Tarih Vakfı tarafından yürütülen “Toplumsal Uzlaşma Aracı Olarak Eğitimin Rolü Projesi” kapsamında İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Bahar Fırat, “Alan Araştırması Raporu”nu Santral Yerleşkesi’nde sundu.
Avrupa Birliği Komisyonu ve İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’nun mali destek verdiği proje, 2009 yılının Şubat ayında başladı. 18 aylık proje çalışmasıyla toplumsal, kültürel ve siyasal alanda yaşanan çatışmaların çözümünde uzlaşma kültürünün yerleşmesi ve derinleşmesi için eğitimin oynayabileceği rolün Türkiye’de tartışmaya açılması ve bu çerçevede eğitime yeni yaklaşımların geliştirilmesi hedefleniyor. Araştırma; eğitim sürecinin ulusal kimlik ve vatandaş inşasında tarafsız bir araç olmadığını, hatta eğitimle toplumsal gruplar arasındaki eşitsizliklerin ve çatışmaların üretilmesi ya da sürdürülmesi arasında doğrudan veya dolaylı bir ilişki bulunduğunu ortaya koyuyor.
Neden özellikle “Kürtler”
Bahar Şahin Fırat ve ekibi alan araştırmasını, Temmuz 2009 ile Mart 2010 döneminde, 20 ilde 121 kişi ile yüz yüze yapılan mülakatlar şeklinde tamamladı. İller belirlenirken toplumsal çatışmaların en fazla yüzeye çıktığı yerlerin esas alındığını söyleyen Fırat, “Nüfusun nispeten homojen sayılabileceği illerin yanı sıra, en fazla göç alan ve Türk-Kürt çatışmalarının en çok gözlemlendiği illere öncelik verildi” dedi. Neden özellikle “Kürt sorunu” sorusuna, “Son yıllarda Türk-Kürt çatışmalarının şiddet içerdiğini görüyoruz. Bu eylemlerin çıkışı etnik farklılıklar. Diğer etnik grupların sorunlarını dışlayan bir bakış açısı yok.” şeklinde yanıt verdi. Eğitimin homojenleştirici, ulusu yaratmanın ve yeniden üretmenin ideolojik bir aygıt olduğunu belirten Fırat, “Tek tipleştirme ve asimile etme, eğitimin olmazsa olmaz bir parçası olarak algılanıyor.” dedi.
Öğretmenlerin rolü
Bahar Fırat, araştırmanın ilköğretim 8. sınıf üstü öğrenciler ve farklı branşlardaki öğretmenlerle gerçekleştirildiğini ve görüşmelerde hazır soru setleri kullanılmadığını ifade etti. Türk ve Kürt kökenli kişiler ile konuşulduğunu ve kendi hikâyelerini, deneyimlerini aktarmalarına yardımcı olduklarını dile getiren Fırat, “Araştırmamızda Kürtler, eğitim sisteminde ayrımcılığa maruz kalıyor. Eğitim aracılığıyla bir vizyon veya gelecek sağlanmıyor, Türkleştirmeye çalışılıyor. Vasıfsız, sözleşmeli, kendi branşının dersini vermeyen öğretmenler tarafından eğitiliyor. Anadilde eğitim elbette olmalı ancak Türkçe eğitim ile de bir şeyler öğretilebilirdi.” şeklinde konuştu.
Benden bir şey yok!
Bahar Fırat, “Burada benden de bir şey yok mu öğretmenim?” başlığıyla sunduğu alan araştırması sonuçlarında, “Kürtler eğitimin içinde yoklar. Kitaplarda, etkinliklerde onların tarihleri, kültürleri, coğrafyaları, dilleri ve yerellikleri yok.” diyerek Kürtlerin karşılaştığı durumun “yokluk hali” olduğunu belirtti. Kitapların, Türklüğün modernlik olgusunu vurguladığını anlatan Fırat, Kürt öğrencilerin kitaptaki modern aile resimlerinin kendilerine benzemediğini “benim annem böyle giyinmiyor, burada benden bir şey yok” dediklerini söyledi. “Hiç olmama halinin” yanı sıra, Türklerin tarih sahnesine çıkışında Kürtlerin de var olduğunu söyleyen Fırat, “Kürtlüğün yok sayılırken ironik şekilde varlığı olumsuz şekilde gösteriliyor. Örneğin; bir tarih kitabında Kürtler, ‘Şeyh Sait isyanı, Dersim veya Kürt Teali Cemiyeti’ üzerinden gösteriliyor” diyerek Kürtlerin kitaplarda hem temsil edilmediğini, temsil edildiği zaman da kötü şekilde temsil edildiğine dikkat çekti.
Araştırma Adana, Adapazarı, Ankara, Antalya, Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Düzce, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, İstanbul, İzmir, Konya, Manisa, Mardin, Mersin, Sivas, Trabzon ve Tunceli’de yapıldı. 74 erkek ve 47 kadından oluşan kişilerin meslekleri 52’si öğrenci ve 37’si öğretmen olmak üzere; işçi, akademisyen, bürokrat, mali müşavir, STK çalışanı, muhasebeci, memur, avukat, rehberlik ve psikolojik danışman, reklamcı, fotoğrafçı, araştırmacı, hemşire, bankacı, sosyolog ve işsiz.
Alan çalışmaları sonuçlarının sunumu, 29 Aralık 2010 Çarşamba günü Bilgi Üniversitesi’nin Santral Yerleşkesi’nde Müge Ayhan Ceylan’ın sunumuyla “çift dilliliğin pedagojik boyutu” üzerine devam edecek.