Devlerin rakipleri de dev

Slovenya'da 4-23 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın grup kuraları geçen Pazar günü çekildi. Türkiye’nin mücadele edeceği D Grubu’nun maçları Koper şehrinde oynanacak. Geçen yaz oynanan eleme maçları sonrasında şampiyonaya katılmaya hak kazanan Ay-Yıldızlı takım, grup kuralarına beşinci torbadan katıldı. Dünya sıralamasında yedinci basamakta bulunan Türkiye'nin turnuvanın 20. seribaşı takımı pozisyonunda bulunması, şampiyonanın torba sisteminin azizliği. İlk iki torba takımları geçtiğimiz Avrupa Şampiyonası'ndaki derecelerle belirlenirken, diğer torba takımları elemelerde alınan sonuçlara göre sıralandı. Elemelerde üç maç kaybeden Türkiye'nin de düşük bir torbada yer alması kaçınılmaz oldu. Sırbistan'ın altıncı, Büyük Britanya'nın ikinci torbada yer alması gibi gariplikler de kurada kendini gösterdi.

Gruplarda ilk üçe giren takımlar bir üst tura yükselmeye hak kazanacak. İkinci turda, yan grubun ilk üçü ile birleşerek altı takımlı yeni bir grubu oluşturacak ekipler bu kez ilk dörde girip çeyrek final vizesi kovalayacak. Takımlar, ilk turda kendi gruplarında karşılaştıkları rakiplerle bir daha karşılaşmayacak ve o takımlara karşı aldıkları sonuçlar ikinci tur grubunun puan tablosuna da aynen taşınacak. Şampiyonada ilk altıya giren takımlar 2014'te İspanya'da düzenlenecek Dünya Şampiyonası'na katılmaya hak kazanacak.

Türkiye: Mütemadiyen gençleşiyor

Milli takım şampiyonanın en zorlu grubuna düştü. Fransa'nın rahatça lider çıkmasının beklendiği A Grubu, eski Yugoslavya'yı yeniden bir araya getirecek olan ve gerçek bir favorisi olmayan B Grubu şampiyonanın rahat grupları olarak göze çarpıyor. Türkiye'nin üst tura çıkması halinde birleşeceği C Grubu'nda ise İspanya, ev sahibi Slovenya ve Hırvatistan öne çıkan takımlar. D Grubu'ndaysa son iki torba hariç Türkiye için en ters takımların geldiğini söyleyebiliriz. Ancak bu formatta durumun avantajları da yok değil. Zira çeyrek finale çıkıldığı anda şampiyonanın zayıf takımlarıyla karşılaşmak mümkün olacak.

Türkiye'de basketbol tarihinin en iyi günlerini geçirmiyor. Oyuncu ve çalıştırıcı istikrarsızlıkları, saha içi ve saha dışı uyumsuzluklar, altyapı ile A takımı arasındaki korelasyonun kurulmasında yaşanan aksaklıklar; günlük başarıların kamaştırdığı gözlerde fazla dikkat çekmedi. 2006 Dünya Şampiyonası'nda genç ve yıldızı olmayan kadroyla gelen altıncılık heyecan yarattı. O kadroya katılmayı reddeden NBA oyuncuları günlük olarak linç edildi, daha sonra geri çağırıldı. 2010'da Dünya Şampiyonası ikincisi olundu. Ancak bu başarının 2007'de gençleştirme operasyonu kapsamında takımdan kesilen Kerem Tunçeri önderliğinde geldiği unutuldu, gitti.

Bu politikasızlık etkisini her Avrupa Şampiyonası'nda yüzümüze vurdu. Takım, finale çıkılan 2001'den beri düzenlenen beş Avrupa Şampiyonası'nda sadece bir çeyrek final maçı oynayabildi. 2005'te uzatmada gelen tek Bulgaristan galibiyetiyle tur geçildi. 2007'de sadece Çek Cumhuriyeti'ni mağlup ederek gruptan çıkılabildi. 2011'de ilk tur grubunun son maçında Büyük Britanya'nın Polonya'yı yenebilmesi sonucunda üst tura çıkıldı. Üst turda sırasıyla Fransa, Almanya ve Sırbistan'a kaybedilerek havlu atıldı. 2013 elemelerinde Çek Cumhuriyeti'nden 18 sayılık fark yenilerek ayrı bir boyuta geçildi.

