'En pis nehir Ergene!'




Bugün başlayan İşçi Filmleri Festivali kapsamında 6 Mayıs Pazar günü Beyoğlu Yeşilçam Sineması’nda ilk kez gösterilecek Gündöndü belgeseli, Trakya’da Ergene Nehri ve çevresinde yaşanan kirlenmeyi anlatıyor. Fransa'nın Marsilya kentinde 12-17 Mart tarihlerinde yapılan 6’ncı Dünya Su Forumu’na alternatif olarak toplanan forumun son gününde gösterilen belgesel, çarpıcı görüntüleriyle izleyenleri öylesine etkiledi ki, filmin sona ermesine rağmen salon uzun bir sessizliğe gömüldü. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Ergene İnisiyatifi gönüllüsü Nejla Demirci'nin yaptığı Gündöndü belgeseli Türkiye’deki ilk gösteriminden sonra kendinden epey söz ettirecek gibi görünüyor. Önümüzdeki Pazar günü yapılacak gösterimin ardından izleyenlerle bir söyleşi gerçekleştirecek olan Demirci, gösterim öncesinde HaberVs’nin sorularını yanıtladı. 

HaberVs: Film Fransa’da çok ses getirdi fakat henüz Türkiye’de gösterilmedi. Gündöndü filmi nasıl hayata geçti?

Demirci: Aslında sinema ile ilgili hiç bir bilgim yok. 3 yıl önce küresel ısınmaya karşı 350 eylemi yapılmıştı. Daha sonrasında bu eylemin bir benzeri Edirne Uzunköprü’de yapıldı ve oraya gelen ekolojiyi savunan bir otobüs insan nehri görünce şok oldu. Ben ise o köprüyü gördükten sonra çok etkilendim. 17 yıl Trakya bölgesinde yaşadım ve o köprünün altından aslında o köprünün bile hiç hak etmediği bir su geçtiğine inandım. Bir anlamda Ergene beni içine aldı.

Biraz o bölgeden bahseder misiniz? Çekimler sırasında neler yaşadınız?

Ergene 283 kilometrelik bir nehir. Su geçtiği yere tam anlamıyla hayat götürüyor. İnsanlar suyun etrafına yerleşmiş durumda. Bütün tarımsal faaliyetler nehirden yapılıyor. Devlet Su İşleri (DSİ) bile bu suyu kullanırken seyrekleştiriyor. Çünkü o su ile sulanan tarlalar 5 yıl mahsül vermiyor. Ama sanayici büyümesine devam ediyor. O bölgede yaklaşık 240 köy bulunuyor ve şu anda her evde bir kanser hastası var. Ergene’de tam anlamıyla cinayet işleniyor.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar, o bölgeyle ilgili, filme de atıfta bulunan çok önemli açıklamalar yaptı. Biz o bölgede yetişen hangi besinleri tüketiyoruz?

Yavuz Hoca’nın açıklamalarını ve filmle ilgili söylediklerini ben de okudum ve çok mutlu oldum. Açıkçası gerçekleri anlatan bu tarz akademisyenler için korku duyuyorum. Bakın Dilovası’ndaki gerçekleri söylediği için Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu soruşturma geçiriyor. Yine aynı şekilde bu film için önemli katkıları olan Prof. Dr. Beyza Üstün hocamız soruşturma geçiriyor. Ben, bu insanlara halkın akademisyenleri diyorum. Diğer sorunuza gelince, Türkiye’nin pirinç, buğday ve ayçiçeği üretiminin büyük bölümü bu bölgede yetiştiriliyor ve yapılan incelemelere göre bunlarda ağır metaller bulunuyor.

Filmle ilgili o bölgedeki sanayicilerle görüştünüz mü? Bölge halkı çekimler sırasında destek verdi mi?

Aslında filmi çekerken birkaç sanayici ile görüşmek istiyordum ama görüşmek istediğim sanayicilerin organik tarım yaptığını öğrenince vazgeçtim. Özellikle tekstil ve deri sanayii olağanüstü su tüketen fabrikalar ve burayı mahvetmişler. Köylüler kandırılmış. Öyle büyük aktörler var ki Tüm dünya ve Türkiye o bölgeyi yok sayıyor, görmüyor. Ben hâlâ tehditler alıyorum. Birçok insan bu projeye katılmaktan ve fikir beyan etmekten bile çekindi. Ama Trakya köylüsü beni asla yalnız bırakmadı. Hiçbir çekim noktasına tek göndermediler. Zaten ben hiçbir estetik kaygı duymadan çektim orayı. “En olmadı pis suların döküldüğü yeri çekerim” dedim. Filmi yapmadan önce de o kadar zorlandım ki. Bütçe yok, ekip yok. Sadece bir kameraman ve ben yaptık her şeyi.

Film iki bölümden oluşuyor. Türkiye’de film merak edenler ne zaman izleme fırsatı bulacaklar?

Aslında uzun metrajlı olan film 3 tema üzerine kuruldu. Yok oluşlar, yok edenler ve var etmeye çalışanlar. Sorunu bütünlüklü olarak anlattım. Fransa’da gösterilen ve size de kısa bir bölümünü verdiğim kısım ise 30 dakikalık ve su, sağlık ve tarım ilişkisine yönelik. Marsilya’da o kadar büyük ilgili görünce bu şekilde 2 bölüme ayırmak istedim. Filmin Türkiye’deki ilk gösterimi İşçi Filmleri Festivali’nde olacak.

Ergene veya benzeri çevre felaketlerini daha iyi anlatabilmek için neler yapılmalı?

Marsilya’da gösterilen filmlerden sonra şunu anladım ki en pis nehir Ergene. Ayrıca orada birkaç konu önerdim ve büyük ilgi gördü. Bize gerçekleri açıklamaya çalışan ve benim halkın akademisyenleri diye adlandırdığım kişilerin uluslararası boyutta tanıtılması. Diğer tarafta, bildikleri  halde halktan gerçekleri saklayan akademisyenlerin ve bu şirketlerin sözcülüğünü yapan politikacıların deşifre edilmesi.

“'En pis nehir Ergene!'” üzerine 2 yorum

  1. Sevgili Nejla, seni birebir tanıyalı birkaç saat oldu. Toplam sohbet süremiz 5 dakika. Ancak bu beş dakika bile, senin bu ülke ve dünya için çok ihtiyaç duyulan insanlardan biri olduğunu anlamama yetti de arttı. İyi ki varsın…

Yorumlar kapalı.