İstiklal Caddesi’nde yürüyordum bir arkadaşla karşılaştım. Bu yazı için isminin önemi yok ama Ergenekon soruşturmalarının doğru olduğuna körü körüne inanan liberal cenahtandır. Müstehzi bir ifadeyle bana bakıp, “Ya sen Ergenekon hakkında tuğla gibi kitap yazdın. Bu Balyoz soruşturması hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu. Hadi bakalım gel de yanıt ver. Önce, “Kitap yazdığıma bakma benim de kafam karışık” diye savuşturmaya çalıştım. Arkadaşım ikna olmadı:
“Olur mu canım kafa karışacak ne var? Bu ülkede asker, iktidarını yitirdiğini düşündüğü her zaman darbe yapmıştır. Bu planlar da doğru değil mi sence?”
“Geçmişteki sabıkalarına bakarak, askerin her daim darbe planları peşinde olduğu konusunda kesinlikle haklısın. Bize gösterilen Balyoz belgeleri de darbe planları içeriyor ama doğruluğu hakkında kuşkulu olduğum yanları var.”
“Televizyonları izlemiyor, gazeteleri okumuyor musun? Kuşkulanacak ne var ki?”
“Elbette izliyorum, okuyorum ama tek bilgi kaynağım da medya değil. İnternetten yayın yapan bazı siteler var. Ergenekon’a taraf ve karşıt olan kitaplar var. Sedat Ergin iki tarafa da eşit mesafede duran yazılar kaleme alıyor. Bir de Çetin Doğan’ın kızı ve damadının kitabını okudum. Zaten hepsini birden okumadan doğruya ulaşmak zor.”
“Boşver onları. Zaten Ergenekon’un aleyhinde yazanların kendileri de Ergenekoncu.”
“Ama en önemli kaynağım bizatihi soruşturma dosyalarının kendisi. İddianemeler ve ek dedil klasörleri.”
“Onları niye okumakla vakit kaybediyorsun. Hem çok karışık hem de gazete ve televizyonlar zaten öğrenmemiz gerekenleri bize özetliyorlar.”
“Peki sen nereden öğreniyorsun bu bilgileri?”
“Gazetelerden ve yazarlardan elbette. Özellikle Taraf, Zaman, Yeni Şafak, Star, Bugün, Sabah ve hatta Akit bile bu konuda çok iyi haberler yapıyorlar. Sonra bu ve başka bazı gazetelerde yazan kimi güçlü kalemler çok iyi yazılar kaleme alıyorlar. Televizyonda da tartışma programlarında da anlatıyorlar hem bildiklerini.”
“Peki sence yazılan ve anlatılanların hepsi doğru mu? Ben Ergenekon ve türevi soruşturmalarda doğru olanlar kadar doğru olduğuna inanmamız istenen bir takım eklemeler yapıldığı kanaatindeyim. Evet bu ülkede kanlı ve kirli bir derin devlet geleneği var. Kâh Susurluk, kâh Şemdinli, kâh kontrgerilla diye anıldı. Şimdi de Ergenekon deniliyor. Ama bu soruşturmalar özellikle senin bilgilendiğin medya tarafından bize anlatılıp inanmamız istenen gibi derin devleti soruşturmaya yönelik değil. Eğer Türkiye’de derin devleti ve faaliyetlerini soruşturma konusu yapılacaksa, Hrant Dink suikastında tetiği çeken, silahı veren, mermileri ve parayı sağlayanlar yargılanıyor. Hatta onların içinde MİT, JİTEM ve polisle çalışanlar da ortaya çıktı. Sonra Susurluktan yargılanan Mehmet Ağar’dan o dönemin başbakanına, OHAL dönemi komutanlarına ve kimi valilerine dek bir çok karanlık isim hala burada. Buyursunlar araştırsınlar. Hrant’ın gerçek katilleri ve kısaca söylediğimi bu isimler yargı önüne çıkarılırsa Ergenekon’un derin devlet soruşturması olduğuna inanırım.”
“Veli Küçük tutuklu biliyorsun değil mi?”
Biliyorum elbette. Peki Veli Küçük, Hrant Dink’in öldürülmesinden ya da görev yaptığı dönemde İzmit-Adapazarı-Sapanca bölgesinde işlenen faili meçhul cinayetlerden mi yargılanıyor? Susurluk sürecinde Yeşil denilen katille ilişkileri mi yoksa JİTEM’de faaliyet yürütürken yaşananlardan mı sorgulandı?”
