Türkiye'ye gelen “yeni şey” Foreign Policy Dergisi'nde




Türkiye'de yüze yakın gazetecinin cezaevinde bulunması dünya basınının da ilginisi çekmeye devam ediyor. ABD'de yayınlanan Foreign Policy dergisi adına OdaTV duruşmalarını izleyen Justin Vela,  Ahmet Şık'la yazışarak yaptığı söyleşi ışığında Türkiye'deki basın özgürlüğü, derin devlet ve cemaat yapılanmasını yazdı. Derin devletin parmaklıkları ardında başlığıyla yayınlanan yazının tamamını gazeteciler Zeynep Erdim ve Erdinç Ergenç'in çevirisiyle yayınlıyoruz.

***

Bir çok Türk vatandaşı için, demokrasilerinin gelişimi fısıltıyla tartışılan bir konuydu. Türkiye, geçtiğimiz yıllarda bu konuda hayli yol aldı, ancak bugünlerde demokrasinin nereye doğru gittiğini çok yüksek sesle konuşmayı yine tercih etmiyorlar.

Geçtiğmiz iki yılda , hükümeti eleştirmek için seslerini yükselten binlerce kişi, genellikle sabaha karşı evleri basılarak tutuklandı. 5 Ocak'ta ülkenin en prestijli tutuklularından, araştırmacı gazeteci Ahmet Şık, Ergenekon olarak adlandırılan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoağan hükümetini düşürmeyi amaçladığı iddia edilen, asker yanlısı, “Ergenekon” adı verilen karanlık bir komplo örgütünün propogandasını yapmakla suçlandığı davada ilk defa savunmasını verdi.

Şık savunmasında, yaptığı telefon görüşmelerinin dökümleri, basılmış haber yazıları, ve henüz bitirmediği ve İslamcı Fethullan Gülen hareketinin Türkiye devleti içinde çizdiği yayılmacı etkisinin içyüzünü anlattığı ''İmam'ın Ordusu'' kitabının kendisine karşı delil olarak sunulmasını ciddiye almadığını söyledi. Mahkemede ‘’Bugün adaletten, hukuktan yoksun, sahte ve düzmece belgelerle yürüyen, politik bir yargılama nedeniyle buradayım,’’ dedi.

Desteksiz suçlamalar

Şık'a yöneltilen suçlamalar başından beri saçma görünüyor. Kendisi, meslek hayatının büyük bir bölümünü içinde farklı insan hakları ihlalleri de bulunan Ergenekon'un temsil ettiği yapıyı araştırmaya adamış bir gazeteci. Hükümeti destekleyen kanada göre, Ergenekon Türkiye'nin kuruluşundan bu yana kendisini seküler kimliğinin gardiyanı olarak atayan askeri 'derin devlet'i temsil ediyor. (Türkiye'de) asker, 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında demokratik seçimlerle başa gelen hükümetleri, kendisi onaylamadığı için, iktidardan düşürmüştü.

Ancak Şık'ın üzerine giden asker olmadı — farklı bir derin devlet oldu. İmam'ın Ordusu,  kendini sürgün ettiği Pensilvanya 'da yaşayan ve 140 ülkede binlerce okulu idare eden güçlü bir ağ  kurduğu iddia edilen Fethullah Gülen adında yaşlı bir dini liderin yükseliş hikayesi. Dinler arası dialog  çağrısı yapan Gülen, okullarında hem bilim hem de dinin öğretilmesini teşvik ediyor. Taraftarları, bu grubun hem Türkiye'de hem de dünyada sadece eğitim ve sosyal yardım faaliyetlerini yapmaktan başka bir ilgi alanı olmadığını söylüyor. Gülen ağının büyüklüğünü  tespit etmek her ne kadar zor ise de, 2008 yılında Foreign Policy dergisinin herkese açık olan ve 500,000'den fazla kişinin katıldığı oylamada, taraftarları Gülen'i “yılın entelleküeli” seçebilmek için sandığa yüklenmişlerdi.

Ancak Gülen, 'Cemaat' olarak adlandırılan bu taraftar ağını sadece internette oylarını yükseltmek için kullanmıyor — taraftarları Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi için anahtar bir oy tabanını oluşturuyor ve kendilerine Türkiye bürokrasisi, kolluk kuvvetleri ve yargısında en yüksek mevkileri sağlıyorlar. Şık'ın davasının da gösterdiği gibi, bu ağın gücü Türkiye'yi daha az özgür bir istikamete doğru yönlendiriyor.

