Türkiye, son haftaları yine kadına yönelik şiddet ve tacizin gölgesinde kaldığını gösteren haberlerle geçirdi. Şiddet gören kadınların yaptığı başvurular üzerine açılan davalarda, mahkemelerde kimi ilginç kararlara imza atılırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen bir davada da Türkiye, kadına yönelik şiddet nedeniyle ilk kez ceza alan ülke sıfatını kazandı. AİHM kararını eleştiren hükümet temsilcilerine ise tekzip Siirt’ten geldi. Sevgilisini çalıştığı yerde ziyaret ettiği için bir genç kadın öldürülmek istendi. Bu olayın yanısıra gazetelere yansıyan haberlere göre sadece haziran ayının ilk 3 haftasında 12 kadın namus ya da töre kisvesi altında işlenen cinayetlerde öldü. 5 kadın ise tecavüze uğradı.
Hakimlerden örnek kararlar
İlk olarak Ankara 8’inci Aile Mahkemesi’nde görülen bir davada, Hakim Eray Karınca,eşine şiddet uygulayan kocaya 6 ay evden uzaklaştırma cezası ile diş fırçalama da dahil kişisel temizliğine dikkat etme uyarılarında bulunan bir karara imza attı. Karınca, kocanın yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde 6 ay hapis cezası verileceğini de hükme bağladı.
Ardından, Ankara hakimi Eray Karınca’nın verdiğine benzer bir karar, Kastamonu’nun Araç ilçesinden geldi. Şiringüney köyünde, tartıştığı eşi İpek Kadıncı’yı darp edip eve kilitleyen çiftçi Mustafa Kadıncı hakkında açılan davada Araç Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Aslıhan Limon, kocaya toplam 1 yıl 10 ay hapis cezası verdi. Hakim, mağdur kadının şikayetçi olmaması nedeniyle cezayı “denetimli serbestlik” tedbiri uygulanmasına çevirdi. Buna göre koca Kadıncı, iri puntolarla yazılı halde, “Eşime vurduğum için eşimden ve tüm Araç halkından özür diliyorum. Mustafa Kadıncı” imzalı bin adet el ilanı dağıtma ve 50 adet fidan dikerek 6 ay süreyle bakımlarını yapma cezası aldı.
AİHM’in rekortmen ülkesi Türkiye
Bu kararlardan birkaç gün sonra ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aile içi şiddet konusunda Ankara’ya karşı açılmış ilk davayı sonuçlandırdı. 9 Haziran günü alınan bu kararla Türkiye kadına yönelik şiddet nedeniyle ceza alan ilk ülke olma sıfatını kazandı. Mahkeme, Türkiye’nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmederek, şikayetçi Nahide Opuz’a 36 bin 500 Euro ödenmesine karar verildi. Opuz, devletin kendisini eşi H.Opuz’’un şiddetinden korumadığı gerekçesiyle AİHM’e 2002’de başvurmuştu. 5 yıllık bir beraberlikten sonra Kasım 1995’te evlendiği eşinden 3 çocuk sahibi olan Opuz, sonraki üç yıl süresince annesiyle birlikte eşi H. Opuz’un darplarına, bıçaklı saldırısına ve bir kez da araçla ezme girişimine maruz kalmıştı. 2 kez gözaltına alınan, darp ve ağır yaralama ve cinayete teşebbüsten hakkında dava açılarak tutuksuz yargılanan H. Opuz, “kanıt yetersizliği” gerekçesiyle herhangi bir yaptırımla da karşılaşmadı.
Erkek arkadaşı ziyaret öldürülme nedeni
Türkiye’de yaşanan son olay ise yukarıdaki son örnekler kadar “hafif “sonuçlanmadı. Siirt’te, sevgilisini çalıştığı yerel radyoda ziyarete ettiği için 17 yaşındaki bir genç kadın ailesi tarafından öldürülmek istendi. Önce, radyonun bulunduğu binanın 6. katından üvey ağabeyi tarafından aşağı atılan genç kadın, yaralı halde götürüldüğü hastanede de amcası tarafından bıçaklandı. Her iki saldırıdan da kurtulmayı başaran 17 yaşındaki N.E. en sonunda koruma altına alınabildi. Mağdur N.E.’nin ifadelerinde olayı planlayıp uygulamaya koyan 7 akrabasını suçlamasına rağmen sadece bıçaklamayı gerçekleştiren amca Abdürrahim E. tutuklandı.
Akıllara zarar okuyucu yorumları
Kadın platformlarının kınadığı saldırı sonrasında ise yetkililerden yine benzer açıklamalar geldi: “Münferit.”
