Tutuklanıp bir deliğe tıkıldığında, yaşam kalitesi olarak elinizde ne varsa alınıyor, bu yaşınıza kadar sürdürdüğünüz aralıksız eğitim ve çalışma sürecinizin size sağladığı alışkın olduğunuz sayfa ve ayrıcalıklar yerini emir veren, çocukluğunuzda dahi duymamış olduğunuz “sen’’ hitaplarına bırakıyor ve alçakça suçlanıyorsunuz. Ama adliyedeki dosyanızda gizlilik kararı olduğu için “ne ile suçlandığınızı’’ dahi bilmiyorsunuz. Ancak suçlu kabul ediliyor ve suçunuz kesin hükmünde bir muamele görüyor, demir demir üstünüze kilitleniyor. Bir sabah evinizden alınıp “terörist’’ diye iftiraya uğramak suretiyle cezaevine kapatılmış olarak belirsiz bir geleceği eklemeye başlıyorsunuz. İşe benim durumum bu.
Tek suçum tanıyor olmam
“Terör’’ kelimesi, korku ve endişe ortamı yaratarak halkı o güne ve geleceğe ilişkin belirsizlik içine sürüklemek ve güven duygusunu kalıcı biçimde zedelemek amacı taşır, bu belirsizlik ve güven eksikliğinin oluşturulacağı kaos ortamından faydalanılarak hukuk dışı faaliyetler toplumda haklılık ve meşruiyet kazandırılarak yaygınlaştırılır. Benim “terör’’ tarifim böyle. Bugün bana ve aileme ve yakın çevreme ve beni tanıyan iş ve eş-dost-arkadaş çevreme yeni oldukça kalabalık bir topluluğu, bu cemiyetin bir parçası olan bizlere, benim mesnetsiz tutuklanmam ve akıl sınırlarının ötesinde bir zorlamayla terörist olarak damgalanmaya çalışılmamla yapılan işte tam olarak budur. Benim hayatım bana “terörist’’ denilerek terörize edilmektedir.
Hiçbir polisiye delil/bilgi/bulgu olmaksızın bir dosyaya, bir örgüte dahil edilmeye çalışılmam ve hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın hapse atılmış olmam, aklın sınırlarının ötesinde zorlama bir hâyâl gücünün ürünü bile olmaktan uzaktır. Bir terör örgütü ile ilişkili olduğumun iddia edilmesine dayanak olan şey ise sadece üniversiteden arkadaşım gazeteci-yazar Orhan Yılmazkaya’yı tanıyor olmam ve O’nu aile evimize “misafir’’ olarak kabul etmemdir.
Orhan Yılmazkaya teröristmiş ve böyle bir örgüte üyeymiş, gözaltına alındığım sabah kolluk kuvvetlerinden öğrendim ve aynı kolluk kuvvetlerinin gözünde Orhan’ın benden saklamış olduğu “terörist yanını’’ bilmiyor olmam, beni “terörist’’ yapıyor. Şayet bir “terörist dedektörüm’’ olsaydı, anlayabilmek için uygun yerlere monte ederdim ama ne yazık ki böyle bir alete sahip değildim. Ayrıca terörle mücadele polislerinin de buna sahip olduğunu zannetmiyorum.
Ailece yem olduk
Sıradan bir işkadını olan ben, Sevim Öztürk, üniversiteden mezun olduğumdan beri dış ticaret ağırlıklı olarak özel sektörde çalışan, son sekiz senedir kendi şirketinden nadiren dışarı çıkan, günde 14-16 saat denizcilik sektöründe tabiri caizse köpek gibi çalışan “işkolik’’ ben, aylık ödemeler, taksitler, mortgage, özel okul, alışveriş hengâmesinden nefes almaya fırsat bulamayan, çalışarak ailesine bakan ve ama bundan gocunmayan ben, ömrümde karakolluk olmamış, legal/illegal bir partiye üyeliği bulunmayan, Orhan’la kendi ev ve iş ortamım dahilinde, kendi yaşam kaliteme uygun şartlar dahilinde görüşmüş olan ben, nasıl oluyor da terörist oluyorum. İnanılır gibi değil.
Orhan Yılmazkaya örgütünden birilerini tanıyor muyum? Hayır.
Orhan Yılmazkaya’nın gittiği biyere gitmiş miyim? Hayır.
Peki Emniyet Müdürlüğü’nde tutulduğum üçbuçuk gün boyunca bana bu ve/veya buna benzer sorular soruldu mu? Hayır.
Ne O. Yılmazkaya örgütü ne de örgütündekilerle ilgili numunelik bir “örgüt’’ sorusu dahi sorulmadı, nedeni belli. İlgi ve alakam olmadığını bildikleri için.
Orhan’ın ben sadece Egeli yanını tanıyorum. Güzel zeytinyağlı yemekler yapan, bakır cezvede nefis Türk kahvesi pişiren, arada ağdalı fallar bakan esprili yanını. Hahamkitabını yazan nazik yanını.
Terörle mücadele polisleri diğer tehlikeli yanını tanıyorlar. Oğlumu ve ailemi riske attıklarını bile bile bunu bize söylemiyor ve durumun devamına, O. Yılmazkaya’nın etrafımızda yer almasına izin veriyorlar. Adresinin belli olmasından onlar da memnun herhalde, anlaşılan o ki ben ve ailem, bizler, topluca oltanın ucundaki solucanlar gibiyiz. Ama “Bostancı’da çatışma’’ diye haber bültenlerine düşünce, bir polis amiri ve bir vatandaş ölünce, biz ailece “terörist yemi’’ olmaktan “terörist‘’ olmaya geçiriliyoruz. Hem de eli kanlı, eli silahlı cinsinden.