“Ama Cemal Temizöz ve Arif Doğan’ı unutuyorsun galiba.”
“Cemal Temizöz Kayseri Alay Komutanı iken, sahte belge üreten ve kışlada Gülen cemaati örgütlenmesi yapmaya çalışan 2 askeri tutuklatıp bu örgütlenme ile ilgili soruşturma açmasaydı sence tutuklanır mıydı? Tutuklanmasına neden olan olaylar yaşandığında bir yüzbaşı olarak sadece Temizöz mü sorumlu tutulmalı? Arif Doğan gözaltına alındığında kendisinden 8 çuval JİTEM belgesi ele geçirilmişti.”
“Evet o da kitap yazdı zaten.”
“Yazdı. Hem çok fazla da konuşuyor. Ama hiç bir şey söylemiyor. Ergenekon’un ikinci iddianamesinde Doğan’dan ele geçirilen belgelerde PKK’lı kılığına girip köylüleri kaçırmaktan, yine PKK’lı kılığında bombalama ve saldırılar düzenleyip, Hizbullah’la üst düzeyde ilişki kurmaya kadar pek çok suça ilişkin resmi yazışmalar vardı. Ne oldu biliyor musun? Genelkurmay devletin ali çıkarları için sakıncalı bulduğu için bu belgeler sansürlendi. Peki bu konuda savcılık neden soruşturma açmıyor ya da açtıysa sonucu ne oldu diye başta okuduğun gazete ve yazarlar olmak üzere neden kimse sormuyor?”
“Sen de çok şey istiyorsun. Hele şu darbecilerin hepsi bir temizlensin ondan sonra olur herhalde. Medyada da soruşturmanın önünü kesmek için ciddi bir direniş var. Bak en yakın örnek Soner Yalçın. O da Ergenekoncuydu neyse ki gözaltına alındı.”
“Soner Yalçın’ı bitim kadar sevmem. Yaptığı yayıncılık da kafatasçı ve tıpkı senin bilgilendiğin kaynaklar gibi kafa karıştırmaya çalışıyor. Peki bunlar tutuklanması için yeterli neden mi? Sevdiğin yazarlar televizyona çıkıp Amerika’yı yeniden keşfediyormuş gibi, “Ergenekon sanığı Yalçın Küçük’le ilişkisi ortaya çıktı” diye konuşuyor. 4 yıl önce başlayan bir soruşturmada ne oldu da ilişkisi ortaya çıktı merak içindeyim. Medyada direniş olduğu filan da yok. Zaten yapabilecek bir yayın organı da yok. Aydın Doğan’ın bile vergi cezalarıyla susturulabildiği bir ülke burası.”
“Sen AKP karşıtı olduğun için bunları söylüyorsun. Senin için ‘Solcu ama Kemalist’ diyenler yanılmış bence sen de Ergenekoncu olmuşsun.”
Bu diyaloglar, malum arkadaşla aramızda geçen son konuşmalardı. Bir daha selam alıp vermeyeceğiz galiba. Yahu ben Ergenekon’a iyi ya da kötü demek zorunda mıyım? Hem iyi bir şey yapıldığında bunun hakkını veriyorum ama yanlış giden bir şey varsa bunu söylemek de hakkım değil mi? Sinirimden çatlayacağım şimdi. Dudaklarımı kemirerek yürürken, “Ne bu sinir?” diyen bir başka arkadaşla karşılaştım. Tıpkı biraz önceki liberal gibi bu da üniversitede öğrenci derneğinde birlikteyken sosyalizm hayalleri kurarken şimdi kökten laik bir Kemalist oldu. Gel de çık işin içinden. Şimdi buna da dert anlatmak zorunda mı kalacağım? Bu da Ergenekon’un yalan olduğuna körü körüne inanıyor. Al birini vur ötekine. Hal hatır bile sormadan, “Şimdi de Soner Yalçın’ı gözaltına aldılar. Hepimizi içeri atacak bu şeriatçılar” dedi. “Şeriatçılıktan AKP’yi mi kastediyorsun?” dedim. Onayladı. “AKP, sermayenin çıkarlarının gözeten tipik neoliberal bir parti. Şeriat meriat getirmez korkma. Zaten böyle bir niyetleri olmadığı da ortada” dedim. Demez olaydım. Niye mi buyrun:
“O zaman Ergenekon diyerek neden silahlı kuvvetlerimizi hedef alıyorlar? Şeriatın önündeki tek engelin ordu olduğunu biliyorlar.”