Cemaatin muhalifleri içeride

Şık, kendisine yollanan sorulara el yazısıyla verdiği dokuz sayfalık cevabında bugün yaşanan baskı ortamının ardındaki güç olarak “Gülen Hareketi”ni işaret ediyor ve ‘’Benim ve Nedim'in (davada yargıanan bire diğer gazeteci) başına gelenler medyadaki cemaat muhaliflerine bizim üzerimizden gözdağı verme amacını taşıyordu’’ diyor.
Şık, bir yandan Türk ordusunun sivil yönetimi üzerindeki örtülü etkisinin araştırılmasını desteklerken diğer yandan,  — hükümetin silahlı kuvvetlere karşı çıkması olarak da ifade edilebilecek olan — Ergenekon davasının bir 'illlüzyon'' ve kitlesel tutuklamalar için bir bahane haline geldiğini söylüyor.

Ahmet Şık cevabında, ‘’Ergenekon soruşturmaları Cemaat’in ülkedeki iktidarı ele geçirmesine yol açan en önemli faktördür’’ diyor ve ekliyor ‘’Derin devlet olduğu gibi yerinde duruyor ancak sahipleri değişti. Yeni sahiplerden kastettiğim ise AKP ve Cemaat ittifakıdır.’’

Ancak hükümet Şık’ı tutuklayarak yaptığı araştırmaların sesini kısmak istediyse de hazin bir biçimde çuvallamış görünüyor. Şık’ın kitabı her ne kadar yasaklanmış olsa da, kendisi tutuklandıktan kısa bir süre sonra, büyük ihtimalle ellerinde bitmemiş halinin kopyası bulunan arkadaşları internette kitabı yayınladı. Daha sonra yine bir grup gazeteci ve entellektüel tarafından ‘000Kitap’ adıyla basıldı. 000Kitap, polisin Şık’ın evindeki bilgisayarda bulduğu müsveddenin adıydı. Kitap bugünlerde İstanbul’un en büyük alışveriş caddelerinden birisi olan İstiklal Caddesi’ndeki bir çok kitabevinde ve havaalanında görünür bir şekilde satılıyor.

Bu kadar gizlilik niye?

Şık’ın, bir başka gazeteci arkadaşı Ertuğrul Mavioğlu’na göre Gülenciler’ı kızdıran, Ahmet  Şık’ın araştırmalarında bazı emniyet soruşturmalarının cemaatin emniyet yapılanması içinde gizli kalmasını sağlamak amacıyla hasıraltı edildiğini ortaya çıkartması. Şık, araştırmalarında kaynak olarak bir kısmı emekli bazılarıysa hala görevde olan üst rütbeli emniyet görevlilerini gösteriyor.

Konuşmalarında ılımlı bir İslam  çağrısında bulunan Gülen’i eleştirenler O’nun dini inançlarına değil, hareketinin şeffaf olmamasına dikkat çekiyor.  Gülen grubu, kağıt üzerinde seküler olan Türkiye toplumu üzerinde oldukça etkili. Ayrıca AKP’nin kendi milletvekilleri de partinin Gülenciler’le bağlantısını doğruluyor. Bir yandan kimse Gülen hareketinin Türkiye toplumu içindeki etkisini tam olarak ifade edemezken, diğer yandan Zaman gazetesi ve Samanyolu Televizyonu gibi bir çok büyük basın yayın organıyla ve Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Konfederasyonu (TUSKON) ile ilintilendirilmesi oldukça iyi örgütlenmiş ve mali olarak da güçlü bir şekilde desteklenen bir ağın varlığına işaret ediyor.

Şık, yazılı olarak yolladığı cevabında  ‘’Devlet bürokrasisi içindeki örgütlenmesine ilşkin de sadece tahminler ve yorumlar yapıyoruz. o zaman herkesin kendisine “bu kadar gizlilik neden?” diye sorması gerekiyor. Amaç iddia ettikleri gibi sadece hayır işleri yapmaksa neden devlet içinde örgütlenmek bu kadar önemli? Gördüğünüz gibi ben de sadece soruyorum,’’ diyor.

Türkiye’nin kontrolden çıkmış  yargısının tek kurbani Şık değil. 9 Ocak’ta savcılar ana muhalefet liderini dokunulmazlığından sıyırıp, yargılanması için adım attılar. 5 Ocak’ta ise ülkenin eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı. Ve tabii ki, son dalgası birkaç hafta önce gerçekleşen tutuklamalarla birlikte,  hala düzinelerce gazeteci Türk hapishanelerinde yargılanmayı bekliyor.

Simsiyah bir leke

Bu kitlesel tutuklamalar Türkiye’nin son yıllarda prestijini sarstı. Şık’ın davası ise, belki de ülkenin yaşadığı en başarılı 10 yıl sayılabilecek bu sürenin üzerindeki simsiyah bir leke olarak duruyor. AKP, 2002 yılında iktidara geldiğinden beri Türkiye’ye getirdiği siyasi istikrar, bir zamanlar tüm gücü elinde tutan askerini arka plana itmesi ve Türkiye’yi G20 ülkeleri arasında Çin’den sonra ikinciliğe yerleştiren ekonomik büyüme sayesinde takdir toplamıştı.

