Toprağın sahipleri toprak sahiplerine karşı

Nıvart Taşçı

Bundan 12 yıl önce, 1996 Dünya Gıda Zirvesi’nde 80 ülkeden hükümet temsilcileri, 2015’e kadar açlık sorunuyla boğuşanların sayısını yarıya indirecek düzenlemeleri hayata geçirme kararı almıştı. Bu karar alındığında 830 milyon olarak belirlenen aç insan nüfusu aradan geçen 12 yılda azalmak bir yana, giderek arttı. Belirlenen tarihe kadar bu korkunç rakamın yüzde 50 daha artarak 1,2 milyara çıkacağı düşünülüyor.

İklim krizi ve biyoyakıt üretimi gibi “yeni gündeme gelen” sorunlar, koşulları daha da çıkmaza sürüklerken, İtalya’nın başkenti Roma, çözüm önerilerinin görüşüleceği iki önemli toplantıya ev sahipliği yapıyor. Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yapısal uyum politikaları ile Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Tarım Anlaşması’nı benimseyen Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı 44 ülke liderinin katılacağı BM Üst Düzey Gıda Zirvesi’nde gıda sorunu masaya yatırılıyor.

1 Haziran’da başlayan ikinci toplantı ise katılımcıları ve gıda krizine sunulan çözüm önerileriyle BM zirvesine alternatif bir nitelik taşıyor. Terra Preta Gıda Krizi, İklim Değişimi, Biyoyakıtlar ve Gıda Hâkimiyeti Forumu tüm dünyadan 2 bini aşkın sivil toplum kuruluşu (STK) ve sosyal hareket temsilcilerinin katılımıyla devam ediyor.

Beslenme hakkı için acil durum çağrısı

Roma’da gerçekleştirilen bu alternatif toplantının temsilciliğini yapan kuruluşların başında Uluslararası STK Planlama Komitesi (IPC) geliyor. Merkezi Roma’da bulunan komite, yerel hareketler ve sivil toplum kuruluşlarının kendi aralarındaki ve FAO (Dünya Gıda ve Tarım Örgütü) gibi daha büyük kuruluşlarla olan iletişimlerini kolaylaştıran bir ara bağlantı niteliği taşıyor. Çiftçilerin, küçük ve orta ölçekli üreticilerin, topraksızların, tarım işçilerinin ve köylülerin uluslararası hareketi La Via Campesina ve Batı Afrika Çiftçi ve Üretici Kuruluşları Ağı (ROPPA) ise Terra Preta’nın diğer iki düzenleyicisi.

Toplantıyı düzenleyen kuruluşlar mayıs sonunda bir bildiri yayınlayarak, beslenme hakkını ihlal eden tüm yasal düzenlemelerin askıya alınacağı bir “acil durum çağrısı”nda bulunmuşlardı. Bildiride, BM ve bağlı kuruluşları ile ortak çalışmalara hazır olduklarını belirten STK’lar güney yarımküredeki açlık sorunuyla boğuşan ülkelerin borçlarının silinmesini talep etmiş, halkın gıdaya ulaşımını engelleyen tacirlerin ve spekülatörlerin İnsan Hakları Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanması gerektiğini vurgulamışlardı.

Topraksızlar reform değil devrim istiyor

Tüm dünyada 2 bini aşkın sivil toplum kuruluşu için ortak konuşma zemini sağlayan IPC’nin hükümetler nezdinde ne kadar etkili olduğu tartışılır, fakat Roma’daki üst düzey toplantının düzenleyicilerinden FAO ile 2003’ten bu yana sürdürdüğü görüşmeler, kuruluşun uluslararası arenadaki saygınlığını kanıtlıyor. IPC, La Via Campesina ve ROPPA’nın mayısta yayınlandıkları ortak bildiri, BM’nin tarım politikalarına adeta meydan okuyor.

