Bu haberi Van ve çevresinde 23 Ekim’de yaşanan deprem sonrasında hazırlamıştık. 7,2’lik yıkımın öncelikli yaralarını sarmaya çalıştığımız günlerde, bölgede görev yapan gazetecilere şu soruyu sormuştuk:
“Deprem gibi doğal afetlerde görev yapan gazeteciler kendi güvenliğini nasıl sağlar? Nerelere dikkat etmesi gerekir?”
Önceliği depremde kaybedilenlere ve yaşama tutunma çabasına tanıklık etmek olan bu isimlerin, konusu kendileri olan bir haber için cevap vermeleri kolay değildi. Ancak İstanbul ve Ankara’daki görev yerlerine döndüklerinde cevaplayabildikleri bu soru, 9 Kasım’daki ikinci sarsıntıyla birlikte acı bir tesadüfe denk geldi:
Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabirleri Cem Emir (27) ve Sebahattin Yılmaz (52), çöken Bayram Otel’de hayatını kaybetti. İlk depremde ağır hasar görmesine rağmen hizmet vermeye devam eden otel ve ihmal, 28 canla birlikte iki meslektaşımızın da hayatını aldı.
Emir ve Yılmaz’ın vefatı nedeniyle beklettiğimiz haberimizi, görüş aldığımız gazetecilerin ölen meslektaşları hakkındaki yorumlarıyla* birlikte veriyoruz.
9 Kasım sabahı Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz’la kahvaltı ettikten sonra Bayram Otel’den ve kentten ayrılan (depremden sekiz saat önce) DHA İzmir muhabiri Turaç Top, bölgede 13 gün boyunca görev yaptıklarını ve otele son üç günde geçtikleri bilgisini veriyordu. Top, binadaki hasarları fark etmelerine rağmen burada kalmalarını “Hava sıcaklığının gece eksi 3 derece olması ve yatacak yer bulunmamızdı. 7,2’de yıkılmayan binanın sağlam olduğuna inanıyorduk” diye açıklıyordu. Çalışma arkadaşı Kameraman Mücahit Bektaş ise “Otelin sağlamlığına dair saf bir inanışımız oldu” diyordu.
“Birincil hedef can güvenliğidir”
Doğal afetler, beklenen ya da program dahilinde yaşanan olaylar olmadığından genelde gazetecilerin de bu tür haberlere hazırlıksız yakalandığına dikkat çeken söyleyen Reuters Muhabiri Ümit Bektaş bu durumlarda yapılması gerekenler listesinin gözden geçirilmesinin faydalı olduğunu söylüyor. Her gazetecinin ihtiyaçlarını sağlayacak ekipmanlarının hazırda bulunmasını gerektiğini belirten Bektaş, afet haberi yapan gazetecinin konumunu şöyle aktarıyor:
“Gazeteci için birincil hedef can güvenliğidir. Ardından haber gelir. Haberi en iyi şekilde yansıtmak için elinden geleni yapmanın maalesef tek yolu bunu istemek değildir. Heves ancak profesyonel ekipman ve bakış açısı ile bir araya geldiğinde iyi işi ortaya çıkarır. Afet bölgesine ulaşan gazeteci için ilk iş çabuk ama genel manzara hakkında ortalama bilgi veren malzemeyi toplamak ve merkezine aktarmaktır. İnsanların afetin ardından fizyolojik ve psikolojik açıdan en hassas oldukları anlar ilk saatlerdir. Afetzedelerin bu durumuna saygı göstermek, ilk saatlerde en üst noktada yaşanan arama-kurtarma uğraşına engel olmamak da önemlidir. Afetin büyüklüğüne oranla yiyecek ve suya ulaşmak, kalacak güvenli bir yer bulmak genelde mümkün olmadığından gazeteci için çalışma şartları ya da dinlenme veya beslenme şansı ilk zamanlarda aksayabilir ama bu ortamın olağan üstülüğü ya da insanların dramı dikkate alındığında çok üzerinde durulmaması gereken bir unsur.”
