Gürcistan’ın küçülen toprak bütünlüğü

Mustafa Alp Dağıstanlı

“Toprak bütünlüğü” kavramı, hiç de bütünlüklü değildir. Tarih içinde değişip durmuştur. Bize yutturulmaya çalışılanın aksine “doğal”, sorgulanamaz, değişemez, herşeyin üzerinde bir kavram değildir. Kafkasya için ise bunlar imkânsızdır. Onlarca etnik grubun yaşadığı küçücük bir coğrafyada Rusya, toprak bütünlüğünü silah zoruyla kabul ettirmişti. Fakat, bütün Kafkasya halkları, en küçük fırsatta, kabul ettirilmiş bu toprak bütünlüğüne ve Rus hakimiyetine karşı ayaklandı; Şamil’in teslim olmasından, efsanevi direnişin bastırılmasından sonra bile.

Bugün, işler biraz daha karmaşıklaştı; geleneksel jeopolitik hesaplara petrol-doğalgaz boru hatları, füze kalkanları, vs eklendi. Bugün Kafkasya’da olup bitenlerin bu güncel meselelerle ilgisi şüphesiz var, ama bugün olan biteni anlamak için dün neler olduğunu, bugüne nasıl gelindiğini bilmemiz de şart.

9 Ağustos’ta Rus savaş uçaklarının vurduğu Gürcistan şehri Gori, 200 yıl önce iki ülke arasında ilk “dostluk” anlaşmasının imzalandığı yerdi. Gürcistan ve aslında tüm Kafkasya, o zaman, toprak bütünlüğü olan bir ülke değildi. Birçok prensliğe, hanlığa bölünmüş bir coğrafya parçasıydı. Küçük Gürcü krallığı, bir kısmı müslüman hanlıklar tarafından kuşatılmıştı. Bu hanlıkların batıdakileri Osmanlı’nın, doğudakileri de İran’ın nüfuzu altındaydı. Ta 16. yüzyıldan beri Gürcülerin Rus çarlarından koruma talep ettiği olmuştu, fakat bu talebin ciddi olarak karşılığını bulduğu ilk tarih 1783’tü. “Çariçe Katerina, II. İrakli’nin koruma talebini kabul etti ve koruması altına aldı. 24 Haziran’da Gori’de imzalanan anlaşmayla, Gürcü kralı, bir Rus vassalı olmayı kabul etti.” (John Baddeley, Rusya’nın Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil)

Bir Rus birliği, sonbaharda, şimdi Kuzey Osetya’nın başkenti olan Vladikavkaz’dan yola çıkıp, Kafkas sıradağlarının geçit verdiği neredeyse tek yer olan Daryal geçidinden (sonra Gürcü Askeri Yolu olarak ünlendi) aşıp bugünkü Güney Osetya üzerinden Tiflis’e vardı. Ne var ki, Rusya, korumayı sürdürebilecek askeri varlıktan yoksundu ve dönmek zorunda kaldılar.

Rus koruması 1801’deki anlaşmayla kesin olarak yerleşti ve Sovyetler Birliği 1991’de dağılana kadar da neredeyse 200 sene devam etti.

Bolşevik hizası

Şüphesiz sorunsuz bir ilişki değildi bu. Bu anlaşmanın yapıldığı tarihte bile böyle bir ilişkiye karşı çıkanlar vardı; özellikle de soylular ve hanedan. Sonraki yarım yüzyıl içinde de irili ufaklı ayaklanmalar başgösterdi, ama Rusya bunları bastırdı. En kanlı bastırma hareketi, 1917 Ekim ihtilalinden sonra Gürcistan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Gori’de doğmuş bir Gürcü olan Stalin tarafından yürütüldü ve Menşeviklerin hakim olduğu Gürcistan Bolşevik hizasına çekildi. (Osetler Bolşeviklere yakındı.)

Rusya, Kafkasya’yı istila etmek istiyordu ve dağlıların (Osetler de dahil) direnişi, düzensiz de olsa, kendini göstermişti. Kafkas silsilesi boyunca 60 yıl mücadele edeceği dağlılardan önce Güney Kafkasya’yı kendisi için güvenli hale getirdi. Böylece, iki büyük rakibin, Osmanlı ve İran’ın, Kafkasya’yla bağını kesmiş oldu.

Bugünkü durumla çelişiyormuş gibi görünse de, 1800’lerde, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü sağlayan Rusya’ydı; tabii kendi hakimiyeti altında. Kafkas silsilesinin güneyi, Karadeniz’den Hazar’a kadar Rus hakimiyetine girmişti.

Dolayısıyla, Gürcistan’ın bugün toprak bütünlüğünden bahsetmesi, kağıt üstünde yakışıklı görünse de, fiili durumu yansıtmıyor. Ayrılıkçı Güney Osetya ve Abhazya’nın 1990’ların başındaki iç savaştan bu yana defacto bağımsızlık yaşıyor olmalarından değil sadece. Bu iki bölge de kendilerini hiçbir zaman Gürcistan’ın bir parçası olarak görmedi. Osetler de, Abhazlar da Rusya’ya daha yakındı. Bu iki bölgenin Gürcistan varlığı içinde yer alması Sovyetler Birliği’nin, özellikle de Stalin’in “böl ve yönet” anlayışına dayanıyor. Bu iki bölge 1931’de Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlandı. İşte, Sovyetler çöker çökmez de, hemen ayrıldılar.

