Mahkemeler hizmet vermeye uygun değil

Ahmet Şık
ahmets@medyakronik.com
Mine Savaş
msavas@medyakronik.com

Türkiye’de vatandaşın gözünden hukukun nasıl göründüğünü anlamak amacıyla yapılan Adalet Gözet projesi kapsamında vatandaşın mahkemelere başvurduğu zaman nelerle karşılaşıp mahkeme deneyiminin nasıl bir ortamda yaşandığını belirlemeye yönelik Adliye Gözlemleri de yer aldı.

“Adliye gözlemlerinin amacı, vatandaşı aldığı hizmeti değerlendirmede aktif hale getirmek ve bu sayede de kişilerle mahkemeler arasındaki uzaklığın giderilmesinde aracı olmak.” İstanbul mahkemeleriyle sınırlı araştırma, Temmuz 2006 ile Haziran 2007 döneminde Sultanbeyli, Adalar, Eyüp, Kadıköy, Gaziosmanpaşa, Küçükçekmece, Üsküdar, Bakırköy, Şişli ve Bağcılar adliyelerinde gerçekleştirildi.

Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile stajyer avukatlar tarafından 113 mahkemeye gidilerek yapılan toplam 135 gözlem bir rapor haline getirildi. Rapora göre adliyelerdeki fiziksel engeller ve zaman kullanımına ilişkin sıkıntılar vatandaşın kendisini yabancı hissetmesine, adliyeyi kendisine hizmet eden bir yer olarak görmemesine, bu anlamda da hukukun kendisi için var olduğundan şüphe etmesine yol açabilecek olumsuzluklar.

Bu nedenle adliyelerin temizliği, binaların bakımlılığı, kalabalığı, bekleme salonu olup olmadığı gibi görünüşte sıradan şeylerin algılar üzerinde etkili olabileceği belirtiliyor. Fakat araştırma, vatandaşın mahkemelerle ilgili bilgi alıp alamadığı, işlemler hakkında bilgi edinip edinemediği ve kendisine hizmet etmesi gereken sisteme ne derece erişebildiği gibi konuları da inceliyor.

“A4 kâğıdı getirmeyene suret verilmez”

Gözlenen adliye binaları amaca uygun tasarlanmamış. Dış cepheleri ve içleri temiz ve bakımlı değil. Dahası, iç mekânlar amaç dışı da kullanılabiliyor. Mahkemelerin beşte biri duruşmalarını mahkeme salonu dışında bir yerde yapıyor. Vatandaşlar için bekleme salonu yok ve aralarında husumet bulunanlar da dâhil, tarafların hepsi duruşma salonuna aynı kapıdan giriyor ki, bu sakıncalı.

Adliye girişlerinde metal detektör bulunmakla beraber, X-ray güvenlik cihazı yok, olan binalarda da kullanılmıyor. Üst araması da bazan yapılıyor. Vatandaşlar üst aramasına tabiyken, bazı adliyelerde hâkim, savcı ve avukatlar aramadan muaf.

Hiçbir adliyede vatandaşın danışabileceği bir bilgi bankosu yok. Adliyelerin hiçbirinde engelliler için alınmış özel tedbirlere de rastlanmıyor. Asansör ya da tuvaletler her zaman vatandaşların kullanımına açık değil.

“Bu bulgular ışığında, adliyeye giden bir vatandaşın ihtiyaçlarının yeterince düşünülmemiş olduğu ya da vatandaşın erişimini iyileştirme kaygısının güdülmediği sonucuna varılabilir. Oysa mahkemelerin kullanıcıları öncelikle vatandaşlardır. Kullanıcı kolaylığını ön plana almayan bu anlayış, Gaziosmanpaşa Adliyesi’nde bir mahkemenin, ‘A4 kâğıdı getirmeyene suret verilmez’ duyurusuna dek varmıştır.”

Mahkemelerin iş yükü ağır

Mahkeme türüne göre incelendiğinde, en çok duruşma sulh hukuk mahkemelerinde. Gözlem yapılan adliyelerdeki mahkemelerin günlük ortalama duruşma sayısı 29. İstanbul’daki mahkemelerin dörtte birinde günde ortalama 23; dörtte birinde ortalama 28; dörtte birinde ortalama 37, dörtte birinde de 37‘den fazla duruşma yapılıyor.

Hukuk ve ceza mahkemeleri toplamında en yüksek duruşma sayısı olan adliyeler Küçükçekmece, Kadıköy ve Gaziosmanpaşa. Küçükçekmece Adliyesi’ndeki mahkemelerde günde ortalama 41 dava görülüyor; bu rakam Kadıköy’de 34.5 ve Gaziosmanpaşa’da 34.

Kadıköy Adliyesi’ndeki bir mahkemenin günde 100 duruşma yaptığı da tespit edildi. Kadıköy’ü 77 dosyayla Küçükçekmece, 56’şar dosyayla da Bağcılar ve Bakırköy adliyelerindeki mahkemeler takip etti.

İş yükü ağır olan mahkemeler aynı zaman dilimine davalar sıkıştırdığı için duruşmaların yüzde 68’i zamanında başlayamıyor. Hem duruşmaların tarafları ve tanıklar, hem de avukatlar için uzun bekleme süreleri anlamına gelen bu gecikmeler kimi zaman 2 saati buluyor.

Adliyeler hukukçulara ait

Raporun değerlendirme bölümünde, vatandaşa hizmet etmekten çok uzak olan adliyelerin hukukçulara ait kurumlarmış izlenimi verdiği ve vatandaşı hukuk sisteminin dışında gören bir anlayışa işaret ettiği vurgulanıyor. Adliyelerde sistemin vatandaş odaklı düşünülmemiş olduğu ve vatandaşla hukukçular arasına bir hat çekmiş olduğu belirtiliyor.

“Bu durumun gerisinde, adliyeleri hukukçulara ait ve hatta onların tekelinde, vatandaşı ise faaliyet onsuz yapılamayacağından kerhen bir ayrıntı, ama aslında yabancı olarak gören bir anlayışın yattığını düşünmek mümkündür. Vatandaş odaklı düşünmeyen, vatandaşı adalet hizmetinin esas unsuru olarak algılamayan bir kurumsal anlayışın hâkim olduğu iddia edilebilir” deniyor.