Yine de enseyi karartmak için henüz erken. Takım, kadro olarak hâlâ Avrupa'nın en korkulan ekiplerinden biri. Hidayet, Ömer, Kerem Gönlüm, Kerem Tunçeri gibi tecrübeli isimler belki de son kez bu turnuvada görev yapacaklar. Arkalarından gelen Ömer Aşık, Ersan İlyasova ve Enes Kanter dünyanın en ribauntçu ön alanını oluşturabilir. İlkan Karaman, Furkan Aldemir ve Doğuş Balbay eleme maçlarındaki performanslarıyla Slovenya'da olmayı hak ettiklerini gösterdiler. Emir Preldzic, çok yönlülüğüyle Hidayet'in veliahtı olduğunu her fırsatta ortaya koyuyor. İki kuşak arasındaki geçişi ise Sinan Güler ve Ender Arslan gerçekleştirecek. Yani Türkiye bildiğiniz gibi: “Kendi oyununu oynarsa yenemeyeceği takım yok…

Rusya: Tam kadro gelirlerse…

2014 Dünya Şampiyonası'nın ev sahibi olan İspanya'nın bu şampiyonaya tam kadro gelmeme ihtimali, Rusya'yı birinci torbanın en zorlu takımı yapıyordu. Ruslar, D Grubu'nun da doğal favorisi konumunda. Koç David Blatt ile Sovyetler sonrası dönemde altın çağını yaşayan Ruslar, 2007'de Avrupa Şampiyonluğuna erişerek büyük bir başarıya imza atmışlardı. 2010 Dünya Şampiyonası'nda çeyrek finalde Amerika Birleşik Devletleri ile eşleşmenin şanssızlığını yaşayıp turnuvadan elenen takım, bir yıl sonra harika bir Avrupa Şampiyonası geçirmiş, maç kaybetmeden geldikleri yarı finalde Fransa'ya şanssız şekilde yenilmişlerdi. Şu an takım adına en büyük sorun Koç David Blatt'in görevinden ayrılması. Ancak gerek Sovyetler Birliği, gerekse Rusya adıyla tarihlerinde çıktıkları her Avrupa Şampiyonası'nda en az çeyrek final gören Ruslar, çalıştırıcılarının ayrılmasıyla kazanma geleneklerini kaybedecekmiş gibi gözükmüyor. Kirilenko, Şved, Khryapa, Monya, Fridzon gibi üst düzey yıldızlar Slovenya'ya eksiksiz gelirse Rusya şampiyonluğun en büyük iki favorilerinden biri olacaktır. Rusya'nın 2000'lerin ortalarında çıkardığı fiziksel üstünlüğünü kullanan isimlerle, son dönemde atletik yetenekleriyle ön plana çıkan gençlerinin karışımı bir kadro rakiplerin korkulu rüyası olacaktır. Eksikler çok olsa bile en az çeyrek final görmeleri normal olur. Basketbol gelenekleri bundan başkasını işaret etmiyor.

Yunanistan: 2009’daki maç akıllarda

2011 Avrupa Şampiyonası arifesinde Yunanistan Koçu Zouros'u zor bir görev bekliyordu. Yıldız oyuncuları Dimitris Diamantidis'in milli takımı bıraktığını açıklamasının ardından, Theo Papaloukas, Vassilis Spanoulis, Sofoklis Schortsanitis gibi yıldız oyuncular da turnuvada yer alamayacaklarını açıklamıştı.  Zouros verebileceği tek kararı aldı ve yola gençlerle devam etti. “X Jenerasyonu” olarak adlandırılan Calathes, Bramos, Printezis, Papanikolaou, Zizis gibi gençlerle onur mücadelesi verecek olan Yunanistan, şampiyonanın öncesindeki hazırlık maçlarında harika sinyaller verdi.

