Dururken ‘denize uzaklaşan’ Şemsi Paşa

Üsküdar Şemsi Paşa Camii önündeki denizin 20 metre doldurulmasına izin veren 2016 tarihli projeyi iptal eden ve 2,5 metrelik yeni proje geliştiren İBB, buna rağmen yalı camii kimliği taşıyan bu yapıyı “denizden uzaklaştırmakla” itham ediliyor.

Hasankeyf ve ‘kültürel kanalizasyon’

İnşası yıllar boyunca tartışılmasına rağmen yapımı önlenemeyen ve Yukarı Mezopotamya’da günümüze ulaşan tek Ortaçağ kenti Hasankeyf‘i sular altında bırakan Ilısu Barajı, HaberVesaire Soruyor programında tartışıldı.

Magma Dergisi Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, Hasankeyf Koordinasyonu üyesi Yönetmen Ali Ergül ve Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Yiğit Ozar, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ekranı RGB‘de yayınlanan programda HaberVs muhabirlerinin sorularını yanıtladı.

Gerek uzun yıllar yayın yönetmenliğini yaptığı Atlas dergisinde, gerekse Magma dergisinde Hasankeyf’in sesini duyurmak için çabalayan Özcan Yüksek, Ilusu Barajı’nın, Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 1,5’unu karşılama kapasitesi olduğunu, buna karşılık neden olduğu kayıpların ölçülemeyecek kadar büyük olduğunu dile getirdi:

“Hasankeyf’in başına gelenleri tek başına düşünmemeliyiz. Fırat Nehri kıyısındaki Zeugma gibi antik yerleşmeleri de sualtında bırakan Birecik Barajı’nın inşasıyla bir uygarlık kıyımı/kırımı yaşamıştık. Bundan hiç ders almamışız gibi Dicle Nehri‘ni ve Hasankeyf‘i kaybettik. Fırat ve Dicle kutsal kitaplarda bile adı geçen, yazının bulunduğu, uygarlığın ilk ortaya çıktığı, yazının bulunduğu coğrafyayı sınırlayan nehirler ve bu nedenle insanlık tarihi için çok önemli.”

“Kültürel kanalizasyon”

Özcan Yüksek, baraj tartışmalarının gündemde olduğu 2005 yılında Atlas dergisinin İstanbul’dan Batman’a kaldırdığı “Hasankeyf’e Sadakat” treniyle ilgili bir anektodu aktardı:

“Hasankeyf’in imamı, ‘Siz olmadan gençler beni dinlemez’ diyerek etkinliğimize katılmak ve bir konuşmak yapmak istedi. İmam bu konuşmada doğrudan ‘baraj yapılmasın’ demedi. Ama barajın yapılmaması gerektiğine dair görüşlerini masallarla anlattı. Masal, bir şeyi dikte etmeden anlatma yöntemidir. Onun ne dediğini anlarsınız ve ondan ders alırsınız. Size bir şey dayatılmaz. Ben hayatımda, adeta kırlangıç fırtınasına benzeyen, bu kadar arka arkaya ve yoğun masala şahit olmamıştım. Şunu anladım: O coğrafyanın kültüründe bir şeyi dayatmama fikri çok kıymetli. Masallara yansıyan bu anlayışa, daha sonra yöredeki başka yerleşmelerde, örneğin İdlib’de de rastladım. Fakat ne masallarımız, ne entelektüel düşüncemiz ne de siyasi görüşlerimiz Hasankeyf’i kurtaramadı. Bir nehir, göz göre göre bir kanala dönüştü. Ben bunu kültürel bir kanalizasyon olarak yorumluyorum.”

Ilusu Barajı’nda su tutma süreci sonrasında Hasankeyf’in görünümü, (Mayıs 2020). Baraj göletinde biriken atıklar da kolaylıkla seçilebiliyor.

Gölete akıtılan atıklar

Özcan Yüksek’in kurduğu metafor, Ali Ergül tarafından şöyle cevaplandı: “Özcan Yüksek kültürel bir kanalizasyondan bahsetti ancak baraj gölü şu anda biyolojik bir kanalizasyon olarak kullanılıyor. Beş büyük kentin [Batman, Diyarbakır, Siirt, Şırnak ve Mardin] atık suları oraya döküldü ve biyolojik bir arıtma da söz konusu değil. [Sadece katı arıtmaya tabi tutulan bu atıklar Dicle’nin Batman Çayı, Botan Çayı gibi kollarıyla baraj göletinde toplanıyor].”

