İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nün 26 Nisan’da University of California Los Angeles (UCLA) ve Tarih Vakfı’yla ortaklaşa gerçekleştirmeyi planladığı Ermeni Soykırımı: Kavramlar ve Karşılaştırmalı Perspektifler etkinliğinin iptali okul içinde tartışma yarattı. Organizasyonda yer alan öğretim üyeleri, “Üniversitede herhangi bir makam tarafından doğrudan sahiplenilmeyen bir kararla” organizasyona izin verilmediğini söylerken Rektörlük, bu konuda kendilerine bir talep gelmediğini açıkladı.
Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Remzi Sanver HaberVs’ye yaptığı açıklamada, üniversitenin üstleneceği böyle bir etkinliğe ilişkin yönetime hiçbir resmi talep iletilmediğini söyledi. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin “kurumsal olarak” dahil olacağı tüm etkinliklerin usul olarak bir kabul sürecinden geçmesi gerektiğine değinen Sanver sözlerini şöyle sürdürdü: “Kurumsal olarak dahil olunacak her etkinliğin Üniversite Yönetim Kurulu ve Üniversite Senatosu’nda kabulü; Mütevelli Heyet tarafından da onaylanması gerekir. Bu süreçler de Rektörlüğe yapılan bir başvuruyla başlar.” Bu aşamalardan geçmeyen bir etkinliğin üniversiteye atfedilemeyeceğini belirten Sanver, “bunun aksi, tabir-i amiyane ise özür dilerim; kendi kendine gelin güvey olmaktır” şeklinde konuştu.
Konferansın Bilgi Üniversitesi ayağını düzenleyen Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü tarafından yapılan başvurunun, üniversite Genel Sekreterliği’ne iletilen salon rezervasyon talebinden ibaret olduğunu belirten Sanver, kabul sürecinden geçmeyen bir salon başvurusunun kurumsal açıdan hiçbir anlam ifade etmediğini de dile getirdi.
Akademisyenler tepkili
Konferansın iptali üzerine geçtiğimiz hafta biraraya gelen bir grup Bilgili akademisyen ise, konuya tepkisiz kalınamayacağına dair bir açıklama yaptı. Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Ohannes Kılıçdağı’nın, toplantıyı takiben öğretim elemanlarına gönderdiği toplu mesajda; üniversite yönetiminden konuyu açıklığa kavuşturan resmi bir açıklama isteneceği ve Rektörlüğe bu taleple ilgili olarak iletilecek dilekçenin tüm Bilgili akademisyenlerin imzasına açılacağını duyurdu.
Kılıçdağı’nın konferansın düzenlenebilmesi için atılacak adımların ilki olarak nitelediği metinde “Etkinliğe hemen hemen beş haftalık bir süre varken başvuru yapılmasına, dolayısıyla usule dair her türlü olası hata veya eksikliğin giderilmesine ziyadesiyle vakit olmasına rağmen verilen bu karar, üniversitemizde akademik özgürlüklerin, düşünce ve ifade hürriyetinin tehdit altında olduğuna dair bizde tedirginlik ve endişe yaratmıştır” ifadesine yer verildi. Alınan iptal kararının akademik özgürlükler açısından bir geriye gidiş ifade ettiği belirtilen dilekçe metninde, Bilgi Üniversitesi’nin akademik özgürlükler noktasında hakkıyla sahip olduğu imajın kamuoyu nezdinde zarar görmesini engellemek amacıyla alınan kararın gerekçesinin açıklanması istendi.
“Akademik ortamda böyle bir kısıtlama kabul edilemez”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Ohannes Kılıçdağı, “Bu tarz engellerin üniversite ortamında yeri yoktur” diyerek, Bilgi Üniversitesi akademisyenleri arasındaki genel mutabakatın da bu yönde olduğunu vurguladı. “Planlanan etkinliğin hayata geçirilmesi esastır; usul eksiklikleri giderilebilir” ifadelerini kullanan Kılıçdağı, iptale ilişkin sebeplerin netleştirilmesi ve yönetimin tatmin edici bir açıklama yapmasının durumun düzeltilmesine ilişkin ilk hedef olması gerektiğinin de altını çizdi.
