İnci Ömür
iomur@medyakronik.com
Boyalı Kuş Tiyatrosu, 16 Mart’ta günümüzde çok büyük önem taşıyan küresel ısınma sorununu ele aldı. Rengârenk Sanat Atölyesi’nde “2 Dereceyi Beklerken” adlı oyun sahnelendi. Bu oyun biçim olarak “Ezilenlerin Tiyatrosu” örneğiydi.
Ezilenlerin Tiyatrosu, toplumda “ezilenleri” konu alıyor. Kadına uygulanan şiddet, çocuk hakları ihlali, engellilerin hakları ve toplumdaki benzer sorunlar ilgi alanına giriyor. Klasik tiyatro gibi giriş, gelişme, sonuç biçiminde oynanmıyor. Önceden yazılmış bir metin olmaksızın, doğaçlama gelişiyor. Seyircilerin de oyuncu olduğu oyun, kriz anında sona eriyor.
16 Mart Ezilenlerin Tiyatrosu’nun kurucusu Augusto Boal’ın doğum günü olduğu için 26 ülkede 46 grup, küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla oyunlar sahneye koydu. Boyalı Kuş Tiyatrosu’nun oyunu da işte bu etkinliğin bir parçasıydı.
Rengârenk Sanat Atölyesi, yabancılık çekmeyeceğiniz, genelde birbirini tanıyan insanların olduğu, ilk defa gittiğinizde bile güler yüzle karşılanacağınız bir yer. Mekânda aynı zamanda evlerdekine benzeyen küçük bir mutfak var ve ev yemekleri yapılıyor.
“2 Dereceyi Beklerken” oyunu başlamadan önce “Gaia” adlı kampanya filmi gösteriliyor. Bu film küresel ısınmanın dünya üzerindeki olumsuz etkilerini ve çözümlerini anlatıyor. Küresel ısınma sonucunda dünyanın iki derece ısındığı ve çoğumuzun da bu duruma ilgisizliği gözler önüne seriliyor.
Filmin ardından güzel bir performans geliyor. Bütün seyirciler oturdukları yerden kalkıp yan odaya geçiyor. Burada oyuncular tek sıra haline geçerek doğada oluşan sorunlar üzerine kelimeler söylüyorlar ve oradan diğer odaya geçiyorlar. Seyirciler yerlerine oturuyor ve oyun başlıyor.
Odanın dışından küresel ısınmaya karşı sloganlar atarak iki öğrenci geliyor ve oyun açılıyor. Burası bir sınıf ve yedi öğrenci küresel ısınma üzerine konuşuyor. Öğretmen sınav kâğıtlarını dağıtıyor, öğrencilerden tepki geliyor. Çünkü çoğu yüz üzerinden sıfır alıyor ve bu durumun karmaşıklığını anlamaya çalışıyorlar. Öğretmen sınav kâğıtlarında “Küresel ısınma yoktur” diyenlere yüz, “Vardır” diyenlere ise sıfır veriyor. Bu durumdan şikâyetçi olan öğrenciler öğretmenle tartışıyorlar. Bu sırada sınıftan çekip giden, hocaya katılmayan ve tartışmakta ısrarlı olan öğrenciler oyunu kriz noktasına taşıyorlar ve oyun burada bitiyor.
Bundan sonra, krizi çözmek isteyen seyirciler veya diğer tanımıyla “küresel ısınma vardır” ya da “yoktur” iddialarını tartışmak isteyenler oyuna giriyor. Oyunu istedikleri zamanda başlatarak süreci yaşamaya başlıyorlar. Bu süreçte bir çözüm olması gerekmiyor. Sadece seyircilerin konu hakkında tartışmaları ve bir tepki vermeleri sağlanıyor.
Bir tepki vermek – yaratmak, tartışmak veya birşeylere karşı söz söylemek çoğu insanın normal hayatta uygulamadığı bir durum. Dolayısıyla, böyle bir çalışmanın içinde yer almak biraz da yaşadığımız çevrenin farkına varmamızı ve aynı zamanda bu çevreye sahip çıkmamızı sağlamış oluyor.
Boyalı Kuş Tiyatrosu da “Ezilenler Tiyatrosu” aracılığıyla bu sessiz kalmış, söyleyecek sözü olan, fakat kendine alan bulamayanlara bir alan yaratmayı ve siyasal- toplumsal baskıya karşı izleyicinin oyuncu haline gelerek tavır almasını sağlamaya çalışıyor.
Dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen bu biçim (Ezilenler Tiyatrosu), Boyalı Kuş Tiyatrosu’nun yanısıra İstanbul’da birkaç tiyatro tarafından uygulanıyor.
Ezilenlerin Tiyatrosu, Augusto Boal’ın geliştirdiği bir siyasal halk tiyatrosu biçimi. Bu tiyatro yazılı bir metin ve önceden belirlenmiş hareketler olmadan doğaçlama gelişiyor. İlk kez 1956’da Brezilya’da gerçekleştirilmiş, daha sonra Latin Amerika, ABD ve Avrupa’da örneklendirilmiş. Seyirciler oyuncu, oyuncular seyirci olarak interaktif bir biçimde oynanıyor. Seyirciyi aktive etmeyi, hayatı seyirciyle birlikte dönüştürebilmeyi amaçlıyor. Güçlenme ancak seyircinin katılımıyla gelişiyor. Seyirci ezilen karakterin yerine, yani kurban olanın yerine geçerek bu durumu değiştirmek için stratejiler arıyor. Bu tiyatroda belirli bir sahne yok, dekorlar da basit ve simgesel.
Ezilenlerin Tiyatrosu’nun herhangi bir öğreti veya mesaj verme çabası yok. Seyircinin oyuncu haline dönüşmesiyle o süreci yaşaması hedefleniyor. Amaç, ezilen bireylerin seslerini duyurmalarını, gördükleri tacize karşı tepki vermelerini, zihinsel gelişimi, pasif olan bireyin aktif-icra eder biçime gelmesini ve olaylara farklı perspektiflerden bakılmasını sağlamak. Yani hayatta farklı çözüm yollarının olduğunu göstermek.
Bu tiyatro; özgürleşme tiyatrosu, görünmez tiyatro, forum tiyatrosu, gazete tiyatrosu gibi biçimsel ve içeriksel çeşitli tanımlara da sahip. Dünyanın birçok yerinde uygulanan bu tiyatro biçiminin en iyi örneklerinden biri Hindistan’daki Jana Sanskriti. İlk başlarda köylerde bir propaganda aracı olarak kurulmuş. Bu tiyatro daha sonra Augusto Boal’ın “Ezilenlerin Tiyatrosu” teorisinin Hindistan’daki bir merkezi haline gelmiş. Ekonomide eşitliğin, sınıflararası farkın kaldırılmasıyla sağlanacağına inanıyor ve bu konuda çalışmalarına devam ediyorlar. Şu an başlattıkları yeni proje ise “Kaliteli Eğitim”. Bu projeyle çeşitli turnelere çıkıyor ve bu konuda atölyeler düzenliyorlar.