Yalnız ve güzel çarşımız

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, halk arasında bilinen ismiyle İMÇ Blokları, İstanbul’un kimilerine göre en değerli arazilerinden birinde varlığını sürdürmeye çalışıyor. Eski İstanbulluların alışveriş için uğrak merkezlerinden biri olmasına rağmen, bugünlerde eski hareketliliğini yitiren İMÇ, bir süredir bir tarafını Büyükşehir Belediyesi ve Kültür Bakanlığı’nın diğer tarafını ise İMÇ esnafı ve mimarların oluşturduğu bir tartışmanın konusu haline geldi.

İMÇ’yi yıkıp yerine Osmanlı tarzı konut projesi yapmak isteyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Kültür Bakanlığı’nın kararına karşı çıkan İMÇ mülk sahipleri, şimdilik yürütmeyi durdurma kararı almayı başardı. Hazırlanan bilirkişi raporuna dayanarak alınan durdurma kararı sonrası dava sonucu bekleniyor. Bu arada Büyükşehir Belediyesi’nin konut projesinden vazgeçtiği, ancak Kültür Bakanlığı ile birlikte arazi üzerinde başka projeler gerçekleştirme niyetinde olduğu, bunun için de yerel seçim sonrasının beklendiği belirtiliyor.

İlk modern alışveriş merkezi

İMÇ, 19 Şubat 1960’da düzenlenen ulusal yarışmada jürinin seçtiği; bugünün ünlü mimarlarının bir eseri. Aynı zamanda Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sadi Diren, Eren Eyüboğlu gibi pek çok sanatçının yapıtlarını da içinde barındırıyor. Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’in mimarlığını yaptığı Çarşı, altı bloktan oluşuyor ve döşemelik-perdelik kumaştan, sanayi dikiş makinelerine, tesettür giyimden, müzik piyasasına kadar birçok sektörü bir araya getiriyor. Site İnşaat Mimarlık Bürosu’nun bir eseri olan bu yapı, bugün görmeye aşina olunan büyük alışveriş merkezlerinin en erken örneklerinden biri.

İlginç bir tasarım tarihine sahip olan İMÇ projesi, 1954 yılında Sultanhamam’a yerleşmiş manifaturacıların, o dönemde İstanbul’un ticari hayatının zenginleşmesi, şehrin büyümesi ve konumlandırıldıkları yere artık sığmamalarıyla gündeme geliyor. Sultanhamamlı manifaturacılar, kendilerine yer aramaya başlıyor; limanın önemli bir avantaj sağlayabileceğini düşündüklerinden önce Haydarpaşa üzerinde duruyorlar. Fakat daha sonra belediye onlara şu an bulundukları, Atatürk Bulvarı’nın Unkapanı–Saraçhanebaşı arasındaki doğu kıyısında bulunan arsayı öneriyor. 1954’te belediyenin önerisiyle harekete geçiliyor, ama Bozdoğan Kemeri, Şehzadebaşı Camii, Süleymaniye Külliyesi, Vefa Kilise Camii, Şebsafa Kadın Camii, Hacı Kadın Camii ve Hamamı, Atlama Taşı ve Yavuz Sinan Camii, Kâtip Çelebi ve Hızır Bey Çelebi’nin mezarlarının bulunduğu tarihi bölgenin imar planının olmaması yüzünden, 1958’de “Mevzi İmar Planı” adı altında yarışma düzenleniyor. Yarışma sonunda o dönemin genç mimarlarından Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’den oluşan grup üçüncü oluyor. 1960’ta ise, bölgenin imarı ve çarşı binalarının inşası için “Mimar Proje” adı altında ikinci bir yarışma daha düzenleniyor. Dönemin önde gelen mimarlık bürolarının davet edildiği bu yarışmada, Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler bu sefer birincilik kazanıyor.

1961’de 1-4. bloklar, ardından da 5. ve 6. blokların inşaatına geçiliyor ve 1968’de inşaat tamamlanıyor. İMÇ, altı kapalı avlu ve biri şadırvanlı avlu, diğeri de mezarlıklar avlusu olan iki açık avlu ile birbirine bağlanan altı bloktan oluşuyor. Bloklar içerisinde ise, Kuzgun Acar’ın duvar heykeli, Füreya Koral’ın seramik panosu, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Eren Eyüboğlu’nun mozaik panoları, Yavuz Görey’in çeşmesi ve heykeli, Ali Teoman Germaner’in duvar rölyefi, Sadi Diren’in seramik panosu ve Nedim Günsür’ün mozaik panosu bulunuyor.

