı çok hızlı kullanıyordum. Arkadaşım yavaşlamamı söyledi. O an hissettiğim şuydu: “Hayır, şu anda bu arabayı Brook değil, Diablo Cody kullanıyor.” O an arabayı pervasızca kullanan kişi başkasıydı sanki. Yani bir yere yetişmemiz gerektiğinde direksiyona Diablo Cody geçiyordu.

Arkadaşlarının yanında Brook musun, Diablo Cody mi?
Arkadaşına göre değişir. 2003’ten beri isimler karışımı içindeyim.

Neden striptiz yaptın?
Blogculuk beni bu yola itti. Öyle bir noktadaydım ki, artık blogumda söyleyecek sözüm kalmamıştı. Sonra bir gün striptiz yaptım ve ne kadar eğlenceli olduğunu gördüm. Beni düşünmeye sevk etti. Bu konuda yazdıklarım ilgi gördü. Bu da blogum için iyi oldu.

Striptiz yapmanın sebebi sadece blog muydu yani?

Komik, değil mi! Dünyanın en kötü striptizcisiydim. Ama gecede iki saat dans ederek tam 100 dolar kazanıyordum; bu müthiş bir şey. Bunu yaparak, araba bile alabilirdim. Minnesota çok soğuktur ve karlı havada otobüs beklemek gerçek bir kâbustur. O yüzden, araba alana kadar bu işi yapmaya karar verdim. Striptiz yaparken beyin hücrelerini geliştirmek zorunda bile değilsin. Bağımlılık yapıcı!

Merakımı hoşgör ama erkeklere cilve yaparken, kendini aşağılanmış hissetmedin mi?

Ben doğduğumdan beri erkeklere cilve yapıyorum! Şaka! Aslında aşağılayıcı bir şey bu… Ama biliyor musun, sekreterlik yapmak, striptizcilikten daha aşağılayıcı bana göre. Memur olarak çalışmak daha değersiz ve küçük düşürücü…

Striptiz yaparken tacize uğradın mı?
Sekreterken daha fazla tacize uğradım. Şunu öğrendim ki, seks endüstrisinde seks yok. Dış dünyada daha fazla var. Sekreter olarak çalışmak istediğim yerlerde 11 tane kadının çalıştığı bir firmada 100 tane erkek çalışıyor. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bu bir rastlantı olabilir mi sizce? İşte o yüzden, striptizcilik çok daha rahat bir iş.

Küçükken nasıl biriydin?
Aynı Juno gibiydim. Bilirsin işte, ne popüler, ne silik. Bir gruptan ötekine zıplardım. Peşimde çok erkek vardı. Hepsine kötü davranırdım. İlginç, değil mi! Sonra bir grupta çalmaya başladım. İsyankârdım ama güvendeydim. Hiç hapse girmedim ama komşuya tuvalet kağıdı fırlattığım için polis beni kovalamıştı bir kere.

Şu anda sana karşı olan ilgi kasırgasına ne diyorsun? Blogculuktan, Steven Spielberg’le film yapmaya…
Açıkçası her şey tahmin ettiğimden de çabuk gelişti. Ama algılamam gerçekten zor. Ben bir Katolik olarak büyüdüm. Bu, çok mutlu olduğun zamanlarda bile utanman demek. Ama bu normal değil. Los Angeles’a taşındığımdan beri, geldikleri yer için büyük mücadeleler vermiş ve bedeller ödemiş birçok yönetmen ve yazar arkadaşım oldu. Ben de başka alanlarda bedeller ödemiş bir insanım ama bu sektörde zorluk çekmediğim için şanslıyım. Tabii, onların hiçbiri kucak dansı yapmak zorunda kalmadı.

Stephen Spielberg senden kucak dansı istedi mi?
Hayır! O tam bir profesyonel. Öyle bir şey yapacağını sanmam.

Spielberg’le yapacağınız filmin konusu ne?

Birden fazla karakteri içinde barındıran bir annenin hikâyesi… Bence bu rol, kadınlara toplum tarafından verilen ve uygulamak zorunda bırakıldıkları rollere bir tepki olarak yaratılmış.

Juno’da hamilelik ve kürtajla ilgili çok önemli tavsiyeler var…

Senaryoyu yazarken, kafamda bir görüntü canlandırdım. Mark ve Vanessa (filmin kahramanları) karşılıklı oturmuş, çocuğu aldırmaktan bahsediyorlardı. Birden garip hissetim kendimi. Film bu olmamalıydı. Hikâyeyi sürdürebilmem için, çocuk doğmalıydı. Juno’yu yazarken, ergenlik çağındaki bir kızın nasıl düşünebileceğini gözümde canlandırdım. “Çocuğumu öldüremem” demiyor; kan görmekten korkuyor, o yüzden kürtaj odasındayken kendini kötü hissediyor.
Benim de ergenlik döneminde anne olmuş bir arkadaşım var. Hayatı gayet yolunda gidiyor. Bu, her zaman trajedi olmayabilir. Kadınlar zaten yaptıkları şeyler yüzünden yeterince cezalandırılıyorlar. Ben de karakterimi cezalandırmayacağım.

Filmde ailesi Juno’yu çocuk doğurma konusunda destekliyor. Senin ailen de seni her konuda destekler mi?

Ailem bana her konuda destektir. Öyle bir durumda herhalde çocuğu doğurmamı isterlerdi. Hamile kızlara muhafazakâr tavır takınan aileleri konu alan filmlerden sıkıldım artık.

Peki, striptizci olmanı da desteklediler mi?
Bilmiyorlardı ki! Onlara garsonluk yaptığımı söyledim. Bu bile onları rezil etmeme yetti. Sonra, bir kitap için anlaşma yaptım. O zaman onlara gerçeği söylemek zorunda kaldım. Kitabı, bir yıl boyunca yaptığım striptiz şovlarından yola çıkarak yazdığımı duyduklarında önce şoka girdiler. Annemin çok üzüldüğünü biliyorum ama bunu bana hiç yansıtmadı. “Gece yarısı uyanıyorum ve sana neler olduğunu düşünüyorum” diyor. Bir kadın olarak sokakta yürümenin, striptiz yapmaktan daha tehlikeli olduğunu anlamıyor. Bir striptizcinin etrafında her zaman korumalar olur; kimse size dokunamaz.

Kaynak: www.newsblaze.com