Devlet Su İşleri (DSİ) 25. Bölge Müdürü Dr. Şahin Durukan, Havran Barajı havzasında akıbeti belli olmayan yarasalar hakkında bugün şu açıklamayı yaptı:
“(…) 3 milyon lira harcayarak yeni mağara yaptık… Bilim adamlarının rehberliğinde yarasaları taşıdık. Bu taşıma sırasında tek bir yarasa bile ölmedi. Mağaraların içinde çalışırken, düşmeler, yaralanmalar yüzünden ben de dâhil olmak üzere hayati tehlikeler atlattık. Bazıları da hâlâ baraj çevresindeki zeytin ağaçlarının kovuklarında yaşamlarını sürdürüyor… Çevrecilerin yaptıkları açıklamalar doğru değil. Bilirkişi heyeti oluştu… Çevrecilerin amaçları, bağırıp çağırarak bilirkişi heyetinin raporunu etkilemek. Bu raporun açıklanmasının ardından bu kişiler hakkında dava açacağız.” (Havran’da ‘yarasa’ tartışması kızıştı)
DSİ Bölge Müdürü bu açıklamayı, “çevrecilerin”, “20 Bin Yarasayı Katleden İlk Çevre Bakanı: Veysel Eroğlu” başlıklı duyurusu nedeniyle yaptı.
Havran’da neler olmuştu?
DSİ, 1995 yılında Havran’da sulama amaçlı barajın inşasına başladı. Ekim 2008’de tamamlanan bu baraja 72 milyon TL harcandı. Ancak bölge milletvekillerinin ve siyasilerin seçim propagandalarında sıklıkla gündeme getirdiği baraj bir türlü faaliyete geçirilemedi: Açılışa engel, baraj havzasında bulunan ve Türkiye’nin ikinci büyük yarasa kolonisinin yaşadığı (15 bin ile 20 bin yarasadan bahsediliyor) İnboğazı Mağarası’ydı.
Avrupa Birliği Delegasyonu’nun konuyu gündeme getirilmesiyle barajın, yarasalara rağmen açılmasının mümkün olmadığı anlaşıldı. DSİ, sular altında kalacak İnboğazı yerine yapay bir mağara inşa etti. Proje danışmanı, Türkiye’nin az sayıdaki yarasa uzmanından Kırıkkale Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Albayrak’tı. Fakat Albayrak, yarasaların yaşamına uygun olmadığı gerekçesiyle inşa edilen mağarayı onaylamadı ve projeden çekildi.
Birçok bilim adamının ikazına rağmen DSİ, Ekim 2009’un son günlerinde İnboğazı Mağarası’nı tahliye etti. Bilim adamlarına göre bu çok yanlış bir zamanlamaydı. Kış uykusuna hazırlanan koloninin, yeni bir habitat bulması neredeyse imkânsızdı. Kayıplar yaşanması kaçınılmazdı. Üstelik mağaradan kovulan hayvanları takip edebilmek için bir işaretleme (halkalama) çalışması da yapılmamıştı. Ama yarasa kolonisi ses ve ışık kullanarak İnboğazı’ndan çıkarıldı ve mağaranın ağzı yarasaların geri dönemeyeceği şekilde kapatıldı.
“Kozmik mağara”ya giriş
İşte o tarihten itibaren yarasalar sırra kadem bastı. DSİ, yarasaların akıbetini merak eden bilim adamlarının yapay mağaraya girişine izin vermedi. Havran’a gidip, mağaranın kapısından dönenler içerisinde içerisinde HaberVs muhabirleri de yer alıyordu. Yapay mağara, Atlas Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek’in isimlendirmesiyle bir “kozmik mağara”ya dönüştü.
Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği (GÜMÇED), bölge ekonomisi için hayati önem taşıyan yarasaların peşine düştü ve yapay mağaranın bilim adamlarının incelemesine açılması için 30 Aralık 2009’da Havran Asliye Sulh Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme başvuruyu dikkate aldı. Dört kişilik bilirkişi heyeti, delil toplama amacıyla 19 Ocak’ta mağarada incelemede bulundu.
Bilirkişi heyeti, yapay mağarada bir tek yarasa bile göremedi.
Yapay mağara neden “yapay”?
HaberVs’de, 5 Kasım 2009’da yayımladığımız haberin sonunda “Bölgeden gelen son haberler, yarasaların bir bölümünün gerçekten de yeni mağaraya yöneldiği yönünde” olduğunu söylemiştik. Bu haberler, o tarihte mağaraya tek girme şansı olan DSİ tarafından verilmekteydi. 10 bin kadar yarasanın yeni mağaraya yöneldiği dile getiriliyordu. 2,5 ay sonra bugün, DSİ tarafından yönetilen bu “haber” yönetimi geçersiz kalmış görünüyor. Çünkü HaberVs’nin ulaştığı bilgiler, Doğa Derneği’nin açıklamalarını yalanlamıyor.
