Dilin, uyruğun ve dinin 'önemi'




 “Ve 23 Nisan 2003’te, Yeşil Hat açıldığında kaç kişi gitti, biliyor musunuz?” diye soruyor: “Yine oradaydım, o insanlarla konuştum. Ledra kapısından müzeye ve hastaneye kadar kuyruklar vardı… Onlara sordum: ‘Geçmek, vatanınızı görmek için kaç saattir bekliyorsunuz burada?” diye. ‘Dokuz saattir’ dediler. ‘Değer mi dokuz saate?’ diye sordum. ‘Otuz yıl bekledim, gitmek için dokuz saat daha bekleyebilirim!’ Birçok insan evlerini görmek için, köylerine koştu. Başkaları evlerini onarmış ve yerleşmişti.” (İki Kere Yabancı sergisinden)

Türkiye okurları Gazeteci Yazar Bruce Clark’ı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan 2008’de çıkan İki Kere Yabancı: Kitlesel İnsan İhracı Modern Türkiye’yi ve Yunanistan’ı Nasıl Biçimlendirdi? adlı kitabıyla tanıyor.

Clark bu kitabında, 30 Ocak 1923’te imzalanan Yunan ve Türk Halklarının Mübalesine İlişkin Sözleşme gereği, “yanlış” bir dine mensup oldukları varsayımıyla göç etmek durumunda bırakılan iki halkın hikâyesini, onların gözünden aktarır. İlk halkla herhangi bir bağı olmamasına rağmen (Kuzey İrlanda doğumlu), Ege’nin her iki yakasında  gerçekleştirdiği çok sayıda görüşmeyle, her iki tarafa da eşit mesafede kalarak, Yunanistan ve Türkiye’nin geleceğini derinden etkileyen nüfus mübadelesinin hemen tüm olgularını gözler önüne serer.

The Economist’te dinler üzerine yazdığı yazılarla da tanınan Clark, geçtiğimiz günlerde, yaratıcısı olduğu “İki Kere Yabancı” multimedya sergisinin açılışı için İstanbul’daydı. 30 Nisan’a kadar Bilgi Üniversitesi Dolapdere yerleşkesinde devam edecek sergi, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla başlayan mübadele krizinden, Kıbrıs’ın bölünmesine uzanan dönemi yaşanların ağzından aktarıyor. “Hatıra Ağacı” adlı eser interaktif olması dolayısıyla en çok dikkat çeken yapıtlar arasında. Alanın tam ortasına kurulan ağaca ziyaretçiler kendi resimlerini, hikâyelerini, düşüncelerini asıyor.

Bruce Clark 1923’te Büyük Mübadele’den günümüze gelen süreci, HaberVesaire için değerlendirdi. 

Dilin, uyruğun ve dinin “önemi”

Clark ya da ailesi benzer bir olay yaşamamış ancak Clark göç hadisesini çok yakından takip etme şansı bulmuş bir gazeteci. Kendi hikâyesini ve şahit olduğu göç hareketini “Ben Kuzey İrlanda’dan geliyorum. Orada da ayrı topluluklar,  hâlâ oldukça farklı sosyal ve kültürel motifler var: Protestanlar ve Katolikler. Protestanlar daha içine kapanık. Katolikler Birleşik İrlanda fikrine daha yatkın. Dolayısıyla ben, birçok İngiliz’e göre bölünmüş bir toplumun sosyolojisini daha iyi biliyorum ve psikolojisini daha iyi anlıyorum. İrlanda’da biz küçük çapta bir göç yaşadık. Ülke, Kuzey ve Güney olarak ikiye bölündüğünde güneydeki Protestanlar kuzeye, kuzeydeki Katolikler güneye göç etti. Ancak bu göç zorunlu ya da güç kullanılarak gerçekleşmedi. Haliyle İrlanda’da yaşanan yumuşak bir göç hareketiydi ve dolayısıyla sonuçlarının zorunlu bir göçle aynı olması imkansız” sözleriyle açıklıyor.

