Satranç oyununu herkesin bilmesine rağmen son yıllarda popülerliği artan baduk veya go oyununu ülkemizde adını bilen çok az insan var. G. Kore’de insanların çocuklarını hepimizin gittiği doğal ve beşeri bilimlerin öğretildiği geleneksel okullara göndermek yerine özel go okullarına göndermesinin sebebi ne?
Çocuk yaşta go oyununa sevdalanan, Türkiyenin en iyi go oyuncularından biri olan ve Türkiyenin resmi go sıralamasında 22.sırada yer alan Ömer Kazanç, Go oyununu satrançtan çok farklı olduğunu söylüyor. Bu oyunu özel kılanın olasılıkların fazlalığı. Satranç gibi diğer akıl oyunlarına kıyasla Go oyununda sayamıyacağımız kadar daha fazla olasılık var bu nedenle oyunlar tekrara düşmüyor ve hiçbir oyun birbirine benzemiyor.
On yılı aşkındır bu oyunu oynamasına rağmen hala her oyunda yeni bir şey öğrendiğini söyleyen Ömer Kazanç go oyununun öne çıkan özelliklerini şöyle anlatıyor:
“Baduk’ta strateji ne kadar önemli olursa olsun yaratıcılık da bir o kadar önemli çünkü tahtanın büyüklüğü, oyuncuya çok büyük bir oyun alanı ve özgürlük sunuyor, yaratıcılığı geliştiriyor ve satranca göre çok daha fazla zorluyor. En ilginç özelliklerinden biri eğer Baduk oyununda yeteri kadar bilgiliysen, rakibini okumanı ve karakter analizi yapmanı sağlıyor. Çünkü herkesin kendi oyun tarzı vardır. Eğer sakin bir insansanız pasif bir oyun tarzına sahip oluyorsunuz keza karşınızdaki agresif bir oyun tarzına sahip ise o kişinin gerçek hayatta daha açgözlü ve bencil bir insan olduğunu varsayabilirsiniz. Bunun sebebi de oyunun verdiği özgürlük ve ezberden oyun oynanamaması.”
Bu oyunu satranca göre cazip kılan bir diğer kısmı ise taşları. Taşların satrançtaki gibi farklı bir ismi veya özelliği yok. Her taşın görünümü ve işlevi aynı. Önemli olan hangi taşı oynadığınız değil taşı nereye koyduğunuz. Kısacası bu oyunda taşların değerini sizin hamleniz belirliyor. 20. yüzyılın önemli go oyuncularından Kajiwara Takeo go oyununa beslediği sevgiyi ve saygıyı şu sözlerle açıklıyor:
“Ne zaman tahtada bir taş yerleştirseniz, kendinizden bir şey açık etmiş olursunuz, bu taşlar sadece kabuktan ibaret değil, siz o taşa kendi duygularınızı, karakterinizi, iradenizi kazımış olursunuz ve bu hamle bir kere oynandı mı geriye dönüş yoktur. Her taş sizin adınıza büyük bir sorumluluk taşır.”
Dört bin yıllık akıl oyunu, yapay zekayı bile zorluyor
Dünyanın en eski oyunu olarak bilinen go, Google şirketinin yarattığı yapay zekanın reklam yüzü oldu. 2016’da yaratılan AlphaGo, profesyonel bir go oyuncusunu yenebilen ilk yapay zeka oldu. Bunun büyük bir olay olması da oyunun büyüklüğü ve olasılıklarından kaynaklanıyor. Go’da tahta boyutları 9×9, 13×13 ve 19×19 olmak üzere üç çeşit. Resmi oyunlarda yüzyıllardır oynanmakta olan tahta boyutu 19×19 kare, yani tahta 19 dikey ve 19 düşey çizgiden oluşuyor. Bu sayı satranç tahtasına göre çok daha fazla oyun alanı sunuyor. Oyunun kuralları satranca göre basit olsa da oynaması çok daha karmaşık. Bu nedenle bilgisayarların go oyunundaki olası hamleleri ve sonuçları hesaplamaları bir satranç oyununa göre milyonlarca kat daha uzun sürüyor. AlphaGo’nun 2016 yılında belki de tüm zamanların en iyi go oyuncusu Lee Sedol‘ u beş maçlık bir karşılaşmada yenmesi bu nedenle yapay zekanın gelişimi hakkında çok önemli bir aşama. Bu karşılaşmadan önce yapay zekalar profesyonel go oyuncuları tarafından dikkate alınmıyordu bile.
“Tanrının eli” ve 37’nci hamle
Sedol ve AlphaGo’nun 2016’da 9-15 Mart arasında yaptığı beş karşılaşmadan dördünü AlphaGo kazandı. Yalnıza 13 Mart’taki dördüncü maçı Sedol galip bitirdi. Maç günü çok önemli iki ana şahitlik edildi. Birincisi AlphaGo‘nun 37’nci hamlesi oldu. Bu hamle başta profesyonel go oyuncularına bile hata gibi görünsede büyük resme bakıldığında bir insanın hiçbir şekilde öngöremediği hamlelerin zeminini hazırlıyordu. İnsanlar doğal olarak bu oyunu oynarken aradaki puan farkını açmaya veya yüksek olan puan farkını korumaya çalışır. Fakat AlphaGo sadece yarım puan bile olsa kazanmayı hedefliyordu.
Fakat aynı gün seyircileri bir o kadar şaşırtan ve etkileyen bir olay daha oldu. Üç maçlık mağlubiyet serisinden gelen Lee Sedol dördüncü oyunun 78’inci hamlesinde öyle bir hareket yaptı ki AlphaGo’nun algoritmasını bile şaşırtarak tarihe geçti. AlphaGo, Lee Sedol’un hamlesinin hem olası sonuçlarını hem de oynanabilme olasılığını öngöremedi. Daha sonra “Tanrının Eli” adı verilen bu hamle sayesinde Lee Sedol, AlphaGo’ ya karşı ilk ve son galibiyetini aldı. Lee Sedol maçın ardından bu oyunu insanlık için kazandığını belirtiyor ve bir daha asla ne kendisinin nede başka bir insanın yapay zekayı yenemeyeceğini belirterek şu açıklamayı yapıyordu:
“Yapay zekanın gelmesi ile farkına vardım ki, çılgınca eforlar sarf edip dünyadaki en iyi go oyuncusu olsam bile, artık asla yenemiyeceğim bir varlık var.”