, 11 Mayıs 2009)
Şafak Sezer’in ima ettiği şey açık. Bu korsan işinin arkasında PKK var, o yüzden korsan ürün almamalıyız.
Arka arkaya rasyonel olmaktan bir hayli uzak iki davranış görüyoruz anlayacağınız. Öncelikle, bir emniyet müdürü görevini yapıyor, bir takım suçluları yakalıyor ve ondan sonra illa ki o suçtan olumsuz olarak etkilenenlerin hazır bulunacağı bir basın toplantısı düzenlemek istiyor. Emniyet kuvvetleri, ilginç bir şekilde görevini yerine getirdiği için fazladan takdir ve iltifat bekliyor anlayacağınız. Lakin görevin büyük zorluklarla yerine getirildiğini düşünmek bir hayli güç. Zira ele geçirilen ürünler neticede son kullanıcıyla buluşan ürünler olduğuna göre, bunlara ulaşmak bir hayli kolay olmalı. Burada sokakta satılan, herkesin önünden geçtiği tezgâhlardan ve bu tezgâhlara mal temin eden imalathanelerden bahsediyoruz. Öyle alkış tutulacak, “vay emniyet müdürüm, gel seni omzuma alayım da şöyle bir tur attırayım” dedirtecek bir durum yok yani.
Daha gerçek dışı görüneni, sanatçıların planlanan bu şova pek iltifat etmemiş olması üzerine emniyet müdürünün ağzından çıkanlar: “Buraya gelmiyorlarsa kendilerine zarar verirler.” Barda reddedilen erkeğin verdiği “sen kaybedersin” tepkisini andırsa da, teşbihimizdeki afacanın “sen kaybedersin”inden daha tehlikeli bir tepki bu. Çünkü gerçekten kaybedebilir sanatçılar ve Cerrah’ın “sen kaybedersin” tepkisinin “eğer siz buraya gelmeye zahmet etmeyip bu şovu benim kursağımda bırakırsanız ben de bir daha operasyon düzenleyip bu CD’cileri yakalamam” manasına geldiğini anlamak için Einstein olmak gerekmiyor. Gerçi Einstein nereden baksanız medeni bir insan, bir emniyet müdürünün “bundan sonra da suçluları yakalamayacağım işte!” gibi çocukça bir tepki vereceğine ihtimal veremeyebilir. Tabii bu tepkinin altında bizim bilmediğimiz başka şeyler de yatıyor olabilir. Mesela sayın Cerrah, Ali Rıza Binboğa’yı hiç sevmiyordur, Şafak Sezer’e kıl oluyordur falan; o kadarını bilemeyiz.
Davete icabet etmekte bir beis görmeyen iki sanatçımızın söyledikleri ise bu irrasyonellik zincirinin son halkasını oluşturuyor. Şafak Sezer, korsan ürün alınmasına sadece PKK’ya gelir sağladığı için karşı çıkıyor gibi görünüyor. “Ne yani”, diye düşünüyor insan, “o paralar PKK’ya değil de başka bir yere gidiyor olsa doğru bir davranış mı olacak korsan sanat ürünü satın almak?” Bir tür kendi ayağını kurşunlamak Sezer’in yaptığı çünkü farkına varmadan internet üzerinden müzik ve film indirilmesine açıkça yeşil ışık yakıyor.
Kimseye akıl vermek haddime değil şüphesiz, verecek aklım olsa, akıllı bir adam olurdum ama; emniyet kuvvetlerinin suçla mücadele etmek, suçluları yakalamak, suçu önlemek gibi asli görevleri olduğunu düşünüyorum. Siz bir hırsızı yakaladıktan sonra, evi o hırsız tarafından soyulanlar size gelip teşekkür edebilir elbette ama etmiyorlarsa, hele ki şova dönüştürmek istediğiniz bir basın toplantısına katılmıyorlarsa kalkıp da “Ben de bundan sonra hırsızları yakalamam, buyurun hırsız arkadaşlar çalınız çalabildiğiniz kadar” diyemez. Yaptığı bir işten ötürü takdir beklemek doğal bir davranış elbette ama takdir göremeyince görevini yapmak istememenin tek bir yolu var o da istifa etmek.
Sanatçılara gelince, emeklerinin çalınmasına “parası PKK’ya gidiyor” diye tepki göstermeleri çok saçma. Böyle bir tepki, Türkiye’de yaygın olan fikrin, sanat eserinin herhangi bir kıymeti olmadığı düşüncesini ancak beslemeye yarıyor. Meslek kuruluşlarının ve sanatçıların dertlerini yeterince anlatamamasının bir neticesi olarak sanat eserine değer vermeme hali, gitgide pişkince savunulan bir diskura doğru da evriliyor. Sanat eseri korsanlığına dair söyleyecek daha çok şey var elbette. Ama öncelikle sanatçıların bizzat kendilerinin bu korsanlığa karşı çıkma zeminlerini bir tartmaları; hırsızlığa, PKK’ya yarıyor diye değil hırsızlık olduğu için karşı çıkmaları gerekiyor.