İMÇ yıkılıyor mu?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Tarihi Yarımada’yı Koruma Projesi” kapsamında İMÇ’yi yıkıp yerine Prestij Konutları adı altında Osmanlı mimarisiyle 50 villa yapmak istemişti. Buna karşılık İMÇ Kat Malikleri Yönetim Kurulu, Mart 2006’da İstanbul İdare Mahkemesi’ne başvurdu ve mahkeme kurulu haklı görerek yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu kararın hemen ardından İstanbul Büyükşehir ve Eminönü Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı aynı yıl içinde durdurma kararına bir üst mahkemede itiraz etti ve Danıştay 6. Dairesi tarafından bilirkişi raporunun hazırlanmasına karar verildi.

Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ve Mimarlık Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Emre Aysu, Prof Dr. Zekai Görgülü ve Prof. Y. Mimar Hakkı Önel’den oluşan bilirkişi heyetinin Temmuz 2007’de hazırladığı rapora göre; İBB’nin İMÇ’nin yerine inşa etmek istediği Prestij Konutları’nın, Bakanlar Kurulu kararı ile “Süleymaniye Turizm Alanı” ilan edilen ve bu alana getirilen turizm dışı işlevle çeliştiği görülüyor.

Raporda ayrıca, bu konutların ve tarihi yarımadada yapılmak istenen plan değişikliğinin, Turizmi Teşvik Kanunu ile buna ilişkin yönetmelik hükümlerine aykırı bir durum oluşturduğu belirtiliyor. İMÇ Blokları’nın iki aşamalı yarışmalarla elde edildiği, özgün mimari kimliği ile Atatürk Bulvarı’nın her iki tarafında bulunan Cumhuriyet Dönemi, Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı yapıları ile bütünlük sağladığına dikkat çekilen raporda, yapının ekonomik ve işlevsel ömrünü hâlâ sürdürdüğü anlatılıyor.

Yapı korunarak değerlendirilmeli

1960’larda projeyi gerçekleştiren kuruluş olan, bugünkü adıyla Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı’nın bugünkü çalışanlarından biri Mimar Sena Özeren… Özeren Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi yüksek lisans öğrencisi iken tezini İMÇ üzerine yapmış. İMÇ ile ilgili sözlerine, “Üzerinde okuyabileceğiniz pek çok şey barındıran 40 yıllık mimari bir yapı” diyerek başlıyor. Yaklaşık 10 senedir Doğan Tekeli ile çalıştığını söyleyen Özeren, İMÇ’nin Türkiye’de başka bir örneğinin bulunmadığını ifade ediyor ve “İMÇ, avlularıyla, tasarımıyla o dönemin önde giden modern mimarlık eseridir” diyor. Sena Özeren’e göre, Belediye ve Kültür Bakanlığı’nın yapması gereken tek şey, İMÇ’yi korumak, arkadaki dokuyu tekrar canlandırarak restorasyonunun yapılmasını sağlamak. Ancak bu şekilde milli değerlerin kıymetinin bilineceği ve gelecek nesillere aktarılabileceğini savunuyor. “Var olanı yıkıp başka bir mimari yapı yapmak değil, sahip olduğumuz değerleri koruyup, var olanlarla da bir şey yapmak mümkün olabilir” diyen Özeren, elimizdeki değerleri yitirmeden kıymetini bilmemiz gerektiğini belirtiyor. Özellikle gündeme gelen yıkım konusuyla esnafın İMÇ’nin tarihi hakkında bilgi sahibi olduğunu, bunun da bir ilerleme sayılabileceğini sözlerine ekliyor.