“Sence ordu içinde ve Ergenekon’un şüphelileri arasında darbe heveslisi olanlar, planlayanlar ya da suça bulaşmış olanlar yok mu? Evet bazılarıyla ilgili ciddi kuşkular var. Haklısın ama herkes mi masum?”
“Elbette öyle. Laik kimlikleriyle bilinen,şeriat karşıtlarının hepsinin Ergenekon sanığı olması tesadüf mü? Bu AKP şeriat istiyor. Gazetelerin, yazarların hepsi olmasa da bunu yazanlar var, okumuyor musun?”
“Sen nereden okuyorsun bunları?”
“Aslında çok fazla da yok yazabilen ama Cumhuriyet, Aydınlık, Sözcü okuyorum. Ulusal Kanal izliyorum. Bazı yazarlar var bir de Soner Yalçın’ın odatv.com sitesini takip ediyordum ama onun başına geleni de biliyorsun.”
“Biliyorum. Gözaltısının da haksız olduğunu, sadece muhalif olduğu için başına bunların geldiğini düşünüyorum. Ya da en azından Ergenekoncu olduğuna ilişkin kuvvetli deliller gösterilene dek buna inanmayacağım. Yalçın ve sahibi olduğu internet sitesi muhalif olabilir itirazım yok. Ama neyi nasıl yazdığı da önemli öyle değil mi?”
“Nasıl yazdığını düşünüyorsun ki?”
“Her şeyden önce tıpkı Ergenekon’un doğru olduğuna inanmamızı isteyenler gibi o da yanlış olduğuna inanmamıza çalışıyor. Yandaş diye anılan medyadakiler gibi doğru olup olmadığını bilmeden ellerine gelen her bilgiyi haber diye sunuyorlar. İşin daha da kötüsü bunu yaparken de çok ırkçı bir dille kaleme alınıyor yazılar. Kafatasçılar. Zaten Ergenekon’a ve AKP’ye muhalefet edenler bilgiyle değil hamasetle yapıyorlar bunu. Tıpkı savunanların yaptığı gibi.
“Senin için AKP’li diyorlardı ama az söylemişler. Sen Fethullahçı da olmuşsun.”
Bu satırlar elbette ki kurguydu. Ama gün geçmiyor ki benzer diyaloglar yaşanmasın. Çünkü biliyorsunuz son 4 yılın değişmez gündemi elbette ki Ergenekon. Balyoz, Islak İmza, Erzincan Kafes Eylem Planı gibi adlarla anılan soruşturma ve davalar kafanızı karıştırmasın. Bunların hepsi birden Ergenekon diye anılıyor ve öyle. Ha bir de Devrimci Karargah var. Ülkücü ve işkenceci geçmişi bilinen polis müdürü Hanefi Avcı’nın da, sol sosyalist bir örgüte yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle sanıkları arasında olduğu soruşturmadan bahsediyorum. Bir de bunlardan ayrı tutabileceğimiz bir dava daha var elbette: KCK. Evet ayrı ama bir yanıyla da ortak. Çünkü KCK’de Ergenekon ve Devrimci Karargah’la birlikte ağzı açık tutulan torba soruşturmalardan biri. AKP’ye ve malum cemaate muhalefet eden herkes her an bu torbanın içinde yerini alabilir. İşin kötüsü Ergenekon’un yanında ya da karşıtında saf tutanlardan her biri kendileri gibi düyünmemizi istiyodr. Yoksa vay halinize. Ya Ergenekoncu, en hafifinden statüko yanlısı bir Kemalist ya da AKP’ci ya da Fethullahçı damgası yiyebilirsiniz. Yukarıdaki hayali konuşmaların satır aralarında da vurgulamaya çalıştığım gibi Ergenekon soruşturmaları ne savunucuları gibi körü körüne derin devletin sorgulandığına inanmamız istenen bir olgu ne de karşıtlarının yaptığı gibi sulandırılacak bir mevzu. Ama hal ve gidiş böyle devam ederse, Fetyyip suresinde de dediği gibi, “Bir gün her muhalif Ergenekon’u tadacak”.