Maymun çiçeği virüsü yeni bir pandemiye neden olur mu? Dünyanın merak ettiği ve cevabı hakkında endişe duyduğu soru bu.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Acil Durum Komitesi 23 Haziran’da toplanarak “uluslararası kamu sağlığı için acil durum” ilan edilip edilmeyeceğine karar verecek. Ancak tespit edildiği 39 ülkenin 32’sinde daha önce maymun çiçeği virüsüne hiç rastlanmamış olması endişeleri besliyor. Örgütün genel direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus’un, dün yaptığı açıklamada küresel salgını “açıkça olağan dışı ve endişe verici” olarak nitelemesi de insanlığın yeni bir pandemi yaşama korkusunun yersiz olmadığını gösteriyor.
Peki Covid-19 henüz yaşam mahalimizi terk etmemişken ve insanlık, iki yılı aşkın bir süredir devam eden pandeminin yorgunluğunu atamamışken akla gelen soru şu: Yeni bir pandemiye hazır mıyız?
HaberVs’nin görüşüne başvurduğu psikologlara göre toplum, yeni bir pandemiye uyum sağlayabileceği gibi salgına karşı kazandığı tecrübeye dayanarak reddetme ve kurallara uymama yoluna da gidebilir.
Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı, Klinik Psikolog Doç. Dr. Oya Mortan Sevi, pandeminin ve beraberinde getirdiği zorlukların, genel olarak herkesin kaygı düzeyini arttırdığı görüşünde. “Geleceğe bakışı olumsuz yönde etkiledi ve toplumsal olarak yaşadığımız travmalara bir yenisini ekledi demek yanlış olmayacaktır” diyor Sevi.
Bireylerin stresle başa çıkma gücünün aynı olmadığını belirten uzman psikolog, herkesin farklı düzeylerde ve farklı yönlerden etkilenmiş olabileceğine dikkat çekiyor. Sevi’ye göre pandeminin kiminle ve nasıl bir ortamda geçirildiği, salgının insan psikolojine etkisini belirleyen farktörler. Yanlız ya da aile ile birlikte olmak, ya da salgın günlerinde işe gitmek zorunda olmak farklı sonuçlara neden olabiliyor. Psikiyatrik bir rahatsızlığa yatkınlığı olanlar bu konuda daha şanssız.
Pandemiyle birlikte artan stres yükü var olan sıkıntıyı tekiklenebiliyor ya da yeni rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.
“İlk kez bireysel değil toplumsal bir belirsizlik yaşandı”
Klinik Psikolog Dr. Hüseyin Koç, pandemi döneminde geçmiş dönemlere kıyasla daha fazla hasta geldiğini, şikâyetlerinin ise kaygı olduğunu belirtiyor. İnsanların ilk kez bireysel değil toplumsal olarak bir belirsizlik yaşadığını belirten psikolog, herkesin ölüm kaygısı yaşadığını, sevdikleri kişileri kaybetmesi nedeniyle bu kaygının daha da yoğunlaştığını söylüyor.
Klinik Psikolog Pınar Haksal Atabay da danışanlarının genellikle kaygı nedeniyle geldiğini gözlemlemiş. Haksal Atabay’a göre bu kaygıda, kısıtlılık ya da engellenme duygusunun neden olduğu tükenmişlik hissi etkiliydi:
“Ebeveynler, çocuklarıyla daha fazla bir arada kaldıkları için hem onlarla ilişkilerinde ve kendi içlerinde daha çok zorladı. Engellenmek istemeyen çocuk ve gençlerin ebeveynleriyle yaşadıkları ilişki problemleri de arttı. Aynı şekilde karı koca ilişkisindeki sorunlar da çoğaldı.”
“İnsanlar sorunların belli bir tarihte biteceğine inanmak istiyor”
Toplum yeni bir pandemiyi nasıl karşılar?
Pınar Haksal Atabay insanın uyum sağlama kapasitesi çok yüksek bir varlık olduğu için toplumun yeni bir pandemiye de mutlaka uyum sağlayacağı görüşünde. Ama herkes farklı şekilde karşılayabilir:
“Bazı insanlar pandemiyle kendine özgü yöntemlerle baş etmeyi denedi. Bu yöntemleri yeniden kullanarak rahatça düzlüğe çıkabileceklerini düşünüyor. Ancak tükenmişlik duygusunu daha yoğun yaşayanlar yeni bir pandemi ile karşılaştığında daha çok zorlanacak.”
