Mustafa Sönmez
Özellikle Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda yer alan illerde halkın “iş ve aş” beklentilerine, bugüne kadar cevap veremeyen AKP iktidarı, bölge için yeni bir paket oluşturduğu iddiasında.
Türkiye’nin 21 ilini kapsayan Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayan yüzde 16’lık yaklaşık 11,2 milyon nüfusun işsizlik ve yoksulluk sorunlarına, özellikle bölgenin birçok ilinde süren “düşük yoğunluklu savaş” diye tarif edilen çatışmalar ve bölgeye dönük “savunma-güvenlik” harcamaları”nın öncelik taşıması çözüm üretmedi. AKP iktidarı döneminde de Türkiye bütçesinden bu 21 ile aktarılmış görünen kaynaklar, sivil nüfusun iş ve aş beklentilerinden çok, bölgede “savunma-güvenlik” harcamalarında, bölgenin pek yararlanamadığı enerji yatırımlarında kullanıldı.
Özelleştirmelerle, kamu kuruluşlarını kapatmalarla, tarım ve hayvancılığa verilen desteklerin azaltılmasıyla bölgenin, milli gelire katkısı hızla azalmıştı. Bölgede gerileyen tarım ve hayvancılık, bölgeye hızla egemen olan şiddet ikliminin etkisiyle yoğun bir göçü de başlatmıştı. Bu durum, bölgenin insan gücü ve servet-sermaye kanamasını artırırken, göç alan büyük metropollerde de ciddi uyum sorunları yaşanmasına yol açtı.
Nihayet, son 2007 nüfus sayımlarından anlaşılmaktadır ki, özellikle Güneydoğu insanı, artan yoksulluk ve güvenlik sorunlarına rağmen Bölge dışına göç etmekten vazgeçmiş, göçenlerin bir kısmı geri dönmüş, Bölgenin kent merkezlerine sığınmıştır. Bu geriye göçme ya da göçten vazgeçme kararında, göçülen batı metropollerinde tutunamamak etkeni kadar, lince varan hoşgörüsüzlüğe muhatap kalmak gibi davranışlar etkili olmuştur.
Bölgede hızla artan işsizliğe, özellikle genç işsizliğine çözüm üretilemeyişi, kimliğin inkarı, dışlanma, devlete güvensizlik duygularını da beslemeye devam etmektedir. bölgeyi uzun süre oyalayan GAP yatırımlarının, Güneydoğu’nun kendi ihtiyaçlarından çok, Türkiye’nin gelişmiş bölgelerinin kullandığı enerji yatırımlarına odaklı olduğu ve mevzi gelişme fırsatları dışında bölgede radikal değişikliklere yol açmadığı, enerji ayağı tamamlanırken tarım ayağına dönük yatırımların sürüncemede kaldığı anlaşılmıştır. Bölgenin güneyi GAP ile oyalanırken kuzeydoğu illeri için hiçbir şey yapılmamış, bu bölgeden göçler daha da hızlanmıştır.
Bölge, nüfusunun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Yoksulluğun bir göstergesi olan yeşil kartla tedavi olan nüfus Türkiye genelinde, 2008’de 9,4 milyon olarak belirlenirken, bunların yüzde 46’sının, Doğu ve Güneydoğu’daki 21 ilde yaşadığı görülmektedir. Yeşil kartlılık oranı Hakkari, Ağrı, Van ve Bitlis’te nüfusun yarısını aşmaktadır.
Bölgedeki tarım dışı işsizlik oranı, Türkiye’nin diğer bölgelerinin üstündedir, tüketici enflasyonu bölgede daha yüksektir. Buradaki illerin, sayıları 50 yi bulan “kalkınmada öncelikli iller” kapsamına alınması, hiçbir teşvik etkisi yaratmamış, 2002-2006 döneminde bölgenin 21 ilinde yatırım için teşvik görmüş yatırımların yüzde 4,4’ü bulan toplam içindeki payı, tek başına Bursa’nın yatırımlarının altında kalmıştır..
