16 Mayıs’ta üniversite öğrencileri Reyhanlı patlaması nedeniyle İstanbul Dolmabahçe’de hükûmeti protesto etti. Polis son “dağılın” uyarısını takiben tazyikli suyu ve biber gazıyla ağır müdahalede bulundu.
Birkaç dakika sonra Facebook’ta öğrencilerin kaçışını, polis ve gazetecilerin onları takibini belgeleyen bir video paylaşıldı. Video, Kabataş İskelesi civarındaki kargaşayı belgeliyordu. Ama kayıttaki sesler çekimin yapıldığı ofisin çalışanlarına aitti. Bu türde görüntülere aşina olmadığı belli olan biri, yanındakilere “Gaz maskesi takan kameralılar gazeteci mi” diye soruyordu . Bir diğeri ise “Aa, polis gibi gaz maskesi takmışlar” tepkisi veriyordu.
11 Mayıs’ta Türk Hava Yolları (THY) grevi öncesinde Galatasaray’da yapılan basın açıklaması sırasında, gaz maskesi takmasa hemen herkesin tanıyabileceği bir gazeteci arkadaşım, maske nedeniyle polis sanılarak saldırıya uğradı.
Örnekler çoğaltılabilir. Gezi olaylarından sadece bir ay öncesine kadar gaz maskesinin sokaktaki insan tarafından nasıl algılandığını resmedebilmek için aktarıyorum bunları.
Peki gazeteci maske kullanmak zorunda mı?
Gazetecilere anlamsız gelen bir soru bu. Cevapları ortak: “Çalışmak istiyorsan başka şansın yok!” Anlaşılır bir gerekçe. Polisin, bu orantısız müdahalesini belgelemenin, birkaç kare çektikten sonra gaz etkisiyle yere yığılmamanın tek yolu bu.
Türkiye’de de faaliyet gösteren uluslararası ajanslar, bu tür olaylarda muhabirlerinin maske, kas ve koruyucu yelek kullanmasını zorunlu kılıyor. Türkiye basınında ise böyle bir zorunluluk yok. Kısa bir süre öncesine kadar gazeteciler bu ekipmanları kendileri ediniyordu. Şimdi gaz maskelerini çalıştıkları kuruma fatura edebiliyorlar. “Talep edersen alıyorlar” diyor Gezi olaylarında aktif çalışan bir gazeteci arkadaşım.
Yine de burada başka bir soru daha var: Gaz maskesi kullanan gazeteci gazı yiyen kitleyle yani sesi olması gereken mağduriyetle arasına bir mesafe koymuyor mu? Çünkü gaz sanatının görkemli örneklerinin verdiği son 1 Mayıs da dahil olmak üzere alanlarda gaz maskesi sahibi sadece iki grup var: Polis ve gazeteci. Polis, gazeteciyi sadece kamera ya da fotoğraf makinasıyla değil, vazgeçilmez ekipmanı haline gelen gaz maskesiyle de kitleden ayırabiliyordu.
Maske sokağa inince
Gelgelelim son bir ay, gaz maskesinin gazeteciye verdiği “ayrıcalık” gibi yukarıdaki soruyu da ortadan kaldırdı: Gaz maskesi sokağa indi. Bununla da kalmadı. Ofislere hatta evlere girdi. Böylece yıllardır limon ve sirkeyle süregelen gazla mücadele maceramız, kısacık bir zaman içinde ilaçlı (Talcid ya da Rennie) solüsyona ve nihayetinde maskeye terfi etti. Hak arayışı için sokağa çıkan binler, fiyatı ortalama 50 TL’den 250 TL olan maskelerden edinmek durumunda kaldı.
İstanbul Karaköy’de “iş güvenliği” ekipmanı satan esnaf, altı aylık stoklarının üç haftada eridiğini söylüyor. Daha önce fabrikalara, sanayicilere ve heykeltraşlara satış yapan 30 yıllık bir esnaf “Hayatımda ilk kez telefonla sipariş aldım” diyor. Bir başkası “Doğru insana satmaya çalıştık” diye ekliyor: “Ergen yaşlarda, deli dolu gençler de geldi. Ürün kalmadı diyerek geri çevirdik.”