Ancak bu artan baskı ve kısıtlamalar Türkiye’nin ifade özgürlüğü yaşadığı bu altın yıllarının da sonuna geldiğininin bir göstergesi olabilir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) Türkiye  araştırmacısı Emma Sinclair Webb “Eğer Türkiye uluslararası saygınlık ve bölgede demokrasi savunuculuğu yapmak istiyorsa, kendi evinde insan haklarını da gözardı edemez” diyor. Ancak bu son kargaşa daha büyük bir kavganın öncü sarsıntısı olabilir: Gülenciler ve AKP arasındaki boşanma davası.

Türkiye uzmanı ve John Hopkins Üniversitesi’ne bağlı olan Orta Asya-Kafkas Enstitüsü misafir öğretim üyesi Gareth Jenkins “Gülenciler ve Erdoğan arasında mantık evliliği vardı çünkü eski Kemalist rejimi yıkmak gibi bir ortak ideali paylaşıyorlardı” diye açıklıyor durumu. Şimdi, bu mesele neredeyse hallolduğuna göre evlilik de yıpranıyor gibi.

Gülenciler ve Erdoğan kısa süre önce 35 Kürt sivilin ölmesine yol açan hava saldırısıyla ilgili olarak farklı tepkiler verdi. Erdoğan askeri desteklerken, Gülen ilintili basın hala derin devletin içindeki vahşi yapının ülkenin istikrarını bozmaya çalıştığını iddia etti.

Geçen ay taraflar büyük şirket çıkarlarının da sözkonusu olduğu bir şike skandalı nedeniyle çatışmıştı. Erdoğan, parlamentoyu skandal nedeniyle suçlu bulunacak olanlara daha az ceza verilmesi için değişiklik yapmaya zorlarken, Gülenciler’e yakın olarak bilinen Cumhurbaşkanı  Abdullah Gül ise Başbakan bir ameliyatın nekahat devresindeyken neredeyse değişikliği veto ediyordu.

Eğer Erdoğan ve Gülen arasındaki ortaklık bozulursa, bu uzun süren bir ilişkinin de sonu olacak. Hareketi uzun süredir inceleyen gazetecilerden Mavioğlu, Ergenekon soruşturması başlamadan hemen önce Erdoğan ve üst düzey Gülenciler’in İstanbul’da bir araya geldiklerini söylüyor.

Türkiye'nin başına gelen “şey”

Ancak popülaritesinin aşırı farkında bir Erdoğan ile askeriyenin gücünün kırılması, ittifak içinde hakimiyet savaşı patlak vermesine yol açtı. Jenkins ile hemfikir olduğunu söyleyen Şık, Gülenciler’i dizginleyecek gücün AKP olduğunu söylüyor. “Erdoğan, bu kontrolsüz gücün neler yapabileceğini gördü” diyor.  “Artık mücadele edecek bir sol kalmadığı için asıl mücadele gücün paylaşımı için olacak.”

Jenkins, Türkiye’nin yeni bir anayasa yazmaya başlaması ve Erdoğan'ın da iktidarda kalma yolları aramasıyla önümüzdeki yıl içinde çekişmenin daha da artacağını söylüyor. AKP'nin tüzüğü gereği Erdoğan bir daha başbakan olamıyor ancak uzmanlar Türkiye’yi başkanlık sistemine geçirerek kendisini başkan seçtireceğini düşünüyor. Jenkins, “Erdoğan'ın AKP üzerinde öyle bir hakimiyeti var ki, yeni anayasanın istediği yönde yazılmasını sağlayabilir” diyor.

Beklenen bu çatışma konusunda en yakın takipçilerinin bile Gülen cemaatinin ne yapabileceği konusunda çok az bilgiye sahip olduğunu belirtmek gerekiyor. Şık’ın kendisi bile cemaatin nihai hedefi hakkında net bir bakışa sahip olmadığını kabul ediyor. İslami bir rejim kuracakları yönündeki iddiayı reddetse bile iktidarı ele geçirdikten sonraki hedeflerinin pek açık olmadığına dikkat çekiyor.

Şık, mektubunda, ‘’Türkiye'ye şeriat değil ama “bir şey” geldi’’ diye yazıyor. ‘’Ancak o ‘şeyin’ tam adını koymam mümkün değil.’’

Açık olan bir tek şey varsa o da Gülencilerin rahatsız edici sorular soranlara yanıtı, geçmişte perde arkasındaki gizli askeri oluşumların kullandığı araçlarla vermeye hazırlandığı. Şık, ‘’Ya biat edip suskun kalacaksın ya da cezaevine gideceksin’’ diyor ve ekliyor. ‘’işte Türkiye'ye gelen yeni ‘şey’ budur.’’