Bölgeye aktarılmış görünen kamu kaynaklarının ağırlıkla “savunma ve güvenlik” için harcandığı, bölge insanının iş ve aş beklentisine cevap vermediği görülmektedir. Bölgeye yapılmış görünen sınırlı miktardaki kamu yatırımlarının da Bölge insanının istihdam ve girişim iklimi beklentisine cevap vermeyen, enerji sektörü ağırlıklı yatırımlar olduğu anlaşılmaktadır. Bölgeye doğrudan yararı olmayan bu yatırımların bölgenin ekolojik dengesine verdiği zarar ve kültürel varlıklarına yaptığı tahribat ise gözardı edilmektedir.
Türkiye nüfusunun yüzde 16’sına yakınını oluşturmasına karşın, kamu harcamalarından, nüfus başına hep Türkiye ortalamalarının çok altında pay alan bölge, mahalli idare harcamalarında da “öteki” muamelesi görmektedir. Kentleşme oranı yüzde 60’a yaklaşan, bazı illerinde Türkiye ortalamasını geçen Bölge’nin kent sorunları hızla büyürken sorunları çözmeye dönük altyapı yatırımları, mahalli idarelere merkezden aktarılan paylar hep düşük kalmaktadır. Nüfusun yüzde 16’sını oluşturmasına karşın, bölgenin merkezi bütçeden mahalli idarelere ayırdığı pay yüzde 8,5’ta kalmaktadır.
Bölgenin sosyal ve ekonomik sorunları 5K+3T olarak özetlenebilecek bir paketin acilen yürürlüğe konulmasını gerekmektedir. Önerdiğimiz bu önlemler sırasıyla şunlardır:
Doğu-Güneydoğu Anadolu’da gelişmenin önünü açacak girişimler, salt ekonomik destek ve yatırımlarla sınırlı kalmamalıdır. Gelişme, ekonomik olduğu kadar sosyal, siyasal, kültürel düzeylerde de olmalı ve bunların önü de açılmalıdır.
Kürt kökenli yurttaşların ağırlıkla yaşadığı bu bölgede; farklılığın reddedilmediği, farklılıkları meşru kabul eden bir siyasal, sosyal ve kültürel yaşam ortamı yaratılmalı, bunun için gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmelidir . Siyasal, demokratik ve kültürel haklarla, kendini geliştirme hakkı toplumun tümü için eksiksiz ve eşit olarak kullanılabilmelidir. Türkiye‘de yaşayan tüm yurttaşların anadillerini geliştirebilmesi için kamusal eğitim-öğretim olanaklarının sunulması, toplumsal gelişmenin olmazsa olmaz koşullarındandır.
Bölgede, çeşitli sektörlere bir yatırım hamlesi düşünülse bile, bu yatırımların olgunlaşması ve gelir yaratıcı sonuca ulaşması uzun bir zaman alacaktır. Oysa Bölgenin çok acil kaynak girişine ihtiyacı vardır. Bu kaynak girişi hem Bölge yoksullarının kendilerini adil bir toplumun eşit vatandaşları olarak hissetmeleri ve devlete güvenmeleri, hem de gündelik hayatlarını idame ettirmeleri için zorunludur. Kaynak girişi, bölgede talebi artırarak diğer ekonomik sektörlere de canlılık kazandıracaktır. Kaynak transferi, doğrudan gelir desteği olarak Brezilya ve çoğu Latin Amerika ülkelerinde uygulanmış ve yoksullukla mücadelede sonuç vermiştir. Doğrudan gelir desteği, öncelikle bu bölgemizde uygulanmalı ve merkezi bütçeden, bölgedeki 1 milyon yoksul aileye, doğrudan annelere, her ay net asgari ücretin yarısı olan 200 YTL maaş bağlanmalıdır. Bu desteğin mali portresi 2,4 milyar YTL’dir ve 2007’de 203 milyar YTL’yi bulan Türkiye bütçe harcamalarının sadece yüzde 1’i civarındadır. Kadınlara bütçeden mutfak desteği önleminin finansmanı, hem vergi, hem de harcamalarda yapılacak küçük düzenlemelerle kolaylıkla karşılanabilir. Doğrudan gelir desteğini, eğitimi özendiren “şartlı gelir transferi”, sosyal hizmet karşılığı gelir transferi gibi sosyal politika unsurları tamamlamalıdır.