Ümit Bektaş, ikinci gün hemen tüm gazetelerin manşetten kullandığı, omuzunda hayatını yitirmiş bir yetişkinin eli olduğu halde kurtarılmayı bekleyen Yunus Geray’ı (13) fotoğraflamıştı. Fotoğrafı, depremin simge görüntüsü haline gelen Yunus enkazdan çıkarılmış ama kurtarılamamıştı.
“Farkımız yok”
Anadolu Ajansı Muhabiri Abdurrahman Antakyalı 7,2’lik ilk deprem gerçekleştiği anda Van’daydı. Sarsıntıya bir apartmanın beşinci katında yakalanmıştı:
“Bizim de bir depremzededen farkımız yok orada. Konaklayacağımız bir yer, yiyecek yemek, içecek su bulamıyorsunuz ilk günde. O günün akşamı ulaştığım ve bir hafta kaldığım Erciş’te bu sıkıntıyı hep yaşadık. Bir fabrikanın misafirhanesinde kaldık ancak bir hafta boyunca toplam 10 saat temiz uyku uyuyamamışızdır. Bölgede bulunduğum süre içinde resmi açıklamalara göre 1769 artçı sarsıntı yaşandı. Evimiz, yiyeceğimiz, banyo ihtiyacımız vs. hiçbir şey yok. Biz de soğukta, enkaz başlarında bekledik hep. Van’ın o soğuğunda iki kez buz gibi suyla banyo yaptım, çünkü hijyeni sağlayamazsanız ciddi hastalık tehlikesi ile karşı karşıya kalırsınız. Ancak tüm bu olumsuzluklar pek aklınıza gelmiyor elinizde fotoğraf makineniz elinizdeyken. Tarihi bir olayla karşı karşıyasınız ve sorumluluğunuz o anları belgelemek.”
Antakyalı’nın çektiği fotoğraflar, deprem bölgesinden ulaşan ve medyada kullanılan ilk kareler arasındaydı. Özellikle enkazın önünde, başını ellerine almış bir depremzede ve geri plandaki paniği gösteren fotoğrafı uzun süre televizyonlarda “ilk görüntü” olarak yer aldı.
“Fotoğraf için insan nefesinden çalamazsın”
Agence France-Presse (AFP, Fransız Basın Ajansı) Muhabiri Mustafa Özer, deprem ve doğal afetlerde gazetecinin öncelikle insanların can güvenliğini dikkate alması gerektiğini söylüyor. Mesleki açıdan yapılması gerekenleri ise şu şekilde belirtiyor:
“Bir kare fotoğraf için insan nefesinden çalamazsınız. Çalışan kurtarma ekiplerinin işlerini kolaylaştırmak için onlara yardımcı olmalısınız. Her zaman ön planda olması gereken can güvenliğidir. Gittiğiniz yerin kültürünü bilmelisiniz, yanınızda ekipmanınız olmalı, olayı karşıdan görmeniz lazım.” Karşılaştıkları en büyük sıkıntıların başında kalacak yer ve su problemi olduğunu belirten Özer, kendisini en çok etkileyen olayın enkaz yığınlarının önünde birbirine sarılan anne ve kızın olduğunu söylüyor. Kendisinden yardım isteyen anne kızın yanında kaldığını, onlara yardım görevlilerini çağırdığını ve çektiği fotoğrafı ise servise vermeyip sildiğini belirtiyor.
Mustafa Özer’in Van Depremi’nde çektiği fotoğraflar, dünya basınında geniş yer buldu.
