Kimse var mı orada?




İSMEK gazetecilik öğrencisi Ali Haydar Bilgin, Sabah ATV grevinin 104’üncü gününde İstanbul-Beşiktaş Barbaros bulvarı üzerinde bulunan Sabah binası önündeki grev gözcüsü Ender Ergün’le bir söyleşi gerçekleştirdi.

Ali Haydar Bilgin

-İyi günler isminizi ve burada neden bulunduğunuzu öğrenebilir miyim?

Ender Ergün: 36 yaşındayım. Grafikerim,1995 yılından Sabah grubunda işe başlamıştım. Dergilerde çalışıyordum sonra değişik yerlere transfer oldum. En son geldiğim yer burası yine Sabah Grubu oldu. 3,5 yıldır Forbes dergisinde grafiker olarak çalışıyordum. Neden böyle transfer oldu. Basında uzun yıllar aynı yerde çalışıyorsanız maaşınız zamlanmaz. Normal zamların çok gerisinde kalırsınız. Biraz uzun soluklu kalmanın bir avantajı vardır fakat sizden 2 yıl sonra giren biri daha az iş yapan daha az tecrübeli sizden daha fazla maaş alabilir. Dolayısıyla aldığım maaş enflasyonun gerisinde kaldı, eridi. İstenen zam talepleri karşılık bulmayınca da başka yere transfer oluyorsunuz. Dolayısıyla basında çalışanların büyük bir çoğunlukla sirkülasyon ağı içerisindedir. Tabii bu söylediğim geçmişe yönelik bugün grevle alakalı değil. Genel basın durumunu anlatan bir şey. Yani hiç bir basın çalışanı kendini çalıştığı yerde devamlı görmez. Bu ve bunun benzer sebeplerden dolayı gelen her patronaj ve yönetim kendi idari kadrosunu kendi çalışan kadrosunu getirmeye çalışır. Nitekim şimdi Sabah grubunda başımıza gelen o. Hani TSMF ile Sabah kendi adamlarını getirdi. Her yeni patron bir takım hakların törpülenmesi anlamına geliyor. Basın çalışanları içinde girdiği yerlerde uzun yıllar çalışan ve emekliye ayrılan insan sayısı çok azdır. Maaşınızı arttırmak için başka yere geçerseniz. Böyle hep patronaja tabi çalıştıkları için patronajın sermaye piyasalarındaki, enerji piyasalarındaki durumu, oyunları, ona göre sizin gazetecilik yapmasını ister. Hangi sektörde ise bu basın patronu ağırlıklı olarak onun yaptıklarını tırnak içerisinde “kötü kanunsuz şeyleri” görmenizi istemez, yazmanızı istemez. Basın çalışanlarının buna ve buna benzer tonlarca sorunları var. Basın çalışanların eğer örgütlenirse, iş güvenliği gelecek ve bu sorunların önemli bir kısmı aşılacak.

– Şu an da kaç arkadaş grevde?

On kişi grevdeyiz

– On arkadaşın yaptıkları işler hangileri acaba?

Aramızda, grafiker var, editör var, fotoğrafçı var kendi adımıza bir dergi bir gazete çıkaracak kadromuz var.

– Buraya harcayacağınız enerjiyi bir dergiye harcamış olsaydınız daha mı iyi olacaktı.

Yok daha iyi olacak demiyorum şu anda yaptığınız anlamsız bir eylem değil. Fakat burada, bir gazetenin bir derginin temel kadrosu var gazetenin temel nurları var.

– Zaten kastettiğim de eğer sizler bencil olmuş olsaydınız kendi hesabınıza bu şekilde çalışıyor olabilirsiniz. Sizin kendinize karşı, basına karşı ve topluma karşı olan sorumluluk hissettiğinizi düşünerek…