Değişmemenin fotoğrafı: Kafkasya

Tabii, herşey bu kadar basit değil, çünkü bu bölgeler içinde de nüfus karışık(tı); ve çünkü hiçbir şey küçük halkların isteğine göre belirlenmiyor. Büyük güçler ve jeopolitik diye bir şey var. Üstelik, aradan geçen 200 yılda hem zihniyet dünyası, hem dünya siyaseti neredeyse hiç değişmedi. Değişmeyen bu zihniyet dünyasında, değişmeyen bu koşullarla rahat yaşanamayacağının en iyi görülebileceği yerlerden biri Kafkasya.

1783’te Gori’de imzalanan anlaşma, iki ülke arasındaki dostluğun tesciliydi. Rusya’nın Gori’yi bombalaması ise iki ülke arasındaki hasmane havanın başlangıcı kesinlikle sayılamaz, ama uzun sürecek bir düşmanlığın tescili kabul edilebilir.

1783 anlaşmasından sonra, Rusya’da eğitim görmüş, Rus ordusunda parlak bir subay olarak yetişmiş bir Gürcü soylusu, Prens Pavel Dimitrieviç Tsitsianov (Tsitsişvili), Kafkas orduları başkomutanı olarak başınabuyruk hanlıkları hizaya getirmiş, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü sağlamış, ayaklanmaları bastırmıştı. Gürcistan, işte bu süreç sonunda Batı dünyasıyla ilişki kurmuştu; yani Rusya sayesinde ve Rusya üzerinden.

İşler biraz değişmiş görünüyor; bugün Gürcistan’ı Batı’ya açan şahsiyet ise ABD’de eğitim görmüş Mikhail Saakaşvili. Tsitsianov gibi atak, iddialı, becerikli olan Saakaşvili de, “gül devrimi” sonrasında 2004’te iktidara geldiğinden beri yabana atılamayacak işler yaptı. Başınabuyruk Acaristan’ı Tiflis’e bağladı. Rus üsleri sorunsuz bir şekilde kapatıldı. Siyasi ve iktisadi reform hamleleri ise, ülkenin şartları ve Saakaşvili’nin kişiliğiyle birleşince çelişkili sonuçlar doğurdu kısa vadede. İktisadi reformlar (piyasa ekonomisini yerleştirme çabaları) halka yansıyan olumlu sonuçlar doğurmadı. Sonunda 2007 Kasımında muhalefet ayaklandı. Demokrasi getirmeyi vaadeden Saakaşvili, Tiflis meydanlarında göstericileri gazladı, coptan geçirdi, muhalefet televizyonlarını kapattı… Yine de, tamamen adil sayılamayacak seçimlerden galip çıkarak iktidarını devam ettirme şansı yakaladı.


NATO, Türkiye ve Tiflis…

Dış politika ve Abhazya ile Güney Osetya konusunda da aynı “gazlama” işine girişti, fakat sokakları dolduran sıradan insanlardan başka bir şey vardı karşısında: Rusya.
Saakaşvili’nin iktidara geldiğinden beri peşinde koştuğu NATO üyeliği Rusya engeline takıldı. Fakat halihazırda NATO ile Tiflis birkaç düzeyde işbirliği yapıyor ve Türkiye de bu işbirliğinde önemli bir rol oynuyor. Nitekim, Abhazlar, Gürcistan’ın Türkiye’den aldığı silahları kullandığını söyleyerek Ankara’yı eleştirdi. “Gül devrimi”nden bu yana Gürcistan’ın silahlanma harcamalarının 40 kat artmış olması, Saakaşvili’nin silahlı oyunlardan ya da en azından gövde gösterisinden medet umduğunun bir işareti. (Hangi devlet böyle gövde gösterilerinden hoşlanmaz ki!)

Rusya, batısından sokulan (Polonya, Romanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti) NATO’nun bir de stratejik güneyini, Kafkasya’yı çevirmesini kabul edilemez buluyor, evet. Ayrıca, Kosova’ya bağımsızlık statüsü verildiğine göre “aynı” durumdaki bazı başka bölgelere de bağımsızlık verilmesi gerektiğini düşünüyor: Abhazya, Güney Osetya, Trans-Dinyester… Bunlar ayrı ayrı ele alınabilecek konular, fakat hepsini kesen bir şey var; Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın Batı yanlısı, Nato’ya girme heveslisi Gürcistan’a bağlanması demek, Rusya’nın güney Kafkasya’dan tamamen çıkması demek ki, bu kabul edebileceği bir şey değil.

(Rusya’nın neredeyse 100 yıl süren Kafkasya’yı istila sürecinde 500 bine yakın insan kaybettiğini hatırdan çıkarmayın. Fakat belki bundan daha önemlisi, Rus ve dünya edebiyatının zirvesi sayılan birçok yazarın-şairin Kafkas savaşlarında pişmesi, ustalığa erişmesidir. Puşkin, Tolstoy, Lermontov… Yani, Rusya sadece askerlerinin ve dağlıların kanlarıyla sulamadı bu toprakları, edebiyatıyla da suladı ve bu edebiyatla kendini de sulayıp besledi. Lermontov’un derinden anlattığı Kafkasya aşkını ve bu coğrafyanın güzelliğini okusanız şaşarsınız. Bunlar, tabii ki, bir istilayı meşrulaştıracak şeyler değildir, fakat Rusya’nın kurduğu bağın kuvvetini gösterir.)

Gürcistan’ın stratejik zenginliğini budamak

Nitekim şimdi de Rusya, tabii ki, öbür devletler gibi ilkelerle ve insani amaçlarla yürümüyor. Kosova örneğinin bazı başka bölgelere şamil kılınmasını istemesi de ilkelerle değil, jeopolitik çıkarlarla ilgisi var. 1990’lardan beri fiili bağımsızlık yaşayan Abhazya ve Güney Osetya, zaten Rus nüfuzu altındaