Kemal Sunal‘ın Ziraat Bankası’nın reklam filminde kullanılması görüş ayrılıklarına sebep oldu. Sunal’a benzerliğiyle tanınan oyuncu Metin Kurt’un gerçeğe çok yakın görüntü sağlayan “deepfake” teknolojisi kullanılarak Sunal’ı oynadığı filmi başarılı bulanlar olduğu gibi, sanatçının anısına saygısızlık hatta kişilik haklarının ihlali olarak değerlendirenler de var.
HaberVesaire’nin görüşüne başvurduğu Avukat Bengi Baydan’a göre bu uygulama hukuksal açıdan birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Örneğin, ekranda görünen kişi ile konuşmayı veya hareketi gerçekleştiren kişinin klasik çekimlerde olduğu gibi aynı olmaması, hukuki olarak kimin korunacağı sorununu ortaya çıkarıyor. Kemal Sunal’ın reklam filminde de aynı durum söz konusu:
Performans kime ait: Sunal’a mı Kurt’a mı?
“Performansı sergileyen oyuncu Metin Kurt iken ekranlara yansıyan görüntü Kemal Sunal’ın. Dolayısıyla burada kimin icracı sanatçı olduğu belirsiz. Kemal Sunal öldüğü için onun icra etmediğini biliyoruz ancak Metin Kurt’un performansı olduğunu söylemek de zor. Ortaya çıkan görüntüler Metin Kurt’un kendi görüntüsü ile sergilediği bir performanstan veya taklit yönteminden farklı. İcracı sanatçı Metin Kurt olarak belirlenirse, Kemal Sunal görünümünde, onun mimikleri ve ses tonu ile oldukça gerçekçi bir şekilde oluşturulan reklam filminde icracı sanatçı hakkının Kurt’a ait olduğu sonucuna varıyoruz ve bunun ne kadar adil olduğu tartışmalı.”
“Bir yazara öldükten sonra kitap yazdırmak gibi”
Deepfake teknolojisinin bireysel hakları ihlal edebileceğine dikkat çeken Yazar Başar Başaran, hiçbir sanatçının kendi şahsiyetini sınırsız bir miras olarak aileye devredemeyeceğini savunuyor. Başaran’a göre Kemal Sunal’ın öldükten sonra bir banka faaliyetinde tekrar oynatılması, bir yazara öldükten sonra kitap yazdırılması ile aynı.
Avukat Bengi Baydan, mali hakların, ölümden sonra miras yoluyla aileye intikal ettiğini ve bu hakların kullanımı konusunda ailenin söz sahibi olduğunu belirtiyor. Ancak Kemal Sunal’ın gerçeğe çok yakın görüntüsünün ve sesin üretimine olanak veren deepfake yönteminin kullanıldığı reklam filminin, fikri mülkiyet hukukunda tartışma yaratacağını düşünüyor. Deepfake uygulamalarının hukukî boyutuyla ilgili ulusal ve uluslararası alanda birçok çalışmanın gerçekleştiğini belirten Baydan, henüz görüş birliğine varılmış kuralların mevcut olmadığını söylüyor. Baydan, deepfake videolarda karşılaşılan hukukî sorunun videoda görünen kişinin değil, videonun gerisinde başka bir kişinin performans sergilemesi olduğunu ifade ediyor.
“Üretmediği eserlerin haklarını devredemez”
Reklamcı ve Yazar Ümit Alan da Kemal Sunal’ın hayatını kaybettiği dönemde deepfake teknolojisinin olmadığına dikkat çekiyor. Alan, bu durumda Sunal’ın haklarını vasiyetle devretmesinin mümkün olmadığını düşünüyor ve bu durumu yasal boşluk olarak tanımlıyor. Alan’a göre bir sanatçının geçmişte ürettiği eserlerin haklarına sahip olanlar, o sanatçı hayatta değilken üretebileceği eserlerin haklarına da sahip oluyor:
“Bu durumun gelecekte, en azından şu anda yaşayan insanlar için düzenleneceği ve vasiyetlere eklenebileceğini düşünüyorum. Ancak bu teknolojiden önce hayatını kaybetmişler için hep bir tartışma söz konusu olacak. Her sanatçının varisleri iyi niyetli olmayabilir. Yaşarken asla kabul etmeyeceği bir role deepfake haklarının satılıp satılmayacağını nereden bileceğiz? Bugün yaşayan sanatçılar, ölümlerinden sonra böyle malzeme olmak istemezlerse bunu hangi yasaya dayanarak engelleyecekler bunu da hukukçuların tartışması gerekir.”