“Yıkımla ilgili düşüncelerimiz daha naifti; endemik türleri, canlıların yok olacağını düşünüyorduk. Ama baraj göletinde çöp yığınlarının olabileceğini tahmin etmiyorduk.  Yöre insanı suyla ilişkisini koparmamak için nehir kıyısına çadırlar kurarak yaşamaya çalışıyor. Tarihi Hasankeyf suyun yarattığı bir medeniyetti. Ancak Hasankeyf yakınlarında kurulan yeni yerleşmenin [Yeni Hasankeyf] içme suyu yok. Yok edebildikleri bütün alanları yok ettiler. Dicle Vadisi’ni kaybettik.”

“Kalkınma politikası, korumayla ilgili yasaların üstüne çıkıyor”

Arkeolog Yiğit Ozar, Hasankeyf’in sular altında bırakılmasını “Türkiye’de başta anayasa ve yasalar ‘devlet kültür ve tabiat varlıklarını korumakla yükümlüdür‘ der. Ancak bu yasalar ve korumaya yönelik uluslarası sözleşmeler kalkınma, ekonomi ve güvenlik politikaları devreye sokularak her zaman esnetiliyor. Hasankeyf bunun örneklerinden biri. Hasankeyf’in elbette 12 bin yıllık bir geçmişi var. Ancak Yukarı Mezopotamya’da Ortaçağ’dan günümüze bütünlüklü olarak kalabilmiş yegâne yerleşimdi. Dicle Vadisi’yle ve doğayla kurduğu ilişkisiyle çok önemli bir yerleşimdi. Ama bütün bu özgün ilişkiler ve içinde yaşayan çok kültürlü topluluklara rağmen, kalkınma politikası söz konusu olduğunda tüm bunlar bertaraf edilebiliyor ” sözleriyle yorumladı.

“Bölgede kazı yapan meslektaşlarımız Hasankeyf‘in sadece yüzde 10’unun araştırılabildiğini söylüyor. Bu nedenle sular altında kalan kültür varlığının geçmiş için tam olarak ne ifade ettiğini bilemiyoruz. Arkeolojik alanlar, pek çok veri, su tutulan bölgelerin altında ya da moloz biriktirilen yerlerin altında kaldı. Bilim insanların erişemeyeceği koşullarda zaman içinde yok olup gidecekler. Bu bilgileri asla öğrenemeyeceğiz. Hasankeyf’in sular altında kalması bilimsel olarak çok büyük bir kayıp.”

Programın tamamını sayfadaki videoda izleyebilirsiniz.

Bir, Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü Communication-Lab (C-Lab) projesi olan HaberVesaire Soruyor 2019-2020 döneminde HaberVesaire muhabirleri Ecem Albayrak, Şevval Yıldırım, Alperen Yılmaz ve Dila Özdoğan tarafından hazırlandı, sunuldu ve İletişim Fakültesi RGB stüdyosundan yayınlandı.

Restorasyon, bir belgeye hayat vermektir

İspanya’nın kuzeyindeki La Rioja özerk bölgesinin başkenti Logroño’da el yazması kitapları onaran ve yaklaşık 30 yıldır birlikte çalışan eski eser uzmanı iki kafadar: Isabel Martin ve Alejandra Arévalo. 

Atölyelerinde kağıtla ilgili her şeyi, tarihi değeri bulunan ya da belge özelliği taşıyan parşömen deri ya da ipek malzemeleri tamir ettiklerini söyleyen Alejandra Arévalo restore ettikleri materyalleri “temel olarak kitap ya da gravürle ilgili şeyler” diye tanımlıyor.

Çalışma düzenlerini “Elimize bir döküman gelince yapmamız gereken onu bir hasta gibi kabul etmek; sorunlarını teşhis etmeli ve nasıl bir tedavi uygulayacağımıza karar vermeliyiz” diye aktarıyor Arévalo.

Atölyenin müşterileri arasında tarih arşivleri ve arşiv bölümleri bulunan resmi kurumlar, belediyeler, kütüphaneler bulunuyor. “Ayrıca elinde aile yadigârı belgesi bulunanlar ya da kendini koleksiyonculuğa adayanlar.”

Restore ettikleri el yazması eserler arasında dünyada sadece bir iki kopyası bulunan, yaklaşık 9 yüz yıllık kitaplar var.

“Restorasyon bir belgeye hayat vermektir. Daha önce yaratılmış olana bir fonksiyon kazandırmaktır” diyor Arévalo. “Ama bu yaratıcı olmamamanız gereken bir iş. Elinizdeki belgedeki eksiklere dair hiçbir şeyi uydurumaz, kafanıza göre tamir yapamazsınız. Eksikleri tamamlarken olabildiğince görünmez olmanız gerekir.” 