Başımdan geçen bir olayla cevap vereyim geçtiğimiz salı veya çarşamba günü. Mimar Sinan üniversitesi güzel sanatlar bölümünden 6 tane öğrenci geldi buraya çok güzel bir not yazmışlar ve de çok güzel bir pankart hazırlamışlar. biz onu 100.gün yürüyüşümüzde taşıdık yanımızda pankarta “Yurttaş olmak bir toplumda yaşamak değil, yaşadığı toplumu değiştirmektir.” beraber greve çıktığımız arkadaşlar arasında 12 senedir bu gazetede çalışan arkadaşlar var. 9 senede 6 defa patronaj değiştirmiş Sabah grubundan bahsediyoruz. Her gelen bir takım haklarımızı gasp etti. Nasıl olsa bunlar bu duruma alışmış durumdalar. Hiç kimse de sesini çıkartmıyor. 2001 de ilk önce ikramiyelerimiz gitti. Dinç Bilgin’i sermaye piyasasındaki başarısız oyunlarından dolayı zaten kendisi de cezaevine girdi. İkramiyelerden sonra giden yemek hakkımızdı, yemek hakkımız bizim yasal hakkımız. Bir iş yeri çalışma kanuna tabi çalışıyorsa yemek vermek zorunda personeline, gece vardiyasında da yemek vermek zorunda. Yemek vermiyor ise yemek parasını vermek zorunda. Kimse patronun kapısını çalıp bu benim hakkım demedi. Kimse suç duyurusunda bulunmadı kimse dava açmadı. Maaşlar geç yatmaya başladı. Eksik yatmaya başladı daha fazla mesai istediler. Her defasında haklarımız törpülendi bu gidişe bir dur demek lazımdı son olarak TSMF den Çalık’a geçti buna bir dur demek lazım evet bir sendikamız var. Gittik sendikaya üye olduk. 500 küsur kişi ile beraber yetki belgesi aldık. Biz o yetki ile beraber bu yola çıktık Patron içeride örgütlü çalışan istemedi. Sendikalı çalışan istemediği için grevdeyiz. Para konusunda anlaşılır istediği kalemşörüne binlerce dolar transfer parası veren çalışana ekstradan ikramiye mi veremeyecek?

– Siz greve gittikten sonra sendikaya üye olma konusunda bir hareketlilik oldu mu? Burada veya başka bir yerde.

– Başka yerlerde başladı. Grevden önce herkes elinde noter belgesini sallıyordu. Biz burada ilk sendikalı olmaya başladığımızda Çalık grubu yoktu. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu vardı. TMSF hani devlettir hani hiç değilse kanunlara biraz daha saygı duyar. Fakat sendikalı arkadaşlar ilk darbeyi TMSF’den yedi. TMSF üç arkadaşımızı işten attı. Fakat sendikalı sayısı azalmadı, aksine arttı. Çalık grubu geldikten sonra durum biraz daha ciddileşti. Çünkü Çalık grubu hem başbakanla akrabalığı olan birisi biliyorsunuz, hem burayı alışında biraz şaibeli bir durum var. Çalık geldikten sonra bölüm yöneticileri sendikalı çalışanları alenen tehdit etmeye başladı. Sendikalı çalışanlar bölüm yöneticileri tarafından tehdit edildi. Bu durum, insanları biraz yıldırdı tabii. İşin ucunda işini kaybetmek var. Bu arkadaşların bir kısmının ev kirası bir kısmının ev taksitleri bir kısmının kredi kartının borcu, Sıradan gazete çalışanlarının ekonomik durumu hani iyi değil. Maaş biraz geç yatsa bir takım kredi faizleri binmeye başlıyor sırtına insanların. İşsiz kalmayı göze alamadılar. Peki, hani bizim tuzumuz kuruydu işsiz olmayı göze aldık. Yoo hayır bu şekilde zaten çalışmayız hani benim örgütlülük hakkımı savunmayan birisiyle ben niye yan yana durayım. Bu benim, bizim anayasal hakkımız. Bizim anayasal hakkımıza tecavüz edilemez. Bizim yaptığımız öyle cengâverlik değil, anayasal hakkımızı korumak için çıktık. Bu bizim için hak mücadelesi bu grev örgütlü olmanın yolu. Türk Ceza Kanunu’nda 118.madde diye bir madde var. TCK 118. bu güne kadar memlekette açılmış bir dava yok. Herhangi bir şekilde işveren, işveren temsilcisi ya da bölüm yöneticisi ya da herhangi bir sıradan vatandaş başka bir çalışanı sendikaya üye ol ya da üye olma ya da sendikadan istifa et maaşına zam yapacağım, kadronu değiştireceğim, hayat güzel olacak diyemez. Bu tehdit şantaj ve rüşvete girer. Cebren ve sözlü olarak yapılamayacak. Ben ve bir kaç arkadaş suç duyurusunda bulunduk ilk defa bir dava konusu oldu. Bu sadece basın çalışanları içerisinde değil memleketteki bütün sendikalar için örnek bir dava olacak en güzel tarafı bu. Sonuçta örgütlüce yapılan öyle düzenli bir saldırı karşısında örgütlerinde örgütlü bir şekilde durması gerekir ki bu saldırıları püskürtebilsinler. Bunların yollarının bir tanesinde mesela bizim davada haklı bulunuzsak -ki ben haklı bulunacağımıza inanıyorum- 4 mayısta ek duruşması vardı. Karşı taraf davaya gelmediği için ekim ayına ertelendi. Biz o dava da haklı bulunursak TCK 118’den ilk defa birisi yargılanmış ve cezalandırılmış olacak. Olursa hepimiz için iyi olacak. Hani gazetelerde ve dergilerde patronlar bazı yerlere özellikle bazı adamları getirirler istediklerini yaptırmak için kendilerinin yapamadıkları veya yapmak istemedikleri şeyleri başkalarına yaptırırlar. Sokak ağzında tetikçi denir bunlara. İş kanunu nedeniyle devletle iletişim kurar iken de çalışanlarla iletişim kurarken de tek gözetmek gereken şey kanunlara uygun mu yaptım. Birisini odana çağırıp sendikadan istifa et bak bunların arkası sağlam dediğin zaman neye hizmet ettiğini biliyor olman lazım. Kendi sınıf arkadaşlarına hizmet etmiyorsan patronun ekmeğine yağ sürüyorsun. Patron belki sana benim maaşımdan 2 bin lira fazla veriyor ama bunun devamı yok ki sonuç olarak bizi odasına çağırıp hakları törpüleyen vatandaş 9 yılda 6 defa patronaj değiştirdiğini biliyor ve her defasında kendi haklarının da törpülendiğini biliyor.