Kemal Sunal’ın sinema serüveninin “Ertem Eğilmez ekolünün önemli bir parçası” olduğunu düşünen Gazeteci, Sinema Yazarı Uğur Vardan, günümüzden bakıldığında bu ekolü bir “cennet” olarak tanımlıyor. Vardan, Sunal’ın yer aldığı filmleri yeniden izlediğimizde çocukluğumuzla, masumiyetimizle ve uzak geçmişimizle buluştuğumuzu düşünüyor:
“Ve tabii bu hatıralarla dolu bakış açısı içinde 70’lerin tozlu, sisli ülke tarifi yerine her şeyin üstesinden gelen dayanışma ruhunu, tatlı hınzırlıkları, iyiliğin bir şekilde galip gelmesini, saf komşuluk ilişkilerini, ‘demode’ bir ülke profilini, yokluk içinde çokluk ruhunu hatırlıyoruz.”
“Romantik yanım, hatıralarla fazla oynanmamasını savunuyor”
Vardan dünya sinemasında bu tür hamlelerin daha önceden yapıldığını ve hem yerel hem de evrensel bir filmin içinde bu tür göndermelere maruz kalındığının altını çiziyor. Vardan’a göre işin içine “reklam filmi formatı” girdiğinde suyun rengi de değişiyor:
“Benim romantik yanım, hatıralarla fazla oynanmaması gerektiğini savunuyor. Tabi bu benim ‘muhafazakâr’ bakışıma ilişkin olabilir; başkaları aynı görüşü taşımayabilir ve nitekim söz konusu reklam da böylesi bir refleksin ifadesi. Reklam filminin Kemal Sunal’ı şimdiki zamanın çocuklarla buluşturma fikrine dayandığını söyleyebiliriz, buna kim itiraz edebilir? Fakat bana kalırsa reklam filmi didaktik olmuş, Kemal Sunal’ın olduğu bir filmde izleyici göz daha fazla hınzırlık bekliyor.”
“Kemal Sunal ikonunda halkın da söz hakkı var”
Başar Başaran, Kemal Sunal’ın toplumun benimsediği ve bağ kurduğu ikonik bir karakter olduğunu ve yaratmış olduğu eserlerde, halkın da söz sahibi olduğunu belirtiyor. Başaran, Şaban karakterinin Kemal Sunal’ın kendisine ve halka sorulmadan bir bankanın reklamında, yüksek teknolojiden faydalanarak oynatılmasının, mirasçıların tekelinde olmaması gerektiğini savunuyor. Başaran, Şaban figürünü bir banka figüründen ziyade, parasızlığın ve fukaralığın yerine sevgisini koyan bir karakter olarak tanımlıyor. Başaran’a göre, Şaban karakterini kâr odaklı bir organizasyonun içine yerleştirmek sevenleri açısından incitici bir durum:
“Çocuklar Şaban karakterinin saflığından, sevgiyi ve paylaşmayı öğrenirken, bu çocuklara karakteri bir banka reklamı içinde sunmak son derece suni. Sanatçılar toplumların unsudur, ailelerin mülkü değildir dolayısıyla mirasçıların bu kadar kontrolsüz hakları olamaz.”
“Deepfake‘e karşı kişisel hakları koruyacak yasalar mevcut değil”
Ümit Alan deepfake videolarının en büyük sorunu siyasi arenasında çıkarmasının beklendiğini belirtiyor. Kişinin itibarını koruyacak yasaların henüz mevcut olmadığını söyleyen Alan, teknolojiye karşı gerekli hukuk, eğitim ve denetim mekanizmalarını inşa edilemezse, üzerinde oynanmış videolar ile, özellikle siyasi arenada pek çok manipülasyon ve felaket senaryosuyla karşılaşabileceğimizi düşünüyor.