Belediyenin yıkım isteğine karşı İMÇ Müdürü Hacı Yılmaz, İMÇ’nin ahşaptan betonarmeye geçen ilk açık ve kapalı yaya çarşı olduğunu, yıkılıp yerine yapılacak binaların şehir planlamasına uygun olmadığını söylüyor. Yılmaz, “İMÇ, İstanbul’un silüetini bozmak yerine bu bölgeye ayrı bir renk katıyor” diyor ve belediyenin yıkım isteğine karşı ise mücadelelerini sürdürdüklerini, şimdiye kadar görüşme taleplerine bir yanıt vermeyen İBB yıkımı önlemek için ellerinden geleni yapacaklarını belirtiyor.

“İMÇ’de kedi bile kalmadı”

Bir dönemin en kalabalık alışveriş mekânlarından olan ve adı müzik piyasasıyla özdeş hale gelen İMÇ’de bugün pek çok işyeri kapalı durumda. Ancak yine de esnafın geneli İMÇ’nin yıkılmasından yana değil, ama eski haliyle şimdiki halini kıyaslayanlar umutsuzca “yıkılabilir” diyor. Baba mesleği olan kumaşçılığı sürdürdüğünü söyleyen Cihan Şengöçen, İMÇ’nin tarihi değerleri hakkında bilgi sahibi olduğunu ama çarşının çok büyük tanıtım eksikliği olduğunu vurgularken, “Çarşı eskisi gibi canlandırılmayacaksa, hakkını veremeyecekse yıkılabilir” diyor. 1979’dan beri İMÇ’de dükkan sahibi olan baba Murat Şengöçen ise konumu itibariyle çarşının güzel bir yerde olduğu ve yıkılmaması gerektiği görüşünde.

Yaklaşık 20 senedir İMÇ’de kumaşçılık yapan Fuat Bolluk, yaşanan ekonomik krizler yüzünden çarşının olumsuz yönde etkilendiğini, daha da önemlisi çarşının kullanım açısından değerinin bilinmediğini anlatıyor. Tarihi açıdan önemli bir çarşı olduğunu, önemli sanatçıların eserlerinin yer aldığını söyleyen Bolluk, yıkılma konusu gündeme geldikten sonra esnafın anca bu değerlerin farkına vardığını, İMÇ yönetiminin esnafı bilinçlendirmeye çalıştığını belirtiyor.

35 yıldır İMÇ’de çalıştığını söyleyen müzik yapımcısı Enver Şaver ise üzüntülü bir dille İMÇ’nin yıkılmasının daha iyi olacağını söylüyor. Çarşının eski hareketliliğinden eser kalmadığını anlatan Şaver, “Lokantalar kapandı, esnaf yemek yiyemiyor, çarşıda kedi bile kalmadı” diyor.

Çarşı’nın müelliflerinden Mimar Metin Hepgüler, 2007 yılında Arkitera.com adlı mimarlık portalına yaptığı açıklamada projeyi tasarlarken dikkate aldıkları prensipleri şöyle sıralıyordu:
“Bölgenin tarihsel ve yapısal karakterine entegrasyonunun sağlanması, odak noktası olan ve sükûneti ile tatlı meyilli tepeye oturan Süleymaniye Camii’ne açılan iç bahçelerin tanzimi ile caminin komplekse her noktadan görsel bağlantısının temini ve en önemlisi parsel üzerinde mevcut cami ve yatır mezarlarının hiçbirine zarar vermeksizin, şehircilik, yapısal planlama ve tatbikatının gerçekleştirilmesi (…)” Projeinin bir diğer müellifi Mimar Doğan Tekeli ise aynı haberde bu alana yapılması öngörülen “Prestij Konutları”nın bulvarın niteliği, yapısı ve ölçeğiyle kesin olarak uymayacağı düşüncesinde olduğunu ifade ediyordu.

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, 1960’larda ulusal yarışmalarla ortaya çıkartılan önemli ulusal mimarlık eserlerinden biri. Tarihi dokuyla uyumlaştırılmış modern mimarinin de çarpıcı bir örneği aynı zamanda. Şimdilerde yere göğe konulamayan İstanbul’un gözde alışveriş merkezi Kanyon’dan neredeyse 40 yıl önce yapıldığı da gözönüne alınırsa İMÇ’nin çevreye uyumu ve metevazı tavrıyla daha fazla saygıyı hak ettiğini söylemek herhalde yanlış olmaz.