Bölgenin acil ihtiyacı sağlık, eğitim ve ulaşım altyapı yatırımlarıdır. Bu alanlara yapılacak yatırımlar Bölge işgücünün vasfını geliştirerek çeşitli sektörlerde gelişmenin önünü de açacaktır.
Özellikle merkez ilçelere yoğunlaşan nüfusun kentsel hizmetler ihtiyaçlarına karşılık verecek yatırımlar için destekler artırılmalıdır. Katılımcı yerel yönetimler önderliğinde, kentlerin, daha “yaşanabilir” olanaklara kavuşması bölgeye becerili iş gücünü çekecektir. Kısa ve orta vadede, devletin ekonomik ve sosyal altyapı yatırımlarının harekete geçireceği inşaat sektörü vasıfsız işgücünün istihdamını artıracaktır.
Değiştirme ve iyileştirme faaliyetlerinin merkezi idare tarafından değil, yerel yönetimlerin karar ve inisiyatifi altında yürütülmesi, gerçekleştirilmesi temel prensip olmalıdır. Katılımcı yerel yönetimler önderliğinde kentlerin yaşanabilir hale getirilmesinde, örneğin, hükümet konakları, belediye binaları, okul ve sağlık ocaklarının onarımı ve boyanması, kent içi yolların ve kaldırımların düzenlenmesi, basit çevre düzenlemeleri, sosyal ormancılık ve ağaçlandırma gibi faaliyetler kentlerin ve çevrenin değiştirilmesinin ve iyileştirilmesinin ilk adımlarını oluşturabilir. Yerel yönetimlerin yetkileri ve kaynakları hızla artırılmalıdır.
Sanayi, bölge için ilk planda öncelik verilecek bir sektör değildir. Bölgenin bitkisel ve hayvansal ürünlerini işleyen, hızlı kentleşmenin yaratacağı inşaat sanayiinin elemanlarını üretecek sanayi türleri için bir şans tabi ki vardır ve fiili olarak kullanılmaktadır. Ancak, bölgenin sınır ülkeleriyle ticaretle katedebileceği çok önemli bir mesafe vardır. Sınır ticaretini geliştirecek düzenlemelere ivedilikle geçilmelidir.
Bölgenin güneydoğusunda Adıyaman-Şanlıurfa-Mardin-Diyarbakır destinasyonu çok önemli kültür ve inanç turizmi potansiyellerine sahiptir. İspanya’nın Endülüs turizm endüstrisi deneyiminden çıkarılacak derslerle bölge kendi “Endülüs”ünü yaratabilir.
Van Gölü Havzası, Selçuklu, Urartu ve Ermeni uygarlıkları ile ilgili taşıdıkları emsalsiz kültürel varlıklar sayesinde kendi başına bir destinasyon olma potansiyeline sahiptir. Doğu’da Erzurum, Palandöken, Kars, Ağrı destinasyonunda entegre bir doğa/kış, kültür turizmi için gerekli varlık birikimi ziyadesiyle mevcuttur. Bu potansiyellerin fiziki altyapı ve tanıtım ile desteklenmesi halinde önemli gelişmeler görülecektir.
Güneydoğu Anadolu bitkisel üretim, Doğu Anadolu hayvancılık bölgesidir. Tarım ve hayvancılık bölgede önemli bir potansiyele sahip olmakla birlikte, tarımda istihdam imkanlarının kısıtlı olması nedeniyle bu potansiyel, bölgenin ekonomik kalkınması için bir çare oluşturmamaktadır. Çeşitli ihtiyaçlara aynı zamanda cevap verebilen kırsal gelişme projelerinin belirlenmesi ve uygulanması daha verimlidir. Önemli yatırımların yapılmış olduğu GAP bölgesinde sulama projeleri fiziksel ve kurumsal altyapı yatırımlarıyla sürdürülmeli, çevreyi de dikkate alan ürün desenleri dünyadaki gelişmeler ışığında yeniden planlanmalıdır; kırsal gelişme projelerine öncelik verilmelidir. Hayvancılıkta kültür ırklarına geçiş desteklenmelidir.