Buna göre yapay mağara, yarasa kolonisine habitat oluşturabilecek şartların hiçbirini sağlamıyor. DSİ, özel cihazlarla mağaradaki gerekli nem ve sıcaklık oranının sağlandığını iddia ediyordu. Ancak gerek nem oranı ve gerek sıcaklık, yarasaların kovulduğu İnboğazı Mağarası'ndan çok daha düşük.
Yine DSİ’nin iddiasına göre yeni mağara, yapı olarak eski mağaraya benzer şekilde “imal edilmişti.” Ancak İnboğazı Mağarası’nın en alçak ve en yüksek noktaları arasındaki 30-40 metrelik kot farkı, yeni mağarada tutturulamadı. Yeni mağara sadece 2-3 metrelik kot farkına sahip.
Bilirkişi heyetinin Havran bölgesinde ulaşabildiği yarasa sayısı 7 (yedi)! Bu yarasalar da, yapay mağaraya yaklaşık bir kilometrelik mesafede bir mağarada bulunuyor.
DSİ’ye sorular
Yarasalar hayatta olsa bile, bunu nasıl başardıkları ve nerede oldukları bilinmiyor. Yarasaların sağlıklı olduğunu göstermek, onları zorla tahliye eden DSİ’nin sorumluluğunda. Fakat buna dair en ufak ve somut bir veri yok.
Gelelim DSİ Bölge Müdürü’nün bugünkü açıklamasına. Hatalar serisinin bu son halkası da, tıpkı diğerleri gibi cevap verilmesi gereken sorular barındırıyor:
1) Şahin Durukan “Bilim adamlarının rehberliğinde yarasaları taşıdık” diyor.
Proje danışmanı Prof. Dr. İrfan Albayrak, yeni mağaranın yarasalar için uygun olmadığı gerekçesiyle projeden çekildiğini açıklamış ve yarasaların taşınmasını uygun bulmamıştı. Bu durumda hangi bilim adamları DSİ yetkililerine rehberlik etti?
Yarasaların tahliye kararını, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Öztürk aldığına göre, bahsedilen uzman o mu?
2) Şahin Durukan “[yarasaların] bazıları da hâlâ baraj çevresindeki zeytin ağaçlarının kovuklarında yaşamlarını sürdürüyor” diyor.
Bu konuda herhangi bir veri var mı? Bu çok önemli çünkü, 1830’lardan beri Türkiye’de yerli ve yabancı bilim adamlarının yaptığı çalışmalarda ağaç kovuğunda yaşayan yarasa kaydı yok denecek kadar az, belki 10’un altında. (Şahin Durukan bu “yeni” kaydı ortaya çıkarırsa, bilim dünyasına da katkıda bulunmuş olacak.) Ayrıca ağaçta yaşayan yarasalar genellikle, mağarada yaşamayan “soliter” yani yalnız yaşayan türler.
3) Diyelim ki yarasaların bir bölümü gerçekten de yaşıyor. Peki bu yarasalar nerede? Mağaraya 3 milyon TL harcandığını söylüyor. Böyle bir bütçe varken ve bilim adamları ısrarla talep etmesine rağmen neden yarasaların bir bölümüne verici takılmadı? Ya da neden halkalama yapılmadı? Bu sayede yarasaların varlığı belgelenebilirdi.
4) Bölge müdürü, yeni mağara için “50-100 yılda doğal hale gelir” dedi mi? Böyle önemli bir kurumun bürokratı bir mağaranın binlerce hatta belki de milyonlarca yılda oluştuğunu bilmiyor mu?
“Bilim adamı” bürokratlar
DSİ'nin bu soruları yanıtlaması gerekiyor. Ancak uzman görüşleri DSİ’nin bu işi hafife aldığını, siyasilerin baskısına dayanamayan bürokratların inisiyatif kullanarak, bilim adamlarının sahasına girdiğini gösteriyor. Umarız bu kararların bedelini Havran’daki yarasalar ve bölge ekonomisinin belkemiği zeytinlikler ödemez.
5 Kasım tarihli haberimizde “Yarasalara Sulukule da modeli” başlığını kullanmıştık. Havran’daki mağaralarından kovulan yarasalar, Sulukule’de evlerinden olan, İstanbul dışına gönderilen vatandaşların durumunu çağrıştırıyordu. Sulukule’den gönderilen vatandaşlar, kendileri için inşa edilen “yapay” konutlara dayanamadı. Birkaç aile dışında yine, bin yıldır yaşadıkları Sulukule çevresine döndüler.
Kötü bir tesadüfle yarasalar da yapay yaşamı benimseyemedi. Ama onların dönme şansı yok. Binyıllardır yaşadıkları mağaranın ağzı mühürlü. Ve baraj suları onu yutmak üzere yükseliyor.