Düzenleyici ortakların etkinliğin gerçekleşebilmesi amacıyla alternatif bir mekân arayışı içinde olduklarını ifade eden Kılıçdağı, konferansa ilişkin temel sorunun başvurunun usulüne uygun yapılmaması veya benzer prosedür eksiklikleri olmadığını söyledi: “Hadiselerin 100’üncü yılında ‘Ermeni Soykırımı’ konulu bir akademik konferansın gerçekleşmesi asıl hedef olmalı ve tartışma şekli kalıplardan sıyrılmalıdır…”
İptal sürecindeki temel problemin, planlanan etkinlikle Bilgi Üniversitesi arasında kurumsal bir bağ kurulmaması ve üniversitenin kimliğinin bir etkinlikte kullanılması için gerekli adımların atılmaması olduğunu ifade eden Rektör Remzi Sanver ise akademisyenlerden gelen tepkileri şu şekilde yanıtladı:
“Buradaki ana konu, üniversitenin kurumsal kimliğinin bir toplantıda kullanılıp kullanılmamasıdır. Yoksa elbette ki, hocalarımızın bireysel teşebbüsleri en doğal haklarıdır. Bunu değerlendirmek Bilgi’de kimsenin aklına gelmedi, gelmez.”
26 Nisan Pazar günü yapılması planlanan konferansa, Stanford Üniversitesi’nde Doğu Avrupa Tarihi çalışmalarını yürüten Norman Naimark, Yale Üniversitesi’nde Savaş ve Toplum Tarihi dersleri veren tarihçi Jay Winter, Avrupa Enstitüsü Tarih ve Medeniyet Departmanı Başkanı Dirk Moses gibi yabancı akademisyenlerin yanında, Türkiye’den de Fatma Müge Göcek, Uğur Ümit ve Ayhan Aktar gibi konuşmacıların da katılması bekleniyordu.
“İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörlüğü’ne,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nün University of California Los Angeles (UCLA) ve Tarih Vakfı’yla ortaklaşa düzenlediği “Ermeni Soykırımı: Kavramlar ve Karşılaştırmalı Perspektifler” başlıklı konferansın 26 Nisan 2015 tarihinde üniversitemizde yapılmasına, şimdiye kadar üniversitemizin herhangi bir makamınca doğrudan sahiplenilmeyen bir kararla izin verilmediğini öğrendik. Etkinliğe hemen hemen beş haftalık bir süre varken başvuru yapılmasına, dolayısıyla usule dair her türlü olası hata veya eksikliğin giderilmesine ziyadesiyle vakit olmasına rağmen verilen bu karar, üniversitemizde akademik özgürlüklerin, düşünce ve ifade hürriyetinin tehdit altında olduğuna dair bizde tedirginlik ve endişe yaratmıştır. Bu gibi meselelerin özgürce tartışılmasını engellemek ülkemizin demokratikleşmesi ve normalleşmesi açısından kaçırılmış bir fırsat olduğu gibi üniversitemizin akademik özgürlükler karnesi açısından da bir geriye gidiştir. Bu noktadaki hayal kırıklığımızı da belirtiriz. Hem bu endişelerin giderilmesi hem de üniversitemizin akademik özgürlükler noktasında hakkıyla sahip olduğu olumlu imajın kamuoyu nezdinde daha fazla zarar görmesini engellemek amacıyla bu kararın hangi gerekçeyle alındığı hakkında doyurucu bir açıklamanın ve ortaya çıkan durumu tamir çabasının elzem olduğunu düşünüyoruz. Bunun aynı zamanda entelektüel etik ve sorumluluğun kaçınılmaz bir gereği olduğunu sizlerin de anlayacağından eminiz.”