Bu doğru insanlar arasında tek derdi nefes alabilmek olanlar da var: “Beşiktaş’tan gelen bir müşteri evden hiç çıkmayan astımlı annesi için maske aldı. Cam açtıkları zaman takıyormuş” diyor bir esnaf. Taksim, Şişli ve Beşiktaş’taki ofislerden de yoğun talep gelmiş.
Direniş boyunca geç saatlere kadar mesai yapan Karaköy esnafını şaşırtan bir başka şey de, maske hakkında kendilerinden bile daha bilinçli bir “tüketici” profilinin belirmesi. “Bilmediğim şeyler öğrendim. Hatta biri, birkaç saat dükkanda kalıp diğer müşterilere de yardımcı oldu. Hava nerden girer, nereden çıkar, hangi filtre polisin kullandığı gaza yakın koruma sağlar.. İnternetten araştırmış.”
Piyasada C sertifikasına yani Avrupa Birliği’nin İş Sağlığı ve Güvenliği şartlarına uyan ürün neredeyse tükenmiş durumda. Esnafa göre, “işi fırsata dönüştürmek isteyenlerin” tezgâha çıkardığı ürünlerin hemen hepsi kaçak ve gaza karşı gerçek bir koruma sağlamıyor. Gençlerin belki de “vintage” görünümü nedeniyle tercih ettiği eski Rus tipi lastik maskeler de böyle.
Suç delili olarak maske
Parkın polis tarafından ikinci kez rehin alındığı 15 Haziran’a kadar, İstanbul’da günlük hayatın gaz maskesi yardımıyla sürdürülebildiğine tanık olduk. Kullanılan 130 bin gaz bombasıyla müdahaleye ne kadar “hazırlıklı” olduğunu gösteren polisin hazırlıksız olduğu şey gaz maskesinin sokağa inmesiydi.
Onlarca insan sadece gaz maskesi ve baret taşıdığı için gözaltına alındı. Avukatlardan aldığım bilgiye göre 11 Haziran’dan itibaren toplam 51 kişi sırf bu nedenle, “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanuna aykırı hareket ve devlet memuruna mukavemet” gerekçesiyle hakim karşısına çıktı. Ve ilk tutuklama 26 Haziran’da geldi. Daha önce İstanbul 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakılan, içlerinde doktor, mühendis, heykeltraş ve öğrencilerin bulunduğu yedi kişi, savcılığın itirazıyla tekrar alındı. Gaz maskeleri, deniz gözlükleri, baretler, sargı bezleri ve yara bantları karar metninde “suç delili” olarak görüldü.
“Sizi ayırt edemiyoruz”
Gazeteciye yönelik sistematik polis şiddeti de bu süreçte başladı. Elbette bunda maskesinin “sıradanlaşmasının” da katkısı vardı. 16 Haziran’da İstiklal Caddesi’nde bir polis gazetecilere “Evinize gidin. Sizi artık ayırt edemiyoruz” diyordu.
Polis, sokakta kamerayla dolaşan insana sarı basın kartı sormaya başladı. Bir polisin “Gaz atmayalım da osurayım mı” dediği videoyu çeken gazeteci Leyla Ertuş’un aktarımına göre polis kendisine “Eğer basın kartın yoksa tüm eşyalarını kırarım” demişti. Ama şiddet, basın kartı sayesinde “ayırt edilebilen” gazeteciler üzerinde de devam etti. Gökhan Biçici (IMC), Cem Türkel (Akşam), Kenan Butakın (Vatan), Damla Yur (Milliyet), Eylem Düzyol ve Fulya Atalay aynı günde (16 Haziran) darp edildi. (Gaz maskeleri de zorla alındı.) Liste burada sayamayacağım kadar uzun. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre en az 28 gazeteci şiddet gördü ve/veya gözaltına alındı.
Gezi olayları sırasında medyanın sakladığını, sosyal medya sayesinde vatandaş gazeteciden öğrendik. Sokaktaki gazetecinin de artık gaz maskesi var. Ve kendi gazından maskeyle korunan devlet bu işten, “ayırt edememekten” hiç hoşlanmıyor.
* Radikal İki, 30 Haziran 2013