Acaba bu hafta geçmişte neler olacak?

Siyaset ve İletişim Bilimci Burak Özçetin’e göre diziler, “tarihi kötüye kullanma” çabasının açıkça gözlemlenebildiği alanlardan. Bu yapımlar tarihi olgulardan uzaklaştığı için, geçmişte ne olduğunu “tahmin etmek” bile imkansızlaşıyor.

Biden’la birlikte sağ popülizm nereye gidiyor?

ABD’de Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturacak olması, “dünyadaki sağ popülist dalganın gerilemesi için bir başlangıç olabilir mi” sorusu tartışılırken siyaset bilimciler buna pek ihtimal vermiyor. Popülizm ve medya konusunda hazırladığımız dosyanın tamamına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

‘Prim vermemek ve haber vermemek arasında bir çizgi olabilir’

Popülizm üzerine çalışmalar yapan akademisyen Tuğçe Erçetin’e göre krizlerin dozu arttıkça ve kendini tehdit altında gören kitleler var oldukça popülist söylemin gerilemesi pek mümkün değil. Ortaya çıkan kutuplaşma medyanın temel görevlerini de sekteye uğratıyor.

‘Amerikan ana akım medyası, yalancıyı susturma hakkını kendinde görüyor’

Siyaset bilimci Emre Erdoğan’a göre, Türkiye’de anketlere rağmen Trump’ın kazanacağı yönündeki inanç Bİden’ın anlaşılmasını geciktirdi. ABD’de ise liberal medyanın tutumu ile Trump’a oy veren seçmen arasındaki gerilim devam edecek

‘Medya hem metaya hem de basit araçlara dönüşüyor’

Akademisyen Burak Özçetin’e göre, sağ popülist dalga dünyayı ve Türkiye’yi demokrasi açısından çok olumsuz etkiliyor. Özçetin’e göre Türkiye’yi genelde Avrupa ile kıyaslarız oysa Türkiye’yi hem kutuplaşma hem de siyasi tartışmalar açısından karşılaştırmamız gereken esas yer Amerika Birleşik Devletleri

‘Amerikan medyasının tutumu Trump için mağdur söylemi yaratabilir’

Siyaset bilimci Cemil Boyraz’a göre, Biden’ın seçilmesi bekleniyordu ancak seçimin bu kadar başa baş geçeceği beklenmiyordu. Biden’ın Ocak’ta söylediğini Türk gazetelerinde Ağustos ayında okuduk

‘Her fanatik holigan değil, ama her holigan fanatik’

Spor sosyoluğu Ahmet Talimciler’e göre şiddeti de barındıran bir kavram olmasına rağmen fanatizmi şiddetle bir tutmak mümkün değil. Üstelik fanatizm kötü bir şey de değil. Sorun, tutkunun karşı tarafa zarar vermesiyle, onun hayatını yaşanmaz kılmasıyla başlıyor.

“Muzaffer ve Muz” öyküsünün Broadway’e uzanan yolculuğu

RGB ekranlarında yayınlanan “HaberVesaire’de Bu Sabah” programına katılan Yazar ve Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yalçın Tosun, “Selected Shorts” kapsamında Broadway’de sahnelenen “Muzaffer ve Muz” adlı hikâyesinin yolculuğunu anlattı.

Muzaffer ve Muz‘un Broadway’e taşınma süreci 2017’de Amerikalı bir yayıncının, Yalçın Tosun’un ikinci kitabı Peruk Gibi Hüzünlü‘den bazı hikâyeleri çevirmek istemesiyle başlıyor. Yayıncı, Tosun’dan çevirdiği bazı hikâyeleri yayımlanması için kimi dergilere yollamak amacıyla izin alıyor. Böylece Muzaffer ve Muz, 2017’nin sonunda, dünyanın birçok ülkesinden hikâyecileri buluşturan Words Without Borders adlı dergide yayımlanıyor. “Ben Muzaffer ve Muz‘un hikayesi orada bitti sanarken, geçtiğimiz aylarda bir haber aldım. Benim öyküm, başka yazarların üç öyküsüyle beraber Broadway’de bir okuma tiyatrosunda seslendirilip sergilenecekti” diyor yazar. Tosun izin verdikten sonra hikâyesi, Selected Shorts (Seçilmiş Kısa Öyküler) adlı, yılda bir kez yapılan ve podcast, canlı radyolarda yayınlanan bir gecede sergileniyor. Bu gecede, yıl içinde yayımlanan binlerce öyküden yalnızca dördü seçiliyor ve okuma tiyatrosu halinde sahneleniyor.

Seslendirmeyi Succsession adlı dizide de oynayan Arian Moayed yapıyor. Tosun, “Hollywood ünlüleri edebiyat ve tiyatro ile bağlarını hiç kopartmak istemiyorlar. Ne kadar ünlü olurlarsa olsunlar, böyle edebiyat gecelerine heyecanla geliyorlar. Çünkü edebiyatın gücü, sinemanın da gücünün büyük bir parçasını oluşturuyor” diye değerlendiriyor bu durumu.

