Çocuklara gününü gösteriyoruz

Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Yani, çocukların vatandaşlık haklarından tutun da eğitim, sağlık, barınma ya da her türlü istismar, ihmal, ve sömürüye karşı korunmasını amaçlayan bir dizi kurallar bütününden oluşan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (ÇHS) 20 Kasım 1989’da kabul edilişinin yıldönümü. Savaşlarda ölüm sırasını bekleyen, yetersiz sağlık hizmeti olmadığı için salgın hastalıkların pençesine düşen, tarlalarda ve atölyelerde çalışmaya zorlanan, sömürü ve tacizle karşı karşıya kalarak hayatını sürdüren milyonlarca çocuk için bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Dünyanın her yerinde çocukların eşit koşullarda yaşam sürmesi ve gelişim gösterebilmesinden yola çıkan ve çocukların İnsan Hakları Beyannamesi sayılan, Türkiye’nin de 2 Ekim 1995’de altına imza attığı ÇHS’nin kabul edilişinin 19. yılı dolarken dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde, çocuklar halen sözleşmenin yasak koyduğu sorunların altında ezilmeye devam ediyor. Çocuklar hâlâ cinsel istismar mağduru, hâlâ ağır koşullarda işçilik yapıyor, hâlâ köle tacirleri tarafından alınıp satılıyor, hâlâ savaşlarda katlediliyor.

Çocuklar evsiz barksız, parasız, aç ve silah altında

UNICEF verilerine göre 1 milyardan fazla çocuk yoksulluk koşullarında yaşıyor. 640 milyon çocuk yeterli barınma olanaklarından yoksun. 20 milyon çocuğun hiç evi yok ve 7 milyon çocuk mülteci olarak yaşıyor. 500 milyon çocuk temel sağlık hizmetlerinden yoksun. 400 milyon çocuğun temiz içme suyuna erişimi yok. 300 milyon çocuk televizyon, radyo ya da gazetelere erişemeden bilgi sahibi olmaya çalışıyor. Resmi kayıtlara göre dünya üzerinde resmi olarak 300 milyon, gayri resmi olarak ise daha fazla çocuk, işçi olarak çalıştırılıyor. Binlerce çocuk savaşlarda katlediliyor. Yapılan araştırmalara göre dünya üzerinde 18 yaş altında, 1 milyona yakın çocuk silâh altında ve yılda 300 binden fazla çocuk ise başta Afrika kıtası olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde asker olarak savaş cephelerinde hayatını kaybediyor. Bir o kadar çocuk ise köle tacirleri tarafından işçilik ya da fuhuş için alınıp satılıyor. Türkiye’nin de dahil olduğu yüzlerce ülkede çocuk pornografisi ve çocuk tacizleri oranında ciddi artışlar yaşanıyor.

Türkiye’de çocukların bayramı var ama…

Peki bu özel günde, tüm dünya çocuklarına bir bayram hediye etmekle övünen, nüfusunun 16 milyondan fazlasını çocukların oluşturduğu Türkiye’de durum ne? Yoksulluk ve istismar arasında sıkışan, her 10 çocuktan birinin çalıştığı, kız çocuklarının bir yandan eğitim hakkı için kampanyaların düzenlendiği, bir yandan da töre ve namus adı altında katledilmeye devam ettiği, gazete sayfalarında her gün birinin tecavüz haberini okumak zorunda kaldığımız ülkemizin durumuna birlikte göz atalım:

10 çocuktan biri “geçim derdinde”

Çocuk işçiliği, yoksulluk, hızlı nüfus artışı, dengesiz sanayileşme, sosyo-ekonomik farklılıklar, eğitim düzeyi ve hızlı göç gibi etmenler nedeniyle giderek büyüyen bir sorun. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 6 -18 yaş grubu içinde çalışan çocuk sayısı 1 milyonun üzerinde. Çalışan çocukların yüzde 62’sini erkekler, yüzde 38’ini ise kızlar oluşturuyor. Kayıtlı çalışan çocukların yüzde 58’i tarımda, yüzde 22’si sanayide, yüzde 10’u ticarette ve yüzde 10’u ise hizmet sektöründe yeralıyor. Tarım sektöründe işçi kullanımı en fazla Güneydoğu Anadolu bölgesinde uygulanıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre Güneydoğu’da 12-14 yaş arasında çalışan yaklaşık 90 bin çocuğun 80 bini tarım sektöründe. Çalışan çocuk sayısının en yüksek olduğu il ise Şanlıurfa.

Bu rakamların, Türkiye’deki kayıtlı çocuk iş gücünü gösteren bir veri olduğu ve kayıt altına alınmayan çocuk işçilerin sayısını da düşündüğümüzde karşımıza devasa bir kitle çıkıyor. Trafik ışıklarında minik elleriyle camları silen, sanayi tesislerinde eli yüzü yağ içinde koşturan ya da ellerinde kağıt mendiller ve tartılarla dolaşan çocukların sayısı belirlenebilmiş değil. Sokaktaki çocukların sayısının net olarak belirlenemediği ülkemizde konuyla ilgili en sorunlu iller İstanbul ve Diyarbakır.

Hâlâ, “Haydi kızlar okula” diyoruz

Birleşmiş Milletler’e göre 2015 yılına kadar ilk ve orta öğretimde toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirememe riski taşıyan 12 ülkeden biri Türkiye. Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarıldığı Türkiye’de TÜİK verilerine göre erkek çocukların okula devam etme oranı yüzde 87 iken, bu oran kız çocuklarında yüzde 82 olarak belirleniyor. Kimi resmi açıklamalara göre 667 bin kız, 444 bin erkek çocuk okula gitmiyor. UNICEF ve Milli Eğitim Bakanlığının ortak olarak başlattığı “Haydi kızlar okula” kampanyası sayesinde 2003 – 2008 yılları arasında 225 bin kız, 100 bin erkek çocuğun ilköğretime devam etmesi sağlandı.

Eğitim-Sen’in araştırmasına göre dünyada 26 öğrenci olan sınıf ortalaması Türkiye’de 36. Ancak bu rakamların çok üzerinde öğrenci mevcudu bulunan okullar var. Türkiye’nin dünya ortalamasına göre 143 bin sınıf açığı bulunuyor. Mevsimlik tarım işçiliğinin yoğun olarak görüldüğü Şanlıurfa, Adıyaman, Adana, Batman, Diyarbakır ve Gaziantep’de 115 ilköğretim okulundaki toplam 243 bin 339 öğrencinin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan 23 bin 683’ü mevsimlik tarım işçiliği nedeniyle okullarını erken terk edip eğitimlerine geç başlıyor. Okulu terk etme süreleri ortalama 66 ve 45 gün görünmekle birlikte öğrencilerin bir kısmı bu sürelerin çok üstünde eğitim olanaklarını yitiriyor.

Suça itilmiş çocuk sayısı artıyor

2007 yılından itibaren bazı yeni çocuk mahkemelerinin açılması, SHÇEK’in suça sürüklenen çocuklara yönelik Koruma ve Rehabilitasyon Merkezleri açması bu yönde gösterilen çabalar konusunda gösterilen en önemli gelişmeler. Ankara Ticaret Odası’nın 2005 yılı raporuna göre 2000 yılında 88 bin olan çocuk sayısı sanık sayısı 2003 yılında 124 bine çıktı. 2005 Temmuz ayı itibariyle cezaevlerindeki her 100 suçlunun 3 nün çocuk olduğu saptandı. Ancak çeşitli ilgili kurumların, son yıllarda suça itilen çocuk sayısında artış olduğunu vurgulayan raporlarına karşın, çocuk suçları konusu çocuk adalet sistemi yerine halen ceza yasaları içerisinde düzenlenip ele alınıyor. Özellikle son dönemde yeniden alevlenen Kürt sorunu ekseninde yapılan kimi gösterilere katıldıkları tespit edilen çocuklara polise taş attıkları gerekçesiyle 23 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

Çocuğa şiddet seviliyor!

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesindeki Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şevki Sözen tarafından hazırlanan bir rapora göre son bir yıl içinde yapılan 230 başvuru arasında, “oynarken düştü”, ya da “zehirlendi” diye getirilen 51 çocuğun, aslında cinsel ve fiziksel istismara uğradığı ortaya çıktı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nca hazırlanan İşkence Atlası kitabında yer alan bilgiye göre de Türkiye’de 12 Eylül 1980 tarihinden bu yana 1 milyon kişinin işkence mağduru olduğu bu rakamın yüzde 10’unu çocuklar oluşturuyor. Yani Türkiye’de son 30 yıla yakın bir zaman diliminde 100 bin çocuğun işkenceye maruz kaldığı saptandı. Son olarak Güneydoğu’da yaşanan kimi sokak gösterilerinde yer aldıkları tespit edilen ve gözaltına alınan çocukların ya da kimi cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü olarak tutulan çocuklara psikolojik ve fiziksel işkence yapıldığı insan hakları örgütleri tarafından açıklanmıştı. Bunun yanısıra geçen haftalarda İngiliz kraliyet ailesi eski gelini Sarah Ferguson’un kılık değiştirerek girdiği iki rehabilitasyon merkezinde gizli kamera ile yaptığı çekimlerde çocukların devlet himayesi altına bile kötü muameleye maruz kaldığı ortaya çıktı.

Çocuklar aç açıkta

Türkiye’de her dört çocuktan biri yoksulluk sınırında yaşıyor. TÜİK verilerine göre 15 yaş altındaki çocukların yüzde 27’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 5 milyona yakın çocuğun yoksullukla boğuştuğunu ortaya koyan bu verinin yanı sıra yine Ankara Ticaret Odası’nın 2008 yılı raporundaki verilere göre Türkiye’de 5,5 milyon çocuk beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi insanı ihtiyaçlarından mahrum yaşamını sürdürüyor.

Çocuk gelinler ve “namus” kisvesi cinayetleri

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) “Türkiye’de Gençlik” adlı 2008 İnsani Gelişme Raporu’na göre Türkiye’de aileler çocuk yaşta evliliği engelleyen yasaların varlığına rağmen, özellikle kırsal bölgelerde, ergenlik çağındaki kız çocuklarını evlendirmeye devam etti. Rapor kırsal bölgelerde imam nikahının da bir evlilik bağı için yeterli görüldüğünü, ve pek çok evliliğin bu nedenle devlet nezdinde geçerliği olmadığını ortaya koydu. Raporda, çocuk yaşta evliliklerin genellikle aileler kız çocuklarının namusuna ve kendi erdemlerine halel geleceğinden korktukları için söz konusu olduğu belirtildi. Aynı raporda, yine aynı korkuların namus kisvesi altında işlenen cinayetlerin kökeninde de olduğunu, ergen, genç ve yetişkin kadınların özellikle kırsal bölgelerde bu tehditle karşı karşıya yaşadığı, her yıl yüzlerce kadının bu nedenle öldürüldüğü vurgulandı

Çocuklar her türlü istismarın mağduru

Çocuk pornografisi konusunda riskli ülkeler arasında sayılan Türkiye’de bu yıl, çocuklara yönelik cinsel istismar, taciz, tecavüz, pornografi ve fuhuşta çocukların kullanımı ile ilgili haberlerin sayısında ciddi artış gözlendi. Bunun yanı sıra içinde çocukların da yer aldığı haberlerde basın tarafından istismar edilen çocuklarla da sıkça karşılaşıldı. Çocuklar bu yıl yine en çok fiziksel şiddet, cinsel taciz gibi haberlerle gündeme geldi.Yasaların engellemesine karşın haberlerde yer alan çocuklar afişe edilip, damgalandı, özel hayatları gözler önüne serildi.

Devlet sorumluluğunu yerine getirmiyor

Çocuk hakları alanında çalışan 22 sivil toplum kuruluş Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasında yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini rapor haline getirdi. ÇHS’nin Uygulamasının İzlenmesi-Hükümet Dışı Kuruluşlar Raporu’nda yasal sorunlar, veri eksikliği, izleme-denetim boşlukları ve çocuklarla ilgili yeterli kaynak ayrılmamasının yanı sıra devletin bütünlüklü bir çocuk politikası olmadığı tespit edildi. 24 Ekim 2008’de Bilkent Üniversitesi’nde düzenlenen bir toplantıyla açıklanan raporda şu noktalara dikkat çekildi:

Türkiye’nin sözleşmeye eğitim, kendi dilini kullanma ve kültürünü geliştirme konularında koyduğu çekinceler hala duruyor.
Rapor, çocuk adalet sistemi konusunda gelişme olmasına rağmen Çocuk Koruma Kanunu’nda eksiklikler bulunuyor. Çocuk savcılığının 24 saat çalışmaması ihlallere neden oluyor. Suça itilmiş çocukların yargılama sistemi dışında bırakılarak toplumla bütünleşmesini sağlayacak mekanizmalar yok.
Kesin bilgi bulunmamakla birlikte, çocukların dörtte birinin nüfusa kaydının yapılmaması birçok hizmetten yararlanamamalarına sebep oluyor.
Sistematik ve tüm çocukları kapsayan verilerin bulunmaması da anlamlı politikaların oluşturulup uygulanmasının önünde engel.
Çocuklarla ilgili hak ihlallerini takip edecek bağımsız bir izleme mekanizması yok. Zararın doğrudan tazminine yönelik bir mekanizma olmaması da ihlallerin sürmesine neden oluyor.
Raporda ayrıca, devlet kurumlarınca oluşturulan planlarda çocuk odaklı bir bakış bulunmadığı, çocukların gözetilmediği de vurgulanıyor. Genel ve yerel bütçelerde çocuklara ayrılan kaynağı izlemenin de mümkün olmadığı belirtiliyor.
Raporda altı çizilen noktalardan biri de sivil toplum kuruluşlarının izleme/denetleme görevinin devlet kurumlarınca yeterince kavranmadığı, işbirliğinin sınırlı olduğu ve eleştirel yaklaşan STK’lerin dışlanması.