– Eğer demokraside basın hür ise o demokrasi halka, halkın çıkarına yönelik daha rahat otokontrol sağlayabiliyor ama anladığım kadarıyla gazeteler veya gazetecilik mesleğinin içinde demokrasi törpüleniyor. Önce burada yeşermesi gerekiyor. Bu konuda bu şekilde hareketinizi kutluyorum başarıya ulaşmasını diliyorum.

– Hepimize yarasın, örgütsüz basın hasta bir okuyucu kitlesi çıkartır. Örgütlü basın taraflara mesafe aldıran yorumlayabilen yorumlama konusunda kamu faydasını düşünendir. Gazeteler daha fazla satmak zorunda siz bir gazeteyi kupon için almıyorsanız bir gazeteyi bir köşe yazarı için almıyorsanız gereken bir 3.şık kalıyor. İçinde nitelikli haber, eski değil bu haber tam taraflarla görüşülmüş yorumlar düzgün yapılmış olmalı. Cumhuriyet tarihinin en büyük vergi yolsuzluğu diye lanse edilen şey haydi yalan olsun hakkımızda böyle bir iddia var diye haber yorum yapılarak verilemez miydi? Verilirdi bundan Doğan grubu mu kaybedecekti? Hayır okuyucu kazanacaktı. Bundan Doğan grubu da kazanacaktı evet iğneyi kendilerine batırıyorlar çuvaldızı başkasına batırıyorlar denecekti. Yani sen örgütlülüğü savunma, yapılması gereken haberleri yapma, pas geç, es geç ondan sonra kalk sen demokrasiden bahset olacak şey mi yani. Sonra hürriyet treni demokrasi treni diye bunu duyur o demokrasi treninde ne var? Sendikal haklara saygı var. Senin binan da kaç tane sendikalı var. O demokrasi treninde eşcinsellerin yaşama hakkı, topluma katılma hakkı var. Sen yaptığın haberlerde onları hedef gösteriyorsun. Bunlar tek taraflı şeyler değil çift taraflı olan şeyler. Demokrasi derken kendi içerisinde demokratik olup olmadığını da göreceksin. Demokrasi hepimizin ihtiyacı fakat sen onu hedef göstereceksin bunu hedef göstereceksin ondan sonra kalkıp demokrasiden bahsedeceksin. İkiyüzlülüğün de bir sınırı olması lazım haber alma değil teşkilat dergisi gibi teşkilat gazetesi gibi gazete yapıyorlar. Kimisi kuponla satıyor kimisi aboneyle satıyor. Ama herkes bir şekilde yolunu bulmuş Özal’ın bir tarihte dediği gibi “benim memurum işini bilir”. Şimdiki düzende ‘’benim gazetecim işini bilir’’ gazeteci değil gazete patronajı işini bilir Bir iki ay önce bir gazetede hatta ismi Haber Türk işten atma oldu. İşten atmanın sebebi neydi? Bir Deniz Feneri dosyası yapılıyor. Aynı gün işten atılıyor arkadaş. Niye Deniz Feneri dosyası haber yapılamaz mı? Yapılacak tabiî ki hem de layığıyla yapılacak bütün eksikleri tamamlanarak yapılacak. Okuduğumuzu yorumlayacağız bir fikre varacağız yani gazetem beni insan yerine koyarsa ben de gazetemi insan yerine koyarım. Gerçekten halkın haber alma özgürlüğünü savunan demokratik iletişim araçlarını en iyi şekilde kamu faydasına kullanabilecek ve kullanan oluşumlara ihtiyacımız var. Bu memlekette hepimizin özlemini duyduğu demokrasi gelişsin. Öte ki türlü hayatta gelişmeyecek

