Akıl okuma: Mucizenin eşiği mi orwellgil tehlike mi!




Duygu Ertürk

ABD-Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nde bir grup bilim adamı, kişinin zihninden geçen hareketsiz görüntüleri her dört saniyede bir tarayan bir cihaz üzerinde çalışıyor. Bugünkü teknolojiyle cihazdan mükemmel sonuçlar elde edilemiyor. Deney 120 görüntü üzerinde yapıldığında başarı yüzde 90, 1000 görüntüde ise yüzde 80. Taranacak imaj sayısı değiştiğinde, başarı oranı da değişiklik gösterebiliyor.

Cihazı geliştiren ekibin öncü ismi, Berkeley Üniversitesi öğretim üyesi Jack Gallant, cihazdaki sorunların giderileceğini ve 50 yıl içinde gelinen teknolojiyle eksiksiz bir makine yapılacağını iddia ediyor ve ekliyor: “Bu cihaz, o zaman insanın aklından geçen her sahneyi, her rüya karesini, anında görüntüleyebilecek. İşin kötü tarafı, cihazın kişinin isteği dışında, etik kurallara aykırı olarak kullanılabilme ihtimali. Suçlular- özellikle düşünce suçluları- istemleri dışında bu cihaza bağlanıp, düşünceleri okunabileceği için yargılanabilecekler.”

Belçika Liege Üniversitesi’nden nörolog Dr. Steven Laureys cihazla ilgili olumlu düşünenlerden. Laureys: “Kesinlikle çok etkileyici bir sonuç. Bu bizi, şu an kullandığımız fMRI teknolojisinin de ötesine götürecek; komadaki bir insanın zihinsel sürecini kontrol edebileceğiz.”

İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ertaş da meslektaşı gibi, cihazla ilgili heyecanlı: “Beyin dalgalarının analizi, eğer “radyo” yayınına benzetilirse, beynin anatomik yapılarının enerji harcamasını görüntülemeye dayanan fonksiyonel MR görüntüleme (fMRI), televizyon yayınına benzetilebilir. Bu yöntemler yeni olmamakla birlikte, fMRI yöntemindeki görüntü çözünürlüğünün de zaman içinde çok yükseleceğini şimdiden söylemek kehanet sayılmaz. Gerçi Gallant’ın ekibinin yöntemi ile, bakılan bir resmin ne resmi olduğu değil de, daha önce görülen bir resim olup olmadığı başarılı bir şekilde tahmin edilebilmekle birlikte, kuşkusuz, ileride resmin ne olduğunu tahmin eden algoritmalar da daha yüksek çözünürlüklü ve daha gelişmiş yapay sinir ağı modelleriyle önümüze konacak.

Ertaş’a göre bu yöntem şu an için beynimizden bize Mors alfabesi ile çekilen bir telgraf gibi düşünülebilir ama bunun interaktif televizyon yayınına dönüştürülebsilmesi çok da ütopik bir düşünce değil. Gerçekleştiğinde, potansiyel kullanım alanlarının saymakla bitmeyeceğini anlatan Ertaş şu tahminlerde bulunuyor: “Hayal gücünden en yoksun düşünce yalan makineleri olabilir ama daha ileri gidildiğinde, insanlarla diğer türler arası iletişim, onların düşüncelerini ve algılarını anlama ve ortak dil geliştirilmesine kadar geniş bir yelpaze sunabilir bize…”

Carnegie Üniversitesi psikoloji uzmanı Prof. Marcel Just’a göre, önemli olan nokta akıl okuma veya polis sorgusu değil. Just, bu cihaz sayesinde, beynin tabiata uygun sahneleri nasıl kodladığının bulunacağını ve beynin ne söylediğinin anlaşılacağını düşünüyor.

Cihazla ilgili, Psikiyatr Dr. Simden Demirkıran’ın görüşü ise meslektaşı Just’ınkinden farklı: “Düşünce izlenebilse bile kişinin zihninden geçenler, o kişinin kimliği, geçmişi, bugünü ve dünyayı algılayışı gibi faktörlerle belirlendiğinden, bir başkası için hiçbir zaman aynı anlamı ifade edemez. Fotoğraf albümünüze baksam, oradakilerin kim olduğunu, neden orada olduklarını, sizi ne şekilde etkilediklerini siz bana söylemedikçe bilemem. Sadece tahminde bulunabilirim; bu da muhtemelen yanlış olur. Terapide kişi rüyasını anlattığında,“Bu rüya şu anlama geliyor” demeyiz; gören kişinin rüyayla ilgili çağrışımlarını anlatmasını isteriz. Çünkü rüyayla ilgili bizim ya da bir başkasının çağrışımları rüyayı görenle bir olmayacaktır. Dolayısıyla, bir makine rüyayı önümüze koysa da farklı bir şey yapmayacaktık; yine rüyanın anlamını kişiye soracaktık. Bu, bilinçli veya bilinçdışı tüm düşünceler için geçerlidir. Kısacası bu cihaz son derece gereksiz. Çünkü tedavide aslolan, terapist ve danışan olarak iki insan arasındaki ilişkidir.”

Durum kısaca bu; biraz uzak bir ihtimal gibi gözükse de, Amerikalı bazı bilim adamları ve psikiyatrların üzerinde kafa yordukları, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bir senaryo. Filmin adı: “Aklını Okuyabiliyorum”. Ne dersiniz; korku-gerilim mi, fantastik mi?