Artan yoksullukla birlikte çocuk işçiliği sorunu da büyüyor




TÜİK’in verilerine göre, ülkemizde 720 binden fazla çocuk işçi bulunuyor. Bu verilere göre, 5-17 yaş arası çocukların yüzde 4,4’ü ekonomik bir faaliyette yer alıyor. Kayıt altına alınmayan çocukları da düşününce oranın resmi sayılardan çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) 2020 verilerine göre dünya genelinde çocuk işçi sayısı 160 milyon olarak tahmin ediliyor. Bu, dünyadaki her on çocuktan birinin çalıştırılması anlamına geliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre çocuk işçiliğinin bölgelere dağılımına bakıldığında; Afrika, hem yüzdesel hem de mutlak sayı olarak çocuk işçiliğinde, 92 milyon çocuk ve her beş çocuktan biri olmak üzere, en yüksek sayılara sahip. İkinci sırada Asya-Pasifik bölgesi geliyor: 49 milyon çocuk ve tüm çocukların yüzde 5.6’sı. Çocuk işçi nüfusunun kalanı da diğer bölgeler arasında dağılıyor: Amerika Kıtaları 8.3 milyon, Avrupa ve Orta Asya 8.3 milyon ve Arap Ülkeleri 2.4 milyon. Bu verilere göre Avrupa-Orta Asya bölgesindeki çocuk işçilerin yüzde 9’una yakını Türkiye’de yaşıyor.

Türkiye’de artan çocuk işçi probleminin en temel nedeni yoksulluk. Ancak yoksulluk deyip geçmemekte fayda var. Türkiye’deki çocuk işçi problemi sosyo-ekonomik eşitsizlikler ile yasal düzenlemeler ve uygulamalarındaki eksikliklerin iç içe geçtiği çift taraflı bir problem.

Ekonomik sebeplerden ötürü çocukların çalışmasının aileler için hayati bir ek gelir kaynağına dönüştüğünü belirten Hayata Destek Derneği Proje Yöneticisi Leyla Özer, bu ek gelir kaynağının yerine alternatif bir desteğin koyulmaması halinde çocukların bu döngüden çıkmasının mümkün olmadığını da ekliyor.

Normalde çocuğun yerinin işyeri değil okul olduğunu, ancak pek çok aile ve çocuk için bu durumun o kadar da kolay olmadığını belirten Sendika.org yazarı Tankut Serttaş, konu eğitime geldiğinde güncel ekonomik problemlerden ötürü ailelerin bir çıkmaza sürüklendiğinden söz ediyor:

“Günümüzdeki ekonomik şartlarda eğitim dendiğinde aileler bir çıkmaza sürükleniyor. Ekonomik durumu iyi olmayan aileler ilkokuldan sonra seçeneksiz kalabiliyor. Güncel durumda ailenin gücü de yoksa ailelerin önünde bir geleceksizlik kıskacı beliriyor.  Çocuğun çalışması zorunlu hale gelebiliyor.”

Çocuklar insani yaşam standartlarından yoksun

Çocukların ağırlıklı olarak tarım, hizmet ve sanayi sektörlerinde çalıştığını söyleyen Özer, bahsi geçen sektörlerde çalışan çocukların çoğunlukla insani yaşam standartlarından uzak bir çalışma ortamında barınmak zorunda kaldıklarından bahsediyor. “Özellikle tarım sahalarında çalışan çocuklar için işler oldukça zor. Uzun süren iş saatleri, tehlikeli iş koşullarının yanı sıra yaşam alanları da çocuklar için ciddi riskler oluşturuyor. Temiz içme suyu, elektrik, tuvalet gibi en temel ihtiyaçlara erişim bu yaşam alanlarında çoğunlukla mümkün olmuyor. Tüm bunlara bir de tarımdaki kimyasal ilaçlamalar gibi sağlığı ciddi tehdit eden unsurlar eklenince, sağlık açısından çocuğun tüm hayatını etkileyebilecek risklerin ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.”