“Başkasından çalma”
Vatan Gazetesi Muhabiri Burak Kara, korunmak için “Bu soruyu nasıl cevaplayacağımı bilmiyorum. Bizler de herkes gibi el yordamıyla çalışıyoruz herhalde. Benim en çok dikkat ettiğıim şey, afet ortamlarında kendi ihtiyacımı giderirken bir başkasının hakkından çalmamak. Haber yaptığım müteahhit Salih Ölmez böyle biriydi örneğin. Gazeteci olarak her şartta uluslararası gazetecilik kriterlerine dikkat etmemiz gerekir. Hiçbir koşul, gazeteciyi gerçeklikten uzaklaştıramaz, deprem bile bunun bahanesi olamaz.”
Kara, Erçiş’te yerle bir olan Sevgi apartmanının müteahhidi Salih Ölmez’i yıkılan apartmanın 300 metre uzağındaki tripleks villasında bulmuş ve bahçedeki Kızılay çadırını da fotoğraflamıştı. ” Deneyimli muhabir, haberin geniş yankı bulması nedeniyle Salih Ölmez’in kaçtığını belirtiyor.
Van Depremi’nde görev yapan ve “afet haberlerinde gazetecinin güvenliği” konusunda görüşünü aldığımız muhabirlerin, Bayram Otel’de hayatını kaybeden meslektaşları Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir hakkında söyledikleri:
Burak Kara
“İkisini de tanıyordum. Cem’i Diyarbakır'a her gidişimde görürdüm. Her ikisiyle de depremde de görüşmüştüm. İkinci deprem Van’ı vurduğunda Bayram Otel’de gazetecilerin kaldığını biliyordum. Cem ile ortak arkadaşım AA Diyarbakır muhabiri Nail Kadirhan’ı aradım, ağlıyordu. Cem’in cansız bedenini bulduklarında yine Nail'i aradım, konuşamadık, karşılıklı ağladık. Bu meslek böyle bir meslek. Bizler en zor günleri beraber geçiririz bu zor günler bizi birbirimize bağlar. Bunları bu mesleğin dışındakilere anlatmak zordur. Ben son ana kadar ümidimi tüketmedim Cem ile Sebahattin ağabeyi kurtarılacak diye, olmadı. Acımızı bile yaşayamadan başka haberlere daldık. Tarifi zor bir üzüntü içindeyim. Arkadaşlarım taammüden cinayete kurban gitti. İlk depremden sonra otele çalışma izni verenlerin, denetlemeyenlerin ve işletenlerin hesap vermesi gerekiyor.”
Abdurrahman Antakyalı
“Cem’le bir hafta Erciş’te bulundum. Genç bir arkadaşımızdı. Enkazların arasında görevimizi yaparken sürekli karşılaşıyorduk. Konuşuyorduk. İşine aşık bir insandı. İşinle birlikte insancıl yönü de ağır basıyordu. Enkaz başında depremzedelere yardım ediyor onlara moral veriyordu.Sebahattin’le de tanışıyorduk. Çevresinde çok sevilen, işine düşkün, sessiz sakin birisiydi. Genellikle çok büyük olaylarda karşılaşıyorduk. Burukluk yaşıyorum. Gittiğimiz ortamlarda konuşmalar haber ya da fotoğraf odaklı oluyor. Birbirinizi fazla tanıma şansınız olmuyor. Ama insan bunun pişmanlığını yaşıyor.”
Mustafa Özer
“İkisi de arkadaşımdı ancak Cem daha sık gördüğüm ve aynı alanlarda çalıştığım biriydi. Olayı duyduğumda ikisinin de yaşadığına ve haberleşme yapıldığına dair bilgiler gelmiş ve umutlanmıştık. Daha önce de haber peşindeyken, birkaçı çok yakın dostum olan meslektaşlarımı trafik kazası ya da savaş bölgelerinde kaybetmiştim. Ama Cem’le yan yana çalışmıştık deprem bölgesinde ve hemen öncesinde de Türkiye'nin Irak sınırına yaptığı operasyonu izlemek için bölgedeydik.”
(Not: Ümit Bektaş'a, yurtdışı görevi nedeniyle ulaşılamadı.)