– Bizim gibi çaylaklara veya öğrenciliği bitmişte staj yapacaklara staj yapmaya giderken neler önerirsiniz.

Staj yapmaya giderken normalde iş kanununda staja para verilir. Siz staj yapmaya gittiğinizde büyük ihtimalle para alamayacaksınız. İş kanununa çok aykırı bir şekilde belki de sizi gece gündüz çalıştırıp tek kuruş vermeyecekler. Hasbelkader öyle veya böyle siz çok iyi yaptınız işinizi, size kalın dediler burada size verecekleri maaş çok düşük bir maaş olacak. Çünkü siz staj yaptığınızda kendinizi beğendirmiş olmanız yetmiyor. Bu sefer diyecek ki, siz tecrübesizsiniz. Yani biraz tecrübe kazan 8 sene sonra tecrübeli muhabir oldunuz. Yaptığınız işler çok güzel gidiyor. En az muhabir maaşını alarak devam edeceksiniz. Tabii başka yere transfer olana kadar. Ne öneririm size, siz basına girmeden önce örgütlenin derim. Yani stajyer gazeteciler de örgütlensinler ki stajyer maaşı çalışsın. Umarım tablo benim anlattığım gibi kötü değildir. Ama benim de üç aşağı beş yukarı 14 yıllık basın deneyimim var. 14 yıldır 3 tane büyük plazada çalıştım. Gazete, dergide çalıştım, çeşitli bölgelerde bölüm yönetmenlerinden, temizlik işçilerine kadar değişik kadrolarda arkadaşlarım oldu. Hepsiyle ilişkim iyiydi. Hiç birisiyle kavga ederek ayrılmadım. Ama geldiğim noktada basın çalışanı profilini biliyorum. Patronajdan ziyade basın çalışanı profili bu hayatı biraz daha zorlaştırıyor. Basın çalışanı hani nasıl diyeyim tırnak içerisinde ‘’hasbelkader işgal ettikleri koltukları makamları mevkiler kendi sınıf arkadaşlarını satmayı yok görmeyi gerektiriyor’’. Onlara göre onun sırtından daha fazla nemalanacağını, daha fazla fonu sağlamlaştıracağını biliyor. Fakat yıkılmaz dediğin bin yıllık çınar bile fiske vuruşuyla yıkılırmış bir gün Sabah gazetesi kurulduğundan beri burada bulunan kişi Çalık döneminde gönderildi. Yani nöbetçi yayın yönetmeni o gelirdi başa kendi elemanını getirirdi. Bu kadroda hep ısrarlıydı burada işte Çalık grubu onu da gönderdi. Burada sendikasızlaştırmanın başındakilerden bir tanesiydi ve kendiside atıldı. Kendisinin de sendikaya ihtiyacı var.
Bir şeyler değişecek ama öyle kısa sürede değil. Basın çalışanı ve okuyucu profili bunlar hep darbe sonrası özellikle 85 sonrası çok uzun yıllarda yani 90 sonları 95’lere kadar sendikalı olan fazlaydı ve grev hakları vardı. Gereğinde greve de çıkılıyordu. Darbeyle en son grev bitirildi. Sonra bir sürü kişi piyasaya girdi. Basın çalışanı profili değişti. 15–20 yılda yapılan bir şey. Şimdi bu hakları geri almak için bizim 30 yıl daha uğraşmamız lazım.15-20yıl önce gazeteciler rahat koşullarda yaşarken kendi siteleri varken hafta da 4–5 kez eşleriyle dostlarıyla çıkıp yemek yiyebiliyorsa şimdi gazete çalışanları kredi kartı ödemekle meşgul.