Hükümetlerarası görüşmelerde küçük ölçekli gıda üreticilerinin temsiliyetine ağırlık verilmesini talep eden STK’lar, BM gıda ve tarım çalışmalarının yeniden yapılandırılması gerektiğini, mevcut neoliberal politikalar yerine, yerel inisiyatife dayalı besin üretimine geçilerek toprağın, suyun, genetik çeşitliliğin denetiminin kolektif gruplara devredileceği “gıda egemenliği” paradigmasına geçilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Dünya Bankası, IMF ve DTÖ Tarım Anlaşması’nın dayattığı kuralların ve serbest piyasa ekonomisinin, yerel ve ulusal ekonomileri zayıflatıp çevre tahribatına yol açtığını, yerel gıda sistemlerine zarar vererek gıda krizine sürüklediğini savunan STK’lar, gıda hakkının herkese eşit olarak sağlanması için tarımla ilgili ticari müzakerelere derhal son verilmesi gerektiğini belirtiyorlar.

Tohum takasının önündeki engellerin kaldırılması, hükümetlerin çiftçi temelli besin üretimine ayırdıkları desteğin arttırılması, gen ve tohum patenti uygulamalarından vazgeçilmesi ve topraksızlara üretim alanı sağlayacak bir tarım reformunun hayata geçirilmesi de talepler arasında yer alıyor.

Ülkelerin öz-yeterlilik derecelerini saptamada serbest bırakılacağı, bireylerin ve toplumların değişik ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir ticaret sisteminin hayata geçirilmesi anlamına gelen bu taleplerin en çarpıcı olanı, sera gazı kirliliğinden sorumlu sanayileşmiş ülkelerin, yarattıkları tahribat için yıllık gayrisafi milli hâsılalarının en az yüzde 1’i düzeyinde tazminat ödemeleri gerektiği. Bu tazminatın uygulamaya geçirilecek yeni besin üretimi ve enerji sistemlerinin geliştirilmesinde kullanılabileceği vurgulanıyor.

Gıda isyanları her yerde

Artan gıda fiyatlarının küresel bir felakete dönüşebileceği konusunda görüş birliği sağlanmış olsa da BM Gıda Zirvesi katılımcılarının çözüm önerileri üretimi ve gıda ticaretini artırıcı önlemler etrafında yoğunlaşıyor. BM Genel Sekreteri Ban ki-Mun’un, 2030’a kadar gıda üretiminin yüzde elli artırılması ve gıda ticaretinin önündeki, ihracat kısıtlaması ve ithalata uygulanan gümrük vergisi gibi engellerin kaldırılması gerektiğini belirttiği açılış konuşması bu eğilimi yansıtıyor.

Hükümet yetkililerine göre şu anda 6 milyar olan ve 2050’ye kadar 9 milyara ulaşacak dünya nüfusunu besleyebilmek için üretimin iki katına çıkması, bunu sağlamak için de, yılda 30 ila 50 milyar dolar civarında yatırım yapılması gerekiyor. FAO başkanı Jacques Diouf da krizin çözümü için ciddi yatırımlar gerektiğini düşünenlerden. Kısa vadede, 750 milyon dolar tutarında bir gıda yardımının şart olduğunu belirten Diouf’a göre, yoksul ülkelerin çiftçilerinin tohum, gübre ve hayvan yemi satın alabilmelerine yardımcı olabilmek amacıyla 1 milyar 700 milyon dolar desteğe ihtiyaç var.

2007 ortalarından beri gıda fiyatlarının dünya genelinde yüzde 40 civarında artmasıyla Haiti’den Mısır’a, Fildişi Sahilleri’nden Bangladeş’e dünyanın dört bir yanında gıda isyanları patlak verdi. Mısırın fiyatı son iki yılda ikiye katlandı. Buğday 28 yıldaki en yüksek düzeyine çıktı. Gıda fiyatlarındaki artış, gelişen ülkelerin gıda ithalatı faturalarını geçen yıl yüzde 25 oranında artırdı. Aslında tüm dünyayı etkileyen gıda krizinin en büyük mağdurları yine gelişmekte olan ülkeler. FAO’nun dış ülkelerin desteğine ihtiyacı olduğunu belirlediği 37 kriz ülkesinden 21’i Afrika’da bulunuyor.

Tarım sektörünü etkileyen olumsuz koşulların, tarım alanlarının biyoyakıt üretimine ayrılması, Çin ve Hindistan’daki orta sınıfın büyümesi, borsadaki spekülasyonlar, kuraklık, sel gibi doğal felaketlerle açıklandığı görüşmelerde tarım politikalarının revizyonu tartışmaya açılmayacak gibi görünüyor.