Erkeklerin son modası: Mutfak!




Ataerkil bir toplumda yaşamanın verdiği bir içgüdü olsa gerek, “mutfak” denilince insanın aklına ilk “kadın” geliyor. Herkesin annesi harika yemek yapar, anne yemeği başkadır. Fakat son birkaç yılda mutfakta roller değişmeye başladı ve erkekler arasında aşçılık, moda oldu. “Bazı romantik filmlerde esas oğlanın aşçı olmasından mı?”, “Kadının kalbinden geçen yol, artık midesinden geçtiğinden mi?”, yoksa “Yemek işinde ciddi para olduğundan mı?” bilinmez, ama erkeklerin yemeğe olan ilgisi gün geçtikçe artıyor. Üniversitede, mutfakla hiç ilgisi olmayan bölümlerde öğrenim gören kimi erkek, mezun olduktan sonra soluğu yemek okullarının kapısında alıyor. Bu ilgi gerek amatör, gerekse profesyonel aşçılık kurslarına olan talepten de açıkça görülüyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uygulamalı Mutfak Eğitimi Sertifika Programı sorumlusu Elif Kars, kurs katılımcılarını üçte birinin erkek olduğunu belirterek bunun hiç de azımsanamayacak bir oran olduğunu vurguluyor. Çünkü gündüz gerçekleştirilen eğitim 6 ay boyunca işi gücü bırakıp bu işe zaman ayırmayı gerektiriyor ve maliyeti de oldukça fazla. Mutfak Sanatları Akademisi’nden verilen bilgiye göre de “pastacılık” branşı hariç her türlü mutfak eğitiminde erkek katılımcıların sayısı kadınlardan daha yüksek.

Özgür Önol (28), Koray Karahan (26) ve Alican Gürbüz (25) bunlardan sadece birkaçı. Alican Gürbüz ve Özgür Önol, üniversitenin iktisat, Koray Karahan da turizm işletmeciliği bölümünden mezun. Fakat üçünün de okuduğu alanda çalışmak gibi bir niyeti yok. Aslında, üniversite yıllarında ufak tefek yemek denemeleri yapmalarına rağmen, aşçı olmak gibi bir çabanın içine girmemişler. Fakat mezun olduktan sonra yemek yaparken aslında ne kadar mutlu olduklarını fark ederek mutfağın büyüsüne kapılmışlar…

Özgür Önol’un mutfağa girişi çocukluk yıllarına dayanıyor. Küçük yaşlardan beri basketbol oynayan Önol, yaz aylarını ailesinden ayrı geçirdiği için kendi kendine yemek yapmaya başlıyor. Üniversitede okurken bankada staj yapıyor ve bankacılığın ona göre bir iş olmadığını anlıyor. Restoran açmayı planlarken, kendini Ankara’da bir restoranda suşi yaparken buluyor ve mezun olur olmaz, ailesinin de onayını alarak profesyonel anlamda yemek yapmak için Fransa’ya gidiyor. Paris’te bulunan Le Cordon Blué isimli yemek okulunda bir yıl eğitim aldıktan sonra üç ay staj yapan Önol, Türkiye’ye dönüyor ve kısa sürede Beymen Bej Restoran’ın şefi oluyor.

Koray Karahan’ın okuduğu bölüm ise aslında mutfağın çok da uzağında değil. Fakat turizm okuyanlar içinde mutfakta olmak isteyen de pek çıkmıyor. Zira Karahan’a göre, sıcak insanı bezdirebiliyor. “Küçükken annemin nasıl yemek yaptığını izlerdim” diyen Karahan, farkında olmadan mutfağa bağlandığını söylüyor. Üniversitedeki zorunlu stajlarında tercihini hep mutfaktan yana kullanan Koray Karahan, mutfakta eğitimin çok önemli olduğunu belirtiyor.

Alican Gürbüz de Önol ve Karahan gibi mutfakta olmaktan mutluluk duyuyor. O da küçükken annesinin yemekleri nasıl yaptığını inceler ve sorular sorarmış. Ailesinin inşaat sektörüyle ilgilenmesi nedeniyle iktisat bölümünü seçiyor. Fakat mutfağa olan ilgisi nedeniyle gözü ne aile işini ne de parayı görüyor. Mutfakta nereden başlaması gerektiğini bilmediği için dört sene boyunca yılmadan, kapı kapı dolaşarak restoranlarda iş arıyor. “Pas pas dahi yaparım, yeter ki mutfakta olayım” diyerek en sonunda bir restoranın pasta bölümünde işe başlıyor. Aylarca hiç ücret almadan çalışan Gürbüz, üniversiteden mezun olduğu gibi, bu işin de eğitimini almaya karar veriyor ve Mutfak Sanatları Akademisi’ne yazılıyor. Redisson Sas Basphorus Hotel’de stajyer olarak çalışan Alican Gürbüz, mutfakta daha başarılı olmak için yurt dışına gitmek istediğini söylüyor.

Önol, Karahan ve Gürbüz mutfağın çok ilgi çekici bir yer olduğunu, iyi para kazanıldığını ve bu sebeple de çoğu insanın heves ettiğini söylüyor. Fakat mutfağın tahmin edildiği gibi eğlenceli ve rahat olmadığını özellikle belirtiyorlar. Şüphesiz, sıcak ve 12 saate yakın ayakta çalışmak herkesin kolay kaldırabileceği bir durum olmasa gerek. Yaklaşık 50-60 dereceleri bulan sıcağa dayanmanın zorluğundan bahseden genç aşçılar, sadece heves için bu işi seçenlerin birkaç saat sonra arkalarına bile bakmadan kaçtıklarını anlatıyor.

Mutfağın çok disiplinli bir yer olduğunu anlatan Önol, Karahan ve Gürbüz, özellikle mutfakta büyük bir hiyerarşinin olduğunu söylüyor. “Eğitimli ya da eğitimsiz, usta-çırak ilişkisinin en yoğun hissedildiği yerlerden biri mutfak” diyen gençler, mutfakta başarılı olabilmek için ilk önce iyi bir garson ve bulaşıkçı olunması gerektiğini anlatıyor. Ayrıca meslekte eğitimli olmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak farklı yemekleri tatmanın, gezmenin ve okumanın zorunlu olduğundan bahsediyorlar.

Yemeklerin tadını almak için dile ne kadar ihtiyaç varsa aslında mutfakta yabancı dile de o kadar ihtiyaç oluyor. Çünkü yabancı şeflerle diyalog halinde olan aşçıların daha başarılı oldukları ve farklı lezzetleri keşfettikleri söyleniyor. Sıcak, eziyet ve stres gibi birçok olumsuz etkiye rağmen, bu işi seven ve gönülden bağlı olanlar, yılmadan kendilerini eğitirse her açıdan başarıya erişebiliyor. Mesleğin ilk yıllarında yaşanan maddi-manevi olumsuzluklara rağmen, sonraki yıllarda maddi açıdan bir doyum yaşanıyor. Tabii bu arada kadınların ilgisini de unutmamak gerek… Ne de olsa, sevgilinin yemek yapanı daha makbul! Zorlukları olmasına rağmen erkekler arasındaki aşçılık modası daha da yayılacak gibi gözüküyor.