 

 

 

‘Yenikapı sikkelerinin satılması mümkün değil’

Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi RGB ekranında yayınlanan “HaberVesaire’de Bu Sabah” programına katılan ve Türkiye’de kültürel mirasının korunması konusunda konuşan İstanbul Arkeoloji Müzesi uzmanlarından Gülbahar Baran Çelik, Hürriyet gazetesinde geçtiğimiz hafta yayınlanan “Yenikapı sikkeleri internette satılık” başlıklı haberi yalanladı.

İstanbul Yenikapı’da Marmaray ve İstanbul Metrosu alt yapı çalışmaları sırasında kültür varlıklarına raslanması nedeniyle 2004 yılında başlatılan bilimsel kurtarma kazıları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri başkanlığında yürütülmüştü. 2013’e kadar yer yer devam eden kazılar, 4. yüzyıla tarihlenen Theodosius Limanı ve 37 antik gemi kalıntısının yanı sıra, 8 bin 500 yıl öncesine (Neolitik dönem) uzanan ve kent tarihinin yeniden ele alınmasına neden olan keşiflere imkân sağlamıştı.

Hürriyet‘te 24 Şubat’ta Ömer Erbil imzasıyla yayınlanan “Yenikapı sikkeleri internette satılık” başlıklı haberde, Yenikapı kazılarında çıkarıldığı iddia edilen sikkelerin, defineci borsasında internette satıldığı iddia ediliyordu. Haberde bu iddiaya kaynak olarak, Hürriyet’ten önce bu haberi yayınlayan Arkeofili internet sitesi muhabirleri gösteriliyordu. Buna göre Arkeofili muhabirleri,  sosyal medya platformlarındaki defineci gruplarına üye olmuş ve arkeolojik eserleri satmak için ilan veren definecilerle konuşmuştu.

Gülbahar Baran Çelik, HaberVs editörlerinin “Basının da kültür mirasının korunmasında önemli bir işlevi var. Ama sanırım bu konuda da epey sorunluyuz. Hafta sonu Hürriyet gazetesinde ‘Yenikapı sikkeleri internette satılık’ başlıklı bir haber yayınlandı. Kast edilen, Marmaray istasyonu sırasında yapılan arkeolojik kazılar. Bu sikkeler gerçekten bu kazıda ulaşılan buluntular olabilir mi?” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Böyle bir şey mümkün değil. O kazılarda çalışmış bir uzman olarak, o kazıların önemli bir otokontrolle yürütüldüğünü çok iyi biliyorum. Basının, kültür mirasının korunmasında çok önemli bir yeri var. Ama bu haberle değil elbette. Kültür mirasını koruyan kurumların bu şekilde yıpratılarak, toplumun onlara güveni sarsıldığı sürece o kurumları çok değerli kılamıyorz. Oysa Kültür Bakanlığı’na bağlı ve kültür mirasının korunmasıyla görevli kurumlar çok değerli bir noktada. Bu kurumların böyle bir haberle yıpratılması hiç hoş değil, ayrıca haberin doğru olması da mümkün değil.

“Son dönemlerde görüyorsunuz, çok sayıda defineci her yerde dolaşıyor ve bir çok kaçak eser geliyor. Bunların yüzde 90’ı da maden eser. Bu kadar eserin nasıl bulunduğu çok net. Çünkü dedektörlerle yapılan aramalarda bir çok maden eser, sikke ortaya çıkartılıyor ve yerinden koparılarak çok büyük bir tahribat gerçekleştiriliyor. Ama kurumlar kendi işlerini yapmak için çabalıyor. Özellikle Kültür Bakanlığı’nın kurumları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri gibi bir müze, Yenikapı’da [Marmaray ve İstanbul Metrosu kurtarma kazılarında] çok önemli çalışmalar yaptı. Oradaki kültür mirasını kendi toplumuna tanıtmak için çok çabaladı ve büyük oranda da başarılı oldu. Bu haber bizim açımızdan çok üzücü. Korumayla alakası olmadığı gibi zarar verici bir haber.”

Alaçatı’ya hayat veren otlar

Çeşme Belediyesi tarafından sekiz senedir nisan ayında organize edilen Alaçatı Ot Festivali’nin dokuzuncusu bu sene 5-8 nisan arasında gerçekleşti. Ülkenin her köşesinden insanların katılımıyla gerçekleşen festivale 1 milyonu aşkın kişi katıldı. Ot Festivali’nin bu yılki teması “Sarmaşık-Kuşkonmaz”dı. Alaçatı Ot Festivali, sadece bir tüketim ve eğlence faaliyetiyle sınırlı olmayan; Çeşme sınırları içindeki tüm esnafı ilgilendiren, esnaflığa … Devamını oku