“Amerika, yazarların daha çok kıymetinin bilindiği bir ülke” diyor Dr. Tosun. Daha önce Türkiye’de de birkaç kez öyküleri kısa film yapılmak istense de, yazarların sinema ve tiyatro açısından değerinin Amerika’da daha çok bilindiğini düşünüyor. “Dünyanın neresinden olursanız olun, İngilizce’ye çevirilmiş öykünüzle böyle bir gece ve ortamda yer almak, edebiyatı kutlamanın bir yolu.”

Yalçın Tosun, çeviri yapılırken oluşan değişiklikleri ise şöyle tanımlıyor. “Çeviride kaybolan hep vardır. Aksi mümkün değil.” Tosun’a göre, dil ve hikaye ne kadar yerelse, çeviri de o kadar zorlaşıyor. Ama bunu göze almak gerektiğini belirtiyor. “Çeviriye izin vermek, hikayeyi başka bir ele emanet etmek.” Önemli olanın çevirilen dilde okuyucuda aynı etkiyi bırakması olduğunu ifade eden Tosun,  böylece hikayenin evrensel olduğunu söylüyor.

Bir fikir ve sanat eserleri hukukçusu olan Yalçın Tosun, uyarlama ve esinlenmenin çok karıştırıldığını belirtiyor. “Bir eseri yaratan kişiden izin alarak, başka bir forma dönüştürmek uyarlamadır. Ama bu dönüştürme, eserin özüne müdahale etmeden olmalıdır. Esinlenmede ise izin almak gerekmez, çünkü hepimiz birçok eserden esinleniyoruz. Onun özünü veya temel unsurlarını alıp yeni eserler yaratmıyoruz.” Daha önce kendi hikayelerinin kısa filmleri için bazı şartlar koştuğunu anlatıyor. Mesela senaryoya izin verme hakkı, senaryo yazıldıktan sonra okuyor ve onay veriyor. “Bu senaryonun öykümle  alakası var mı, yoksa bambaşka bir şeye mi dönüşmüş” diye incelediğini anlatıyor Tosun. Örnek olarak da, daha önce ‘Muzaffer ve Muz’ hikayesini kısa film yapmak isteyen bir yönetmenin başroldeki iki ergen erkek karakterden birini kız yapmak istediğini anlatıyor. “Bu duruma tabii ki izin vermedim. Çünkü tüm hikâye değişiyor. Bu, uyarlamanın sınırını aşıyor.”

Türkiye’de ki telif hakları yasasıyla ilgili olarak, “1952 tarihli bir yasamız var. Yapıldığı zaman için muntazam bir yasa, zamanın ötesinde. Ama zamanla çok değişiklik oldu. Çünkü telif hukuku dediğimiz, asıl adı fikir ve sanat eserleri hukuku olan, alan teknolojik gelişmelere çok açık. Hukuk zamanla toplumun gerisinde kalabilir. Toplum ilerledikçe, hukuk kendini reforme etmelidir.” diyor, fikir ve sanat eserleri kanununun genel hatlarıyla sanatçıların, yapımcıların ve yayıncıların haklarının temel korumasında yeterli olduğunu ekliyor.

Yalçın Tosun, 2000’lerin başından beri var olan korsan paylaşım siteleri ile ilgili, zamanında tüm dünyada yasal önlemler alındığını belirtiyor. Fakat uzun vadede, müziğin ve sinemanın seyrinin değiştiğini vurguluyor. “Artık internette yeni mecralar doğdu. Yapımcı ve yayıncılar korsanla başa çıkamayınca internet üzerinden eser sunmaya başladılar. Itunes, Spotify, Netflix gibi mecralar değer kazandı. Artık kimse CD veya DVD almıyor.” Müzik ve sinema sektörü batıyor derken, sektör dijitale evrimleşti diye açıklıyor değişikliği. “Dijital yönetim diye adlandırılan bir alan çıktı. O alanda da hukuki açıklar var.  Fakat dijitalleşme ile ilgili yeni kanunlar çıktı ve çıkıyor. Hukuk her zaman hızlı koşmak zorunda.”

Yakın zamanda sıkça söz edilen Organize İşler: Sazan Sarmalı filminin sinema ile aynı anda Netflix’te yayınlanmasıyla ilgili, “Filmlerin maliyeti oldukça yüksek, bu yüzden film çekilmeden önce bir finansman bulur. Finansmanla yapılan sözleşmeyle beraber, filmin işletim yolları baştan satılabilir. Mesela filmin gösterileceği kanallar, dijital mecralar belirlenir. Organize İşler filmi için tam olarak şartları bilmesek de, sinema tutkunu olmayan çoğu kişinin filmi evinde Netflix’ten izleyeme ihtimali yüksek.  Bu neddenle maddi bir kayıp yaşanmıştır. Sözleşme şartlarına uymayan taraf, tazminat gibi hukuki cezasını çekecektir.” diyor.

Bir hukukçu olmasının hikayelerine katkısını da şöyle ekliyor Dr. Yalçın Tosun, “Çok klasik bir hukukçu değilim. Sadece karakterlerime eşit mesafede durmaya çalışıyorum. Aksi halde, dengeyi sağlayamam ve metin zarar görür.”

Şiir, senaryo ve şarkı sözü de yazan Yalçın Tosun’un yakın zamanda çıkacak bir şiir kitabı, yine yakın zamanda duyulacak şarkı sözleri var. Ayrıca, beşinci öykü kitabını da çıkartmaya hazırlanıyor.