Modern Devletin Doğası ve Müdafaası

Rifa’at Ali Abou-El-Haj, Modern Devletin Doğası: 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla Osmanlı İmparatorluğu

Çev: Oktay Özel, Canay Şahin, Ankara: İmge Kitabevi, 2000.

Osmanlı İmparatorluğu tarihi çalışmaları genellikle iki izlek üzerinde cereyan edegelmiştir. Osmanlı’yı dönemindeki birçok devlet gibi çevresiyle ve içerisiyle dinamik bir yapı olarak etrafıyla benzer özellikler gösteren ve yakın tarihsel süreçler yaşayan bir devlet olarak ele alan dünya tarihselci bir çizginin karşısında, onu Türk-İslam kültürünün sui generis bir sentezi, tamamen kendine has ve genellikle zaman içinde pek de farklılık göstermeyen statik bir toplumsal ve sosyo-ekonomik hilkat garibesi yahut zat-ı şahane olarak gören bir çizgi vardır.

Osmanlı’yı bir dünya-tarihsel fenomen olarak çevresiyle dinamik bir etkileşim içerisindeki modern bir devlet namzeti olarak ele alan yaklaşımıyla Abou-El-Haj, Batı tarihçiliğinin Osmanlı tarihine oryantalistik bakışının da esaslı bir eleştirisini yapıyor bu kısa ama yoğun çalışmasında. Özellikle Osmanlı’nın görece ihmal edilen ve duraklama, gerileme paradigmalarıyla düşünülen 16. ve 18. yüzyıllarına yoğunlaşan bu çalışma, Osmanlı’yı dönemin erken modern devletlerinden biri olarak ve Avrupa (ve dolayısıyla Dünya) tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendiren yaklaşımıyla Osmanlı Tarihi çalışmalarında yeni bir yönelimin okunması elzem örneklerinden biridir.

Bünyamin Bezci, Carl Schmitt’in Politik Felsefesi: Modern Devletin Müdafaası

İstanbul: Paradigma Yayıncılık, 2006.

Ünlü hukuk felsefecisi ve Nazilerin başhukukçusu Carl Schmitt, özellikle 11 Eylül sonrasında ABD’nin neo-con politik yöneliminin teorik öncüllerini temsil ettiği gerekçesiyle sosyal bilim camiasında dikkate değer bir figür haline geldi. Öte yandan modern devletin muhtevasını keskin bir gözlem, yetkin ve derinlikli bir analizle gözler önüne seren Carl Schmitt sol siyaset açısından da ilgi çeken bir isim oldu. Modern devletin nomos’u olan iktidar, egemenlik, otorite, düzen ve yasa gibi mefhumların seküler gibi görünen doğalarının aslında gırtlağına kadar teolojik öncüllere batmış olduğunu ironik bir biçimde gösteren Schmitt, bir diğer yanıyla insanlığın asri zamanlarda bir arpa boyu yol alamadığını da bütün açıklığıyla ortaya koymuş oluyor.

Bünyamin Bezci’nin bu kitabı, esas olarak Türkiye’deki Tek Parti dönemi uygulamalarını Schmitt’in yaklaşımı üzerinden tartıştığı doktora tezinin sadece Schmitt’in yaklaşımı anlatan teorik bölümünü kapsıyor. Memleketimizde Schmitt üzerine yapılmış çalışmaların kıtlığı göz önüne alındığında bu tezin kitaplaştırılmış olması daha da önemli hale geliyor. Sonuç olarak Türkçe’de sadece birkaç eseri yayımlanmış olan Carl Schmitt’in felsefesine derli toplu bir giriş olması bakımından Bezci’nin çalışması ilgiye değer bir çalışma olarak göze çarpıyor.