Çocuk işçilerin genellikle tarım alanında oluşunun kişilerin genellikle aile olarak çalıştırıldığı için çocuk işçilerin önünü açtığını söyleyen Serttaş, problemin medyatik yönüne de değiniyor. “Ölüm ya da iş kazası olduğunda medyada direkt olarak bunun haberini görebiliyorsunuz ancak çocuk işçi çalıştırdığı için ceza alan işyeri gibi bir habere rastlamak mümkün değil. Herhangi bir yaptırım olmadığı için medyaya yansıyan bir haber de göremiyoruz.”

Tarımın yanı sıra hizmet ve sanayi gibi sektörlerdeki zorluklara da değinen Özer, bu sektörlerin sahip olduğu uzun çalışma saatlerinin ağır ve tehlikeli işlerle birleşmesinin doğal bir sonucu olarak çocukların tüm gelişimsel özelliklerinin olumsuz yönde etkilendiğini söylüyor. “Henüz fiziksel gelişimini tamamlamamış çocukların bu tür sağlıksız ortamlardan ve ağır işlerden etkilenme oranı yetişkin bireylere göre çok daha fazla. Bu yüzden, çocukların ağır ve tehlikeli işlerden uzak tutulması büyük önem taşıyor.”

Uygulamada da denetlemede de eksiğiz

Türkiye’deki hukuki çerçeve ve devlet politikalarının çocuk işçiliğini önleme konusunda yeterli olmayışına da dikkat çeken Özer, mevcut yasal düzenlemelerin denetlenmesi konusunda da ciddi eksikler olduğunu vurguladı. “Uzun yıllardır saha çalışmaları, araştırmalar yapan biri olarak söyleyebilirim ki, mevcut yasal düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması ve denetlenmesi konusunda çok ciddi eksikler var. Özellikle kırsal alanlarda ve kayıt dışı sektörlerdeki çocuk işçiliğiyle ilgili denetim mekanizmalarının işletilmemesi, bu alanlardaki çocuk işçiliğinin önlenmesi bir yana, normalleşmesine neden oluyor. Örneğin her mevsimlik tarım döneminde cezai yaptırımlardan, çocukların çalıştırılmayacağından bahsedilir, bununla ilgili toplantılar yapılır, kararlar çıkar, mekanizmalar kurulur. Gelin görün ki yasal süreçlerin uygulaması ve denetlemesindeki eksiklikler, her sene sürecin başa dönmesine neden olur.” Koordinasyon eksikliğinin de sorunun çözümünde engel teşkil ettiğini söyleyen Özer, sorunun çözümü için mutlaka daha kapsamlı ve kapsayıcı politikaların oluşturulması ve uygulanmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyor.

Gelecek öngörüleri

Özellikle en kötü biçimdeki çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması konusunda daha çok iş birliğine ihtiyaç olduğuna değinen Özer; kamu, STK’lar, özel sektör, üniversite gibi tüm paydaşların oturup bir yol haritası çıkarmasını önemli bulduğunu söylüyor. “Veriye dayalı çıkarılacak bir yol haritası, çocuk işçiliği ile mücadelede önemli gelişmelere ön ayak olacaktır. Tüm bunlara ek olarak aileleri destekleyecek ekonomik mekanizmaların da bu mücadelede kullanılması, gelecek 5 yılda bu sorunun büyük oranda azalmasını sağlayacaktır.”

Yaşadığımız hiçbir şeyi kader olarak adlandırmamamız gerektiğini söyleyen Tankut Serttaş, tüm bu yaşananların hepsinin belirli bir politika sonucunda yaşandığı gerçeğini hatırlatırken sendikaların da problemin adının anılması adına önem teşkil ettiğini vurguluyor. “Ülkemizdeki çocuk işçi problemini yakın zamanda çeşitli sendikaların da gündemine aldığını görüyoruz, bu da olumlu bir gelişme olarak sayılabilir. Sınıf – emek hareketinin bu problemi kendi gündemine almış olmasını olumlu buluyorum.”  Serttaş, emek hareketinin çocuk işçi problemini gündemine almasının önemine dikkat çekiyor. Bu konuda etkin adımlar atıp çocuk işçilerin azalması için bir katkı sağlanması ihtimalinin de ne kadar çok gündeme alındığıyla doğru orantılı artacağını söylüyor.