Clark dönemin -özellikle zorunlu- göçlerine baktığında din ayrımcılığının önemli faktörlerden biri olduğunu ancak daha yakın tarihe göre büyük farklılıkların olduğunu söylüyor. Dünyanın ayrımcılık hareketleri konusunda Clark, “Son zamanlarda, farklı grupların arasında küçük bir bireysel din çılgınlığının baş gösterdiğini görüyoruz. Ancak çok küçük gruplar ve kitleleri etkilemiyorlar. Ki bu gerçekten de sürpriz oldu, birçok insanın böyle bir öngörüsü yoktu. Dünyada 1945’te ve Kuzey’de 1990’dan beri, bölgelerin birlik ruhuyla hareket ettiklerine ve adil bir şekilde anlaşmak mecburiyeti hissettikleri prensibine inanıyoruz. Tüm vatandaşlar dilin, uyruğun veya dinin önemsiz olduğunu düşünüyor. 1923’e geri dönersek, bu ilkeler insanlara bugün olduğu şekilde yansıtılmamış ve insanlar bu düşüncelere yönlendirilmemişti” tespitlerinde bulunuyor.

“Eski ülkede ölmektense yeni ülkede yaşamak”

Sebebi ne olursa olsun yaşanan mübadelenin failleriyle ilgili Clark, “Bazı insanlar ‘Terk etmek zorundaydık ancak eski ülkemizi hâlâ hatırlıyoruz’ diyor. Bazıları ‘Eski ülkede ölmektense yeni ülkede yaşamak daha iyi’ görüşünde. Tabii ki herkes yaşamayı tercih eder. Bu yüzden ne kadar üzülseler de mübadillerin çok büyük bir kısmı göç etmekten memnun görünüyordu. Ama tabii ki şansları olsaydı eski ülkede yaşayabilmeyi tercih ederlerdi” diyor.

Bugüne döndüğümüzde Clark, günümüzün göçlerine sebep olan en önemli faktörün ekonomi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Günümüzde bu konuda yaşanan olaylardan biri de devasa bir ekonomik göç. Bu göç yasal bir göç ve zor kullanılarak gerçekleşmiyor ancak zaman zaman zorla yapılan göçlere çok yaklaşıyor. Dünyanın en kötü taşınmasıdır bu. Yasal göçmenlerin kendi ülkelerine dönmesi ve buraya ekonomilerini transfer etmesi, örneğin bu ülkelerin diğerlerine yardım transferi yapmasını imkansızlaştırıyor. Devasa ekonomik göçlerin yarattığı olaylar bunlar. Ayrıca bazı politik sorunları da beraberinde getiriyor. Mesela birçok ev sahibi ülke, mülteci hareketlerine benzeyen bir hareketle gelen yeni yasal göçmenlere nasıl bir muamelede bulunacağı ikilemiyle karşı karşıya kalıyor. Günümüzün en ciddi olaylarından biri bu.”

“Bir gün, Ermenilere neler olduğu hakkında konuşmak…”

Clark, günümüz Türkiyesinin milliyetçilik hareketlerinin ve dünyadaki politikanın bu hareketlere etkisinin geleceğe nasıl yansıyacağı konusunda ise açıklama yapmıyor.

“Türklerin ve Rumların tarihteki belli acılı hikâyelerini konuşmak, İzmir yanarken neler olduğu konusunu tartışmak bugün çok daha kolay. Ve şunu söylemeliyim ki, ulaştığımız nokta bir gün Ermeniler’e neler olduğu hakkında konuşmanın da kolay olacağını gösteriyor. Ama o gün bugün değil” diyor ve Türkiye’de yaşayan farklı etnisitelerin akıbeti konusunda öngörüde bulunacak kişinin kendisi olmadığını sözlerine ekliyor.

“Dilin, uyruğun ve dinin 'önemi'” üzerine bir yorum

  1. Siz insanlara "kırkyıl" bunu söylerseniz doğruluğuna sizde inanırsunuz.Onun için ölümüne paranın olduğu ülkelere akın ediyorlar.Sefil sistemini sürdürmek için bunun gibi sözcüler yetiştriyorsunuz.Tek bir aidiyet vardır."İNSANLIK"

Yorumlar kapalı.