Türkiye’nin, benzer nedenli saldırılardan dolayı sabıka dosyasının hayli kabarık olması bir yana Siirt’in yerel internet portalları ile olayı duyuran kimi haber sitelerinde yapılan kimi okuyucu yorumları da bu zihniyetin “münferit” olmadığını kanıtlar nitelikteydi. Haber7 isimli internet sitesinde Nafri Sirvan rumuzuyla yorum yapan bir okur, “Eğer burada bir empati yapacak olursak, bende aynı şeyi yapardım. Kimse 17 yaşındaki kız kardeşini bu durumda görmek istemez. Edebiyle otursun herkes” derken, Aziz Tekin ise, “Çocuklarımıza İslami eğitimi akıllı ve bilinçli bir şekilde vermezsek, kızlarımız ya davulcuya ya zurnacıya kaçar. Sabahtan akşama kadar fuhuşun teşvik edildiği televizyon kanallarını kızlarımıza izletip, daha sonra onlar da aynı şeyleri yapmak istediklerinde acımasızca cezalandırdığımızda suçlu kim oluyor? Çocuklarına İslami eğitim vermeyen ve sadece hurafe anlatarak çocuklarının aklına da hitap etmeyen anne baba mı, yoksa kız mı? İnsanlarımızın biran önce insanı insan yapan İslami akla sahip olmaları gerekmektedir” diyor.
www.bianet.org haber sitesinden Emine Özcan’ın derlediği bilgilere göre bu yılın ilk 6 ayında Türkiye genelinde kadına yönelik şiddet olaylarında ikisi transseksüel 90 kadın öldü. 7 kadının yaralı kurtulduğu saldırılarda, 30 kadına tecavüz edilirken, 12 taciz, 2 şiddet, 3 zorla fuhuş suçu tespit edildi.
Nurullah Batur isimli bir okurun yorumu da kızlarını bıçaklayan aileyi destekler nitelikte: “Siirt gibi küçük bir yerde gece 10 da erkek arkadaşıyla buluşan kaç kişi var? bir yorumcu dj’lerin nasıl insanlar olduğunu sormuş… Evet nasıl insanlar olduğunu biliyoruz.. her türlü ahlaksızlığı yapmayı iş edinmiş kişiler… Siirt için konuşuyorum… Kızın ailesi haklı… Ya kızı cezalandıracaklardı… Ya da Siirt’ten ayrılacaklardı…”
Siirt’in 50 yıllık geçmişe sahip yerel gazetesi Mücadele’nin sahibi ve yazarı gazeteci Cumhur Kılıçcıoğlu, olaydan sonra kentteki havanın ve yapılan yorumların çok da farklı olmadığını söylüyor. Kiminin saldırganı, kiminin de mağdur kızı haklı bulduğunu anlatan Kılıçcıoğlu olayda bir türlü önü kesilemeyen şiddetin sorgulanması gerektiği görüşünde:
“Sokaktaki insanlardan, ‘Bir kız o saatte dışarda ne arıyor?’, ‘Bu olaylara yöneticiler neden el atmıyor?, ‘Ailesi neden olay kızın radyoya gitmesine kadar uzamadan önce bir şey yapmadı?’ yorumlarını duymak mümkün. Bunları sadece Siirt’te değil Türkiye’nin her yerinde duyabilirsiniz. Ama burada dikkat çekici olan saldırının hastane önünde de devam etmesi. Kızı binanın altıncı katından atacaksın yetmedi. Bir de hastane önünde bıçaklayacaksın. Tüm bunlar olurken de ne hastane personeli ne de polisler kızı koruyamayacak. Bence tartışılması gereken budur.”
Töre ya da namus kisvesi altındaki saldırıların önüne geçilmesinin kentler bazında yöneticilerin soruna duyarlılığıyla çözüleceğini anlatan Kılıçcıoğlu, yaşadığı kentte yerel erkânın konuya duyarsızlığını şöyle anlatıyor:
“Siirt’e görev yapmaya gelen vali, emniyet müdürü gibi bu sorunu çözmekle doğrudan mükellef kişilerin hiç birinin eşi dahi bu kente gelmiyor. Geleni ise ne kocalarıyla ne de kendi başlarına herhangi bir sosyal aktivitenin içinde görmek mümkün olmuyor. Aynı durum mülki erkân için de sözkonusu. Mesela Siirt’te sergilenen Arşın Mal Alan operetine, Siirt valisi ancak 2. bölümünde katılmıştır. Ya da Siirt Kız Meslek Lisesi’nde okuyan 3 kız öğrencinin gerçekleştirmiş olduğu sergiye hiçbir yöneticinin ilgi göstermemesi de bir diğer örnektir. Ama Veysel Karani’yle ilgili bir etkinliğe hem kent yöneticilerinin hem de 12 ilahiyat profesörünün birden katılması da ilginç bir durum olarak karşımıza çıkıyor.”