‘Bilmediğini de bilmez’




Sahaf Emin Nedret İşli’nin, Soner Yalçın’ın 15 Mart 2009 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Bu aileyi tanımayan bu ülkeyi anlayamaz” başlıklı yazısına cevaben kaleme aldığı yazı.

Sayın Soner Yalçın. Hürriyet gazetesinde yayımlanan 15 Mart 2009 tarihli “Bu aileyi tanımayan bu ülkeyi anlayamaz” başlıklı yazınızı okudum. Necmettin Hilav ve Selahattin Hilav’ı yakından tanımış bir kişi olarak yazınızda kaleme aldığınız bir takım bilgilerin gerçekle ilgisi olmadığını gördüm ve üzüldüm.

Yazınızın başlangıcında yer alan Necmettin Bey’le ilgili bilgiler tamamen hayal mahsulüdür. Necmettin Hilav hayatının hiçbir döneminde sizin söylediğiniz gibi “İslamcı Münevver” olmadı. Necmettin Bey eski kitap düşkünü, İslam tarih ve felsefesine meraklı, Batı ve Doğu kültürlerini derinlemesine inceleyen, ana kaynaklarından araştıran büyük bir entelektüeldi. Gümüş sikke koleksiyonu yapar, hat toplar, kıymetli ve nadir kitaplar biriktirirdi. Sosyal hayatı ve yaşantısı itibariyle siyaset, şeriat, tarikat gibi konulara hiçbir zaman katılmamıştı. Osmanlıca ve Osmanlı kültürünü pek çok akademisyenden ve ilahiyatçıdan daha iyi bilirdi. Pek çok kişi karşılaştığı bir zorluğu ona danışarak çözerdi. Necmettin Bey’in son yıllarında çevresinde bulunanlardan biri olarak bırakın tarikatı kendisi beynamazdı, yani namaz kılmazdı.

Hele şu yazdığınız, “Cami avlusunu dolduran 40-50 kişinin çoğu 66 yaşında hayata gözlerini kapayan Necmettin Hilav’ın kitaba-okumaya meraklı, temiz beyaz sakallı İslamcı arkadaşları” cümlesi takkemizi başımızdan uçurttu. (Cenazeye katılanlardan biri olarak “İslamcı arkadaşları”ndanım ya!)

Soner Bey, ben Necmettin Hilav’ın arkasından yazı kaleme alan insanlardan biriyim. Sizin zaman zaman uğradığınız Simurg Kitapevi’nin çıkardığı kitabiyat dergisi Simurg’un 2. sayısında “Bir bilgin göçtü: Salih Necmeddin Hilav (1925 – 2000)” başlıklı bir yazım var. Sanki cenazeye katılanların böyle bir iftiraya uğrayacaklarını biliyormuşcasına, [1] numaralı dipnotunda cenazeye katılanların çoğunu isim isim yazdım. Size cenazeye katılanların çoğunu öğrenebilmeniz için notu aynen alıntılıyorum. “Tarihe bir not düşmek gayesiyle Sahrayıcedit Camii avlusunda görebildiğimiz kişiler: Selahattin Hilav, Sema Rifat – Mehmet Rifat, Leyla Sönmezocak – Rahmi Sönmezocak, Zeynep Talu, [ve ailesinden isimlerini bilemediğimiz kişiler] Lütfü Seymen, Ferda Anaoğul, Turgut Kut, Cüneyt Kut, İbrahim Manav, Ayşegül Manav, Eray Canberk, Fahri Aral, İ. Gündağ Kayaoğlu, Sabri Koz, Muhittin Salih Eren, Erol Üyepazarcı, Dr. Mustafa Duman, Bora Keskiner, Necdet Sakaoğlu, Ruhi Okuş, Ahmet Şenel, Hamdi Can Tuncer, Ziya Başak, Mehmet Uzun [Baboğlu], Rasim Yüksel, Erol Şadi Erdinç, Mehmet Alkan, Hilmi Merttürkmen, Yücel Demirel, Çetin Tükek, Nezih Uzel, Turgut Akpınar, Rıza Kalkan, Fulya (?), Lütfü Bayer, Asuman Bektaş, Ulufer Cündübeyoğlu, Ayten [Hanım]”

Sizce bu kişilerden hangisi “temiz beyaz sakallı İslamcı”…

Necmettin Hilav hiçbir zaman “İslami bir hayat tarzını benimsemedi. Cumaya bile gitmezdi. Klasik batı müziğini çok sever, org ve keman çalar, Latince metin okur ve açıklardı. Bu özelliğinden kalkınarak bir de aslında “levantendi” deseydiniz ya!

Ayrıca Mehmed Mihri Hilav’ın yazdığı eserleri belirtirken de her iki eserin künyesini eksik ve yanlış veriyorsunuz. Birincisi önemsiz bir eksiklik “Ahlak Yükseliş Kaynağı ve Mutluluk Ocağı” künyesi “Ocağıdır” olmalıdır.

İkinci eserin künyesi ise tamamen uydurma “Bir Fuzuli’nin Divanı” diyorsunuz. Ben size bu eserin akademik ölçülerde tam künyesini yazıyorum, ayrıca isterseniz kitabın kendisinden bir tane de hediye gönderebilirim. Bakınız künye şu: “Avukat Mehmed Mihri, Ulu Türk Ulusunun Şanlı Şairi Fuzuli Divanından. 1. Kitap, İstanbul, Aydınlık Basımevi, 1937.”

Tabii bu künye Mihri Bey hakkında söylenen “Kürdçü” tanımına pek uymuyor “Ulu Türk Ulusu” falan… Ya da “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne inandı” söyleminin belgesi oluyor.

Orhan Şaik Gökyay hocamız pek çok kez “Bilmediğini de bilmez, bilseydi sorardı” derdi. Siz Türk sahaflık tarihinin en önemli insanlarından biri hakkında yazı yazıyorsunuz ve kendisini bilen, tanıyan bir sahaftan yardım almıyorsunuz. Sahaf Lütfü, Sahaf Asuman Hanım, Muhittin Salih Eren, veya ben gibilere soraydınız bütün bunları size belgeleri ile takdim ederdik.

Yazımı büyük bir bilgine duyulan saygı ve sevginin tezahürü, hassasiyeti olarak okumanızı diler, yazı hayatınızın başarılarla sürmesini dilerim.