İçlerinde 62-38'lik tarihi Türkiye galibiyetinin de olduğu bir dizi hazırlık maçında harika sonuçlar alan takım, şampiyonada da beklentileri aşarak çeyrek finale kadar gelmiş ancak güçlü Fransa'ya direnememişti. Çeyrek finalde elenen takım, klasman maçları sonucunda şampiyonayı altıncı sırada bitirmiş ve Olimpiyat Oyunları elemelerine katılmaya hak kazanmıştı. Gerçek bir turnuva takımı olan Yunanistan, son beş Avrupa Şampiyonası'nda en az çeyrek final gördü. Bu maçlardan en unutulmaz olanı da şüphesiz 2009'da uzatmada kazandıkları Türkiye maçı. İki takım o günden beri ilk kez resmi bir maçta karşılaşacak. 7 Eylül akşamı oynanacak müsabaka nefesleri kesecek.

İtalya: Eski günlerini arıyor

Grupta Türkiye ile hikayesi olan bir diğer takım da İtalya. Türkiye'nin İtalya'yı bir resmi maçta son kez yendiğinde ülkede Demokrat Parti iktidardaydı dersek durum özetlenir. 1957'den beri oynanan 24 resmi maçın 24'ünü de İtalyanlar kazandı. İtalya'ya karşı yenilgiyi kanıksama hali öyle bir boyut kazanmış durumda ki elemelerde İtalya'yla karşılaştığı iki maçta da Türkiye 12 ve 18 farklarla öne geçip maçı verdi. Bu psikolojik faktörler de İtalya'yı üçüncü torbadan seçilecek en zor rakip kılıyor. Saha içine baktığımızdaysa durum Türkiye adına o kadar vahim sayılmaz. İtalyan basketbolu 2000'lerin başından beri uzun ve sancılı bir dönüşüm süreci geçiriyor. Fucka'lı, Myers'lı, Basile'li, Bulleri'li kadro yerini Gallinari ve Bargnani etrafında toplanan genç bir jenerasyona bıraktı. Eleme maçlarında atletik özelliklerini ön plana çıkaran (HackettDatome) ve gerektiğinde keskin nişancılık görevini üstlenen (Gentile) görev adamlarıyla sonuca gittiler. Takımın 2003 Avrupa Şampiyonası'ndan beri çeyrek finali yok. Hatta arada, 2009’da katılamadıkları turnuva bile oldu. Fenerbahçe Ülker'in koçluğunu yapan Simone Pianigiani'nin çalıştırdığı İtalya, bu turnuvada kendini Avrupa'ya hatırlatmak isteyecek. İlk turda da gruptan çıkma yarışında Türkiye'nin en önemli rakiplerinden biri olacak.

Finlandiya: Tarihinin en iyi günlerini yaşıyor

Finliler 2011 Avrupa Şampiyonası'nda dokuzuncu basamakta yer aldı. Bu sonuç, 1967'den beri kendilerinin elde ettiği en iyi derece. 2011'de kendilerine denk kabul edilebilecek Bosna Hersek, Karadağ ve Gürcistan'ı yenmeyi başarmışlardı. Kendi basketbol tarihlerinin en iyi günlerini 2011'de yaşadıkalrını söylesek yeridir. Finlandiya, 2011'de başarılanların tesadüf olmadığını bu şampiyonanın elemelerinde de gösterdi. Polonya ve Belçika'nın olduğu grupta oynadığı sekiz maçta sadece iki mağlubiyet alan takım, Avrupa Şampiyonası'nın yolunu tuttu. Bu süreçte Polonya deplasmanında aldıkları galibiyet dikkat çekici. Polonya deplasmanında 26 sayı atan Petteri Koponen de takımın en büyük kozu durumunda. Kariyerini İspanya, İtalya ve Rusya'nın önemli takımlarında geçirmiş 36 yaşındaki Hanno Mottola'yı bir kenara koyacak olursak, KoponenSasu Salin ikilisi oyun kurucu pozisyonunda takımı oldukça zengin kılıyor. Ancak uzunları için aynı şeyi söylemek güç. Finler 2011'de başardıklarını tekrarlamak isteyecek. Bunun için karşılaşacakları ilk rakipse 4 Ekim tarihinde Türkiye olacak.