Yılmazkaya örgütüne üye değilim
Terörist Orhan için göze batmadan sinsice yanında gizlenilecek örnek bir aile, devletin emniyet güçleri açısından da her türlü şeyin üstüne yıkılmasında Orhan’ı tanıyor olmamız yüzünden sakınca görülemeyen sessiz bir avuç insan, devletin güçleri bizi “aile’’ olarak bile kabul etmiyor olmalılar ki çekinmeden hepimizi dahası çocuklarımızı, oğlumu ölüme atmayı tercih ediyorlar.
Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan size sesleniyorum hatta bağırıyorum. Çünkü aklım takatini yitirdi. 27 Nisan sabahı uyuyor olduğum evimden alındım. 30 Nisan’da tutuklandım. 70 gündür hâlâ tutukluyum. O. Yılmazkaya’yı sadece ama sadece gazeteci-yazar kimliği ile tanıyor olmam sebebiyle “terörist’’ ilan edildim. Ben terörist değilim. Adını ilk kez Emniyet’ten duyduğum O. Yılmazkaya örgütüne üye değilim.
Gizlilik kararı olan o dosyalar ilelebet gizli kalmayacak ve açılacak, beni endişelendiren de bu zaten, içinden benimle ilgili hiçbir şey çıkmayacak ama ben bu “hiçbir şey’’ ile evimden alındım ve tutuklandım. Yani O. Yılmazkaya’yı tanıyor olmak sebebi ile beni “örgüt üyesi’’ olmak yüzünden tutuklamış nöbetçi savcılık, avukatım öyle diyor; diyor ki “Beni örgüt üyesi olmak suçundan yargılayacakmış. (İddianame henüz yok)” Akıl alır gibi değil, bağırıyorum.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele polisi eğer bir vatandaşa “terörist’’ diye iftira atarsa ve onu bir “örgüt’’ dosyasının içine yerleştirirse, nöbetçi savcılık ister ilgili dosyanın kabarıklığından, ister dosyalarının kalabalıklığından hâkime sevk ederse, hâkim dosyaya bakmadan, odasında, avukatlar bile odaya sığmadığı için, koridorda balık istifi beklerken, olayların “toplumda uyandırdığı infial duygusunu göz önünde bulundurarak 13 kişiyi yedi dakika içinde tutuklayıverirse, işte o vatandaş sizseniz, “yumurta tavuk, tavuk yumurta’’ açmazıyla karşı karşıya kalıveriyorsunuz, emniyet güçleri birşeyler bulmuş ki hakkınızda sizi savcılığa götürmüş, mahkeme de bu bulgu ve delilleri haklı görmüş ki siz de tutuklanmış oluyorsunuz.
Vatandaşlık haklarıma ne olacak
Peki ama bana ne olacak? Benim vatandaş olma durumuma, vatandaşlık haklarıma ne olacak? Ben nasıl tutuklanırım diye itiraz ederken, asla içinde bulunmamam gereken bir dosyaya sokulup örgüt üyesi gibi yargılanacak mıyım? Peki tüm bunlara esas O. Yılmazkaya tanışıklığım beni örgüt üyesi olarak bir de mahkûm edecek mi?
Bu mektubu, bu sebeple kaleme alıyorum. Sadece size değil, ulaşabildiğim başka gazetelere/yazarlara da posta yolu ile yolluyorum, çünkü elimden başka bir şey gelmiyor, elbette mahkeme heyetine de tutukluluğuma itiraz dilekçesini çok önceden yolladım, dikkate alınmayacağı söylendiyse de.
İçinizden aklı ve mantığı, içinde bulunduğum duruma basan/eren biri varsa, onu bana yol göstermeye çağırıyorum, bu durum sadece beni ilgilendirmiyor. Tüm ailem aynı durumdan, ablamın kızı Ceren, ayrıldığım eşim Necdet, Necdet’in sevgilisi Melek, Melek’in okul arkadaşı Metin. Ben Orhan’ın okul arkadaşıyım ve benim yüzümden ailemdeki insanlar da Orhan’ı tanıyorlar ve “terörist’’ oluyorlar. Hikâyeleri aynı ama daha da hazin.
13 yaşındaki oğlumla bir gece uyudum ve sabah zilime basan parmağın zilimden ayrılmasından geçen süre içerisinde uykudan uyanıklığa geçtiğim saliseler esnasında, ben 1969 doğumlu, bir çocuk annesi, çalışan ve işveren olarak içinizden herhangi biriniz gibi olan işkadını Sevim Öztürk, vatandaştan “teröriste” dönüştürüldüm. Talihsizlik eseri yanlış zamanda yanlış yerde de bulunmuyordum. Sadece evimde uyuyordum.
Bağırıyorum ve yardım çağrısında bulunuyorum. Çünkü bu zincirleme saçmalıklar karşısında ne yapabileceğimi bilmiyorum.
İyi çalışmalar…
Sevim Öztürk
T.C. ADALET BAKANLIĞI
BAKIRKÖY KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU
MÜŞAHADE 12
BAKIRKÖY-İSTANBUL”