Nokta dergisi eski Yayın Yönetmeni Alper Görmüş’ün, 3 Mart’ta Ahmet Şık ve Nedim Şener gözaltına alındıktan sonra konu hakkındaki ilk yorumunu 8 Mart’ta “Zor Yazı: Dört yıl sonra Darbe Günlükleri” başlığıyla, Taraf gazetesindeki köşesinde yaptı.
Alper Görmüş / Taraf
Noktadergisinden çalışma arkadaşım Ahmet Şık’ın gözaltına alındığı gün televizyonlarda; ertesi gün gazetelerin haber sayfalarında ve köşelerinde patlayan “Darbe Günlükleri’ni açığa çıkartan gazeteci Ahmet Şık” ve benzeri cümlelerle her karşılaşmamda –çaresizliğim her defasında biraz daha artmış olarak- şu soruyu sordum kendi kendime: Ben şimdi ne yapacağım?
Dört yıl boyunca Darbe Günlükleri’ni gün yüzüne çıkartan, ardından da yargılanan bir gazeteci olarak bilindim. Bu yıllar boyunca sayısız söyleşi verdim, yazılar yazdım. Ve şimdi birdenbire, o haberin altında bir Noktamuhabirinin imzasının bulunduğuna, haberin ona ait olduğuna dair bir “bilgi” sağ-sol, liberal-muhafazakâr gazete ve gazetecilerin müşterek onayıyla izleyicilere, okurlara duyuruluyordu.
Haber ve yorumlar o kadar yoğun, o kadar yaygın oldu ki, bunları izleyenlerin ve okuyanların “herhalde bir yanlış anlama olmuş” deme şansları tümüyle ortadan kalktı.
Bu sürecin bir noktasında kendimi o izleyicilerin, okurların yerine koydum ve bana haklı olarak şu soruyu sorduklarını tahayyül ettim: “Dört yıl boyunca Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak yazdığınız yazılarda, verdiğiniz söyleşilerde Ahmet Şık’ın adını bir kez bile andığınızı hatırlamıyoruz… Doğrusu, bugünlerde öğrendiklerimizle bu tavrınızı birleştirdiğimizde sizi ayıplamamak elimizden gelmiyor.”
Kısacası, dört yıl boyunca başkasının emeği üzerinden itibar devşiren, üstelik de o emeği bir gün bile anmayan bir gazeteci durumuna düşmüştüm. Gerçeği anlatmazsam, bu algının derinleşip yerleşeceği apaçıktı (“Baksana, adam ağzını açıp tek laf edemedi”).
Gazeteciliğimiz böyle işte…
Öte yandan meselenin bir de gazetecilik yanı var. Buradaki soru da şu: Dört yıl boyunca gündemde olan ve bu süre boyunca adı haberle bir kez bile anılmayan bir gazeteci bir gün âniden bu haberin sahibi olarak gösteriliyor ve bütün bir basın bu yeni bilgiyi, sorgusuz sualsiz haberlerinde, yorumlarında tekrar ediyor. Bu, gerçekten de çok tuhaf, açıklanması çok zor bir duruma işaret ediyor.
Adı dört yıldır Darbe Günlükleri’yle anılan gazeteci Alper Görmüş değil de başka birisi olsaydı bu yazıyı yine yazacağımı söylememe bilmem gerek var mı? Hatta, bu yazıyı keşke üçüncü bir gözden yazabilseydim: Yani Darbe Günlükleri’ni yayımlayan gazeteci ben değil de başka birisi olsaydı ve ben de dışarıdan olan biteni eleştiren bir pozisyondan duruma müdahil olabilseydim… O zaman işim çok daha kolay olacaktı.
Fakat ne yazık ki durum öyle değil; o gazeteci benim ve ben yıllardır ağırlıklı olarak medya eleştirisi alanında yazıp çizen bir gazeteciyim… Dolayısıyla, kendimi savunmayı bir hak, meslektaşlarımı eleştirmeyi bir görev sayıyorum.
Olan bitende hiçbir kusuru olmayan Ahmet tutuklu olarak cezaevinde olsa da, yazmak zorundayım bu yazıyı.