İsveç: Grupta sürpriz peşinde

İsveç, 2003 yılında kendi evinde düzenlediği Avrupa Şampiyonası'ndan beri turnuvalara katılamıyordu. Bu şampiyonanın elemelerinde Almanya'nın bulunduğu grupta yer aldılar. Bulgaristan ve Azerbaycan ile ciddi bir ikincilik savaşı veren İsveç, 4 galibiyet – 4 mağlubiyetle üçlü averaj sonunda grubu ikinci bitirdi ve Slovenya'ya gelmeye hak kazandı. Takımı sırtlayan isim Jerebko. Detroit Pistons'da da önemli süreler alan yıldız oyuncu eleme maçlarında İsveç formasıyla 30 dakikadan fazla süre alarak 20 sayı ve 6,5 ribaund ortalaması yakaladı. Jerebko takımın yükünü çekiyor. İsveç'in bu turnuvada bu gruptan çıkması beklenmiyor. Ancak altyapılarından yetişen Ludwig Häkanson ve Jeffery Taylor gibi gelecekte adlarından sıkça söz ettirecek iki yetenek, İsveç basketbolunu gelecekte daha aydınlık günlerin beklediğini işaret ediyor.

Avrupa Şampiyonası’nın geleceği ne olacak?

Tarihi Postonja Mağarası'nda yapılan kura çekiminde ana gündem maddelerinden biri de Uluslararası Basketbol Federasyonu FIBA'nın 11 Kasım'da Kuala Lumpur'da düzenlenen yönetim kurulu toplantısında aldığı kararlardı.

Toplantıda alınan bir dizi kararın içinde en dikkat çekeni şüphesiz Dünya Şampiyonası'nın isim ve format değişikliği olmuştu. Yeni düzenlemeye göre Dünya Şampiyonası'nın adı Dünya Kupası olarak değiştirilecek. 2014'te İspanya'da düzenlenecek Dünya Şampiyonası'nın ardından bir sonraki turnuvaysa 2018 yerine 2019'da yapılacak. 2019'dan sonra şampiyonalar dört yılda bir yapılacak.

Basketbola futbol modeli

2019 Dünya Kupası'nın elemeleriyse şimdiki gibi Avrupa şampiyonaları aracılığıyla değil, Kasım 2017, Şubat, Haziran, Eylül, Kasım 2018 ve Şubat 2019’da ülkelerin kendi sahalarında yapacakları maçlarla düzenlenecek. Avrupa Şampiyonası da bu yeni düzene uyum sağlanması için iki değil, dört yılda bir düzenlenecek. Özetle, durum futbolla aynı şekilde idare edilmeye başlanacak.

Yaklaşık bir yıldan beri konuşulan düşüncenin karara dökülmesi FIBA Avrupa cephesinden tepkiyle karşılandı. FIBA Genel Sekreteri Patrick Baumann, Dünya Kupası'nın FIFA Dünya Kupası ile aynı yılda düzenlenmesinin önüne geçilmesi ve ülkelerin kendi evlerinde daha çok maç yapabilmesi gerekçeleriyle kararı savundu. FIBA Avrupa cephesinden de eleme fikstürünün sezon içinde yapılacak olması sebebiyle NBA ve Euroleague'de oynayan pek çok oyuncunun eleme maçlarına katılamayacağı ve takımların elemelerde “B” takımlarıyla mücadele etme ihtimali oluşacağı yönünde itiraz doğdu.

NBA yıldızlarına kıyak?

Ancak FIBA'nın Avrupa Şampiyonaları'nı dört yılda bir oynatma kararının asıl sebebinin NBA yıldızlarını bir yıl dinlendirebilmek olduğu açık. Kendi oyununa sahip çıkması gereken FIBA'nın NBA'in çıkarlarına göre hareket etmesinin ne derece etik olduğu tartışılır. FIBA Avrupa'nın talebinin temelindeyse şüphesiz en çok gelir getiren organizasyonunu kaybetmemek yatıyor. FIBA ve FIBA Avrupa arasındaki gerilim, 2015 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın, FIBA Başkanı Yvan Mainini'nin ülkesi Fransa yerine Ukrayna'ya verilmesinde de kendini gösterdi. Taraflar arasındaki gerilim önümüzdeki süreçte de devam edecek gibi görünüyor. FIBA Avrupa'nın FIBA'dan ayrılarak kendi organizasyonlarını bağımsız bir çatıda sürdürmesi bile konuşulanlar arasında. Gelecek ne gösterir bilinmez. Ancak kesin olan bir şey var ki, 2013'te Slovenya'da düzenlenecek şampiyona yine büyük heyecanlara sahne olacak.