Oya Mortan Sevi’ye göre yeni bir pandemiden çok, pandeminin bitmiyor olduğu duygusu toplumu yıpratıyor. Çünkü doğası gereği insan sorunların belli bir tarihte biteceğine, belirsizliğin ortadan kalkıp, işlerin yoluna gireceğine inanmak istiyor:
“Pandemi sürecinin sona ermemesi toplumda depresif duygudurum, yaşamdan keyif almama, anlamsızlık, boşluk, umutsuzluk ve çaresizlik gibi duyguların artmasına yol açabilir. Nihayetinde bıkkınlık, tahammülsüzlük gibi duyguları tetikleyebilir. Çocuklar ve gençler ise motivasyon oluşturmada, hedefe yönelik çalışmada ve sürdürmede zorluklar yaşayabililir. Bu nedenle toplum içinde hoşgörü, saygı, anlayış gibi değerleri sürdürmek zorlaşabilir.”
Dr. Hüseyin Koç ise sürgelen pandemi sürecinin toplumu duyarsızlaştırabileceği görüşünde. Koç’a göre insanlar, süregelen salgında kazandığı tecrübe nedeniyle yeni bir pandemiye karşı hassasiyet göstermeyebilir, kaygı duymayabilir. Hatta “pandemiye karşı savaştan zaferle ayrılarak yaşama hakkı elde etmiş olma” duygusuyla kurallara da kulak asmayabilir.
Maymun çiçeğinin neden olduğu cilt değişikliği en çok ergenleri etkiliyor
Maymun çiçeği virüsü, vücutta cilt deformasyonuna neden oluyor. Kızarıklık ve kabarcıklar öncelikle yüzde başlayıp, bacak ve kolun yanında vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor. Uzmanlara göre bu virüsün vücuttaki bu görülebilir etkisi, olası bir pandeminin kabullenilmesini de kolaylaştırabilir.
Hüseyin Koç, semptomu doğrudan kendi üzerinde göreceği için insanların kurallara daha fazla uyacağını düşünüyor. Ergenlik dönemindeki kişilerin, vücuttaki kızarıklıklar nedeniyle duygu durum bozukluğuna kapılma olasılığı daha yüksek. Koç, beden dismorfik bozukluğu (bedeninde herhangi bir sorun yok iken kusur görmeye meyilli olmak, bunları düzeltmek için operasyonlar yaptırmak, bedeni ile aşırı uğraşmak) olan kişilerin de psikolojik olarak etkilenme olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor.
Aslında herkes için dış görünüşün önemli olduğunu vurgulayan Pınar Haksal Atabay, hayatta kendini dış görünüşü ile var etmiş kişilerin (model, manken vb.) paniğe kapılmasının, kaygılanmasını doğal karşılıyor. Ergenlik döneminde dış görünüşün ve diğer insanların düşüncelerinin önemli olması nedeniyle ergenlerin daha çok etkilenmesini, daha kaygılı olmasını beklenebileceğini belirtiyor. Çocukların ise anne babasının duygu ve düşünceleriyle olumsuz etkileneceğine dikkat çekiyor.
Psikolojimizi nasıl yüksek tutarız?
Doç. Dr. Oya Mortan Sevi, pandeminin bir başlangıcı olduğu gibi bir sonu olduğunu da her zaman hatırlamamız gerektiğini belirtirken, kendimize ve kimliğimize iyi gelen hobiler ile ilgilenmenin psikolojimizin yüksek olmasına katkı sağlayacağını aktarıyor:
“Sorunlarımızı çözmenin bir yolu varsa harekete geçmeyi, neyin zorlaştırdığını bulup o engelleri kaldırmaya çalışmak, eğer çözülemiyorsa kendimize ve olaylara kabul ve hoşgörü ile yaklaşmak hem bireysel hem toplumsal düzeyde bu süreçte bizlere yardımcı olacak öğelerdir. Duygularımızı görmezden gelmek, ertelemek ya da yok saymak bir işimize yaramaz, sadece acıyı yaşamayı geciktirir. Duygularımızı gözleyip anlayarak onu eyleme dönüştürmeden önce düzenleme becerileri kazanmak da bu süreçte edinmemiz gereken bir beceri.”
“..”