Çocuk bayramın kutlu olsun Seyfi




Dün tam anlamıyla çocuklara ayrılmış bir gündü. Sokaklarda çocuklar için hazırlanmış şenlikler, tüm televizyon programlarında farklı farklı maharetlerini sunan ve hatta devletin zirvesine oturan çocuklar. Televizyonda hangi kanalı açsak, ya kendinden geçercesine İstiklal Marşı okuyan bayrak renkli bir kız, ya da milli dansımız haline gelen kolbastı oynayan kızlı erkekli gruplar vardı. Barış Manço şarkıları söylendi, dünya çocuklarıyla kardeşlik mesajları verildi.

Devletin zirvesiyse her sene olduğu gibi koltuğunu yarım saatliğine çocuklara bıraktı! Başbakan’ın koltuğuna oturan 23 Nisan Başbakanı 10 yaşındaki Ecem Gülce Uçar, Başbakan’dan bile daha iyi manevralarla cevapladı sorulan soruları. “Kriz” dediler, “Çok da etkilenmedik” dedi. “Maaşlar yetmiyor” dediler, “Dişimizi biraz sıkmak lazım” dedi. “Ermenistan sınırı” dediler, “Azeri dostlarımızı üzmek istemeyiz” dedi. “Kabine’de revizyon” dediler, “Daha koltuğa yeni oturdum, revizyonu konuşmak için erken değil mi” dedi.

Ecem yaşından beklenmeyecek cevaplarla Başbakan’ı aratmasa da Cumhurbaşkanı Gül’ün koltuğuna oturan 4. sınıf öğrencisi Büşra Kılıç, 23 Nisan Cumhurbaşkanı olsa da çocuk olduğunun unutulmamasını istedi. Bir gazetecinin siyaset içerikli sorusu üzerine “Ben çocuğum, bana neden böyle şeyler soruyorsunuz” diye cevap verdi. Evet, o çocuktu ve diğer tüm çocuklar gibi siyasete, devlet işlerine, ekonomiye kısacası büyüyünce sıkça bulaşmak zorunda kalacağı konularla ilgilenmek zorunda değildi. Onun görevi çocuk olmaktı, çocukluğunu yaşamaktı.

Doğu’da çocuk olursan…

Peki ya Seyfi? O da henüz çocuk. 12 yaşında. Tıpkı Batı’daki tüm çocuklar gibi o da bugün eğlendirilmek, kendini önemli hissetmek istiyordu. Ama o ülkenin en doğusunda doğmuştu, teni batıdakilerden daha esmer, konuşması daha gırtlaktandı ve bir de polise taş atmış bulunuyordu. Doğal olarak onun için gün, elinde balonla eve dönerek değil, beynindeki kanamayla hastaneye yetişerek bitmeliydi.

Hakkari’de günlerdir süren DTP’ye yönelik operasyon kapsamında Dağgöl ve Bağlar mahallelerinde slogan atan göstericilere polis tarafından müdahale edildi. Polis araçlarına taş atan göstericilere biber gazı ve tazyikli suyla müdahale eden Özel Harekat Timi’nden bir polis, 12 yaşındaki Seyfi Turan’ı yakalayarak tekme ve yumruklarla dövdü. Polis yere yığılan çocuğun kafasına elindeki uzun namlulu silahın dipçiğiyle defalarca vurdu. Turan bayılınca da oradan uzaklaştı. Bu sırada olayı gören bir polis memuru, Turan’ı döven polisin elini sıkarak onu tebrik etti. Turan, basın mensupları tarafından hastaneye kaldırıldı. Komaya giren Turan şimdi yoğun bakımda.

26 çocuğa 75 yıl hapis

Seyfi Turan’ın gencecik bedeni yoğun bakımda hayat mücadelesi verirken, onunla aynı kaderi paylaşan onlarca çocuk terör suçlusu olarak yargılanıyor, cezalandırılıyor. Sadece 2009 Ocak ayında 26 çocuğa terörle mücadele kapsamında toplam 75 yıl hapis cezası verildi. Örgüt propagandası yaptığı gerekçesiyle birçok çocuk 4,5 seneye varan hapis cezası alırken, Adana’da 14 yaşındaki üç çocuğun polise taş attığı için 38’er yıl hapsi isteniyor. 38 yıl, 14 yaşındaki bir çocuk için. İnsanın durup düşünesi geliyor: 14 yaşındaki bir çocuk ne kadar büyük bir suç işlemiş olabilir? Ne yapmış olabilir ki tam 38 senesini hapishanede geçirmeyi haketsin?

İşledikleri suçun içeriğine bakıldığında görülen hep aynı: “Birtakım protesto gösterilerine katılmak, zafer işareti yapmak, slogan atmak, onları kovalayan polise taş atmak.” Ancak ülkemizde polise karşı gelmek, yerde bulduğu bir taşı ona fırlatmak o kadar büyük bir suç ki Birleşmiş Milletler falan da dinlemiyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 18 yaşından küçük herkesi çocuk olarak kabul etse de devlet baba etmiyor. Vatandaşa kol kanat germesiyle böbürlenen devlet baba, nedense bu çocukları yetim bırakmaktan gocunmuyor. Taş atan çocukların neredeyse tamamının yaşı 18’den küçük olunca, çareyi yargılanma yaşını 15’e çekmekte buluyor.

Çocuk bayramın kutlu olsun!

Aslında hepimiz bal gibi biliyoruz bu çocukların gerçekten inandıkları bir ideoloji uğruna bu eylemlere katılmadığını. 12 yaşındaki kendi halimizi düşünmemiz bile yeter bunu anlamaya. Siyasetin büyüklerin konuştuğu sıkıcı bir konu olduğu, polisin küçükken yemeğimizi yemezsek kızacak kişi olmaktan öteye gidemediği bir dünya 12 yaş dünyası. Ama onlar şimdi bu dünyada terörü, gözaltını, mahkemeyi, cezaevlerini öğreniyorlar. Hem de çok acı tecrübelerle. Bugün polise taş attığı için cezaevlerine gönderilen, komaya sokulan, hayatlarından yıllar ve çocukluk hayalleri çalınan çocuklar sağlıklarına ve özgürlüklerine kavuştukları gün masumiyetlerini kaybedecek. Çünkü cezaevlerine girdikleri gün terörü, polisi, askeri bilmeyen çocuklar, çıktıkları gün herşeyin farkında olacaklar.

Çocuk bayramın kutlu olsun Seyfi.