Ahmet, kusura bakma…
Beni böyle bir yazıya mecbur eden meslektaşlarım, size de teessüf ederim…
Bütün gazetelerde, bütün görüşlerden köşe yazılarında…
Yukarıda, konuya ilişkin haber ve yorumların, okurların “herhalde bir yanlış anlama var” deyip geçmelerini engelleyecek kadar yoğun ve yaygın olduğundan söz ettim. Şimdi size, bunun gerçekten de böyle olduğunu göstermek üzere 4 ve 5 mart tarihli gazetelerden bir seçki sunacağım, ardından birkaç şey daha söyleyip bu sıkıntılı yazıyı bitireceğim…
“Ahmet Şık aynı zamanda Nokta dergisinde Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci olarak biliniyor.” (Taraf)
“Darbe Günlükleri haberiyle büyük ses getiren gazeteci Ahmet Şık…” (Milliyet)
“Şık, Ergenekon soruşturması delilleri arasında yer alan Darbe Günlükleri’ni de kamuoyuna duyuran isim oldu.” (Milliyet)
“Ahmet Şık, Nokta dergisinde emekli Oramiral Özden Örnek’in Darbe Günlükleri’ni yazdı.” (Sabah)
“Günlükleri günışığına çıkardı / Nokta’da yayımlanan ve Türkiye gündemini sarsan ‘Darbe Günlükleri’ haberinin altında onun imzası vardı.” (Vatan)
“Şık, Darbe Günlükleri haberini yazan isim…” (Habertürk)
“Ahmet Şık aynı zamanda Nokta dergisinde Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci olarak biliniyor.” (Akşam)
“Özden Örnek’e ait olduğu ileri sürülen Darbe Günlükleri’ni haberleştiren Ahmet Şık…” (Cumhuriyet)
“Ahmet ve arkadaşları Nokta’da Özden Örnek’in Darbe Günlükleri’ni yayımlamasa, bugün Ergenekon soruşturması da olmayacaktı.” (Ertuğrul Mavioğlu, Radikal)
“Özden Örnek’in Darbe Günlükleri’ni Ahmet yazmıştı Nokta dergisine…” (Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet)
“Nokta Dergisi’nde yayınlanan Darbe Günlükleri haberini hazırlayan Ahmet Şık’ın…” (İbrahim Kiras, Star)
“Ahmet’in, Özden Örnek’in günlüklerini yayımlayan muhabir olarak, darbelerin karşısında durduğunu unutmayalım…” (Oral Çalışlar, Radikal)
“Darbe Günlükleri haberinin altında imzası olan bir Ahmet Şık’ın…” (Hasan Cemal, Milliyet)
“Ahmet şu an Ergenekon davasından ötürü içeride yatan emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ gibi darbe planlarının detaylarını içeren hatıra defterlerini ortaya çıkaran gazeteci olarak biliniyor.” (Amberin Zaman, Habertürk)
“Darbe Günlükleri’ni yazmaktan çekinmeyen bir gazetecilik sevdası…” (Reha Muhtar, Zaman)
“Ahmet Şık çalışkan bir gazeteci olarak, Silahlı Kuvvetler içinde 2002-2003 yıllarında en üst düzeyde ‘darbe’ konuşulduğunu kanıtlayan, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerini yayınladı. Bu haberle birlikte Ergenekon yapılanmalarının boyutlarını Türk halkı açık olarak görebildi.” (Okay Gönensin, Vatan)
Haberi Noktaçalışanları da dergide gördü
Şimdi de işin aslını anlatayım size: Darbe Günlükleri’ni yaklaşık üç bin sayfalık “anılar”dan ben özetledim. İki yazı işleri müdürü ile bir başka yönetici neyin üzerinde çalıştığımı biliyorlardı, başka kimse Günlükler dergide yayımlanana kadar hiçbir şey bilmedi. Haberi, Nokta’nın öteki çalışanları gibi Ahmet de dergide yayımlanınca gördü.
Haberin altında imza yoktu, buna ben karar verdim; dava açıldığında (bundan emindim) haberi üstlenecektim. Aslında ben bunları defalarca anlattım, fakat demek herkes unutmuş! Keza, Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak dört yıldır ilk kez bir başka gazetecinin adının telaffuz edilmesi, hiç kimsenin zihninde herhangi bir soru işaretine yol açmamış. (Ya da, yol açsa da “dur şuna bir bakayım” deme zahmetine katlanmamış.)
Ya da: Bilginin yanlış olduğunu bile bile, “Bu, doğru olmasa da işe yarar bir bilgi, öyleyse işin aslını bir kenara bırakalım” denmiş. Bunlardan hangisinin hangi gazete ya da köşe yazarı için geçerli olduğunu bilmiyorum; tahminlerim var ama böyle bir işe girişmek işi çok uzatır. Kimin hangi kategoriye dahil olduğu çok da önemli değil zaten, fakat kategoriler önemli: Hafızasızlık, tembellik, meraksızlık, bir bilgiyi yanlışlığını bile bile kullanmak (gönüllü dezenformasyon), vb.
Bu tatsız hikâyeyi, beni epeyce eğlendiren bir gözlemimle bitireyim: Basınımızın ulusalcı cenahı, Darbe Günlükleri’nden söz ederken, ilk kez bu metinlerin “orduyu yıpratmak” amacıyla uydurulmuş bir “paçavra” olduğu yorumunu yapmadılar.
Eh, bu da beni çok keyiflendirdi!
Son Ergenekon gözaltılarını ve bilahare tutuklamalarını ben tabii ki öncelikle Ahmet Şık üzerinden değerlendirme eğilimindeyim. Gayet basit bir nedenle: Çünkü o çok yakından tanıdığım, düşüncelerini çok iyi bildiğim bir gazeteci… Bu bilgiyle baktığımda (son birkaç yıldır görülen büyük davalara bakışımızda bazı farklılıklar olsa da) onun Ergenekon’la ilişkisi gerekçe göstererek tutuklanmasını, tek kelimeyle tuhaf, anlaşılmaz bir gelişme olarak görüyorum.
Ahmet’i neden tutukladıklarına dair elimizde fazla bir veri yok. Bu çerçevede şimdilik en fazla dünkü (7 mart) Akşam gazetesinde yayımlanan “Savcılık soruları ve ona verilen cevaplar”la Savcı Zekeriya Öz’ün “Şu anda açıklayamayacağımız deliller var” yönündeki ifadesi öne çıkıyor.
Doğrusu, sorulara baktığımda Zekeriya Öz’ün “başka şeyler var” yönündeki açıklaması inandırıcılığını yitiriyor. Meğerki okuduğumuz metin, soruların sadece bir bölümünü kapsıyor olsun.
NOT. Biraz önce Adalet Bakanı’nın açıklamalarından öğrendim; soruların çok küçük bir bölümü yayımlanmış. Bu durumda soru şu: Gazetecilere bu kadarı mı verildi, yoksa onlar bir seçme mi yaptı… Umarım bu soruların tümünü görme şansımız olur.