Devlet kapısında şahitli silikozis ispatı




Kot taşlama atölyelerinde çalışan, akciğerlerine dolan kum nedeniyle tedavisi olmayan slikozis hastalığına yakalanan işçilerin haklı mücadelesi bir yıla yakın bir süredir devam ediyor. Merdiven altı atölyelerde, havalandırması bile olmayan küçücük odalarda, gerekli maskeleri olmadan, eskimiş görüntüsü vermek için basınçlı kumla çalışan kot taşlama işçileri, yakalandıkları hastalık nedeniyle çalışma hayatına son vermek zorunda kalıyor. Çoğu sigortasız ve çalıştığı taşeron şirketler kapanmış olan işçiler bir yıla yakın süredir kendilerinin meslek hastalığına yakalandığının kabul edilmesini ve emekli edilerek, hayatlarının son dönemlerinde devletten maaş alabilmeyi umuyordu. Mücadeleleri geçtiğimiz Nisan ayında sonuç verdi gibi görünse de önlerinde hâlâ büyük zorluklar, aşılamaz bürokratik işkenceler var.

40 ölümden sonra gelen yasaklama

4 Nisan’da Sağlık Bakanlığı’ndan gelen bir açıklamayla her türlü kot giysi ve kumaşlarda uygulanan püskürtme işleminde kum, silis veya silika kristalleri içeren herhangi bir maddenin kullanılmasını yasakladı. 5 bin slikozis hastası ve bu hastalıkla gelen 40 ölümden sonra kot taşlamayı yasaklayan Sağlık Bakanlığı, sosyal güvencesi ya da yeşil kartı olmayan slikozis hastalarının da tedavilerinde her türlü yardımın yapılacağını açıkladı. Bunun yanı sıra Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Bir işyerinde slikozise uğramış bir vatandaşımız, mutlaka hukukun kapısında olmalıdır” diyerek, işçileri hukuk mücadelesine davet etti. Ancak o işçiler zaten bir senedir bu hukuk mücadelesini, seslerini duyurabildikleri her yerde veriyor, onlardan çalınmış sağlıklarını, yeri doldurulamayacak olsa da emeklilikle, çocuklarına kalacak bir maaşla telafi etmeye çalışıyordu.

Slikozis mağdurlarına “anında emeklilik”

Sağlık Bakanlığı’nın bu açıklamasından tam 4 gün sonra 8 Nisan’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan gelen bir açıklama ise yüreklere biraz daha su serpti. Yapılan açıklamayla, sigortalı slikozis hastalarının, bu hastalığa kot taşlama esnasında yakalandığının hastanelerde yapılacak tespiti halinde iş gücü kaybının karşılanacağı, sigorta süresi ya da prim ödeme gün sayısına bakılmaksızın mağdurların emeklilik hakkı kazanacağı bildirildi. Aynı zamanda sigortası olmayan işçilerin Sosyal Güvenlik Kurumu elemanlarına meslek hastalığı tespiti için aynı işyerinde sigortalı bir işçiye şahitlik yaptırmalarının yeterli olacağı açıklandı. Aynı açıklamada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik bir noktaya daha “gururla” değindi. Çelik, kot taşlama atölyelerine yaptıkları teftişlerde çoğu atölyenin zaten kapatılmış olduğunu, geri kalanların da bazılarının kapatıldığını söyledi.

“Ya çaycıysan?”

İşte bu noktadan sonra devlet kapısından eli boş döneceğini umut eden mağdurlar girdikleri her odada ayrı bir zorlukla karşılaşmaya başladı. İşçiler Meslek Hastalıkları Hastanesinden “slikozis meslek hastalığıdır” teyitli rapor almasına rağmen Bakanlık, durumu onaylayabilmek için çalışır halde kumlama tezgahı arıyor. Ancak gelin görün ki Bakan Çelik’in kapattığından “gururla” bahsettiği atölyeler, Bakanlıktan onay alabilmek için gerekli oluveriyor. Yani, Sağlık Bakanlığı’nın da onayıyla sağlıksız olduğu için yasaklanan bir mesleğin, işçilere maaş bağlanabilmesi için sürdürülüyor olması gerekiyor. Çalışır halde kumlama tezgahı bulamayan müfettişler, meslek hastalığı tespitine olumsuz raporu vermekten geri kalmıyor. Kot taşlama eski işçisi ve Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi üyesi Abdülhalim Demir, müfettişlerin bakış açısını şöyle anlatıyor: “Müfettişler çalışır halde kumlama atölyesi bulamadıklarında ve bizim o atölyelerde kot taşladığımızı kanıtlayamadıklarına gözlerimizin içine bakarak, ‘Evet, sen orada sigortalısın ama ne malum orada kumlamada çalıştığın, ya çaycılık yapmışsan?’ diyorlar. Sanki bu hastalık normal bir hastalık ve normal koşullarda oluyormuş gibi…”

Sigorta yapmayan atölyeden sigortalı şahit aranıyor!

Bakanlığın açıklamasında geçen sigortasız işçiler için sigortalı şahit gerekliliği ise ayrı bir muamma. Çünkü kot taşlama atölyelerinin neredeyse tamamında işçiler sigortasız çalıştırılıyor. Dolayısıyla atölyeler çoktan kapanmış, atölye sahipleri kayıplara karışmışken, bu işçiler hastalıklarını ancak askerde çürüğe çıkarıldıklarına öğrenmişken, oksijen tüpüne bağımlı yaşamak zorunda kalmışken bir de hiç sigortlalı işçi çalıştırmamış olan bir işyerinden sigortalı şahit getirme zorunluluğu isyan ettiriyor: “Geri kalan 3-5 yıllık ömrümüzü bir nebze de olsa huzur içinde geçirmemizi sağlayacaklarına mahkeme kapılarında süründürüyorlar, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar.”

İş gücü kaybı: Bir varmış, bir yokmuş…

Sigortasız işçilerden sigortalı şahitler yaratamayacağını anlayan işçiler bu defa 166 TL’lik özürlü maaşı alabilmek için hastane yollarına düşüyor. Ancak burada da engeller duvar gibi dikiliyor karşılarına. 2008 Ekim ayında slikozis hastaları için yayınlanan bir genelgeyle akciğerdeki slikozis oranına göre iş gücü kaybı oranı belirleneceği duyuruldu. Ancak Demir ve arkadaşları pnömokonyos tablosuna göre yüzde 50 çıkan iş gücü kaybının sadece Meslek Hastalıkları Hastanesinde geçerli olduğunu, devlet hastanelerinin 2006 yönetmeliğini kullandığını öğreniyor. Böylece, özürlü maaşı için başvurmaları gereken devlet hastanelerinde, aslında yüzde 50 olan iş gücü kaybı bir anda yüzde 0’a iniyor. Çünkü devlet hastaneleri özürlülük tespiti için üfleme testini kullanıyor. Yani, bu ülkede bir hasta hem “yarı yarıya çalışamaz durumda”, hem de “çalışmasını engelleyen bir sorun yoktur” raporunu aynı anda alabiliyor.

“Yaptıkları terapi yöntemiyse, gayet başarılı!”

Görüldüğü gibi, tedavisi olmayan bu hastalığa, kotlar modaya daha uygun olsun diye yakalanan bu işçiler hastalıklarının meslek hastalığı olduğunu bir türlü kabul ettiremiyor. Sadece maden, cam ve kumlama işlerinde çalışanların yakalanabileceği bu hastalığı Bakanlıklar bir türlü içine sindiremiyor. Belki almakta çok geciktikleri önlemlerden dolayı kendilerini sorumlu hissetmek istemiyorlar, belki de Demir’in tabiriyle “leyleğin yuvadan atılmış yavruları” yuvaya geri almaktan korkuyorlar. Bunlar benim öngörülerim, ama Demir’inki çok daha vahim: “Eğer Bakanlıkların bu yaptığı bir terapi yöntemiyse, eğer ‘bu insanlar zaten birer birer ölüyor biz onları çıkmazda bırakalım ki genç yaşlarda öleceklerine üzülmesinler’ deniliyorsa, doğrusu bunda başarılı oluyorlar, çünkü intihara teşebbüs eden arkadaşlarımız dahi oldu.”

“Devlet kapısında şahitli silikozis ispatı” üzerine bir yorum

  1. bende yüzde üç vardı itiraz ettim yüzde sıfıra düşürdüler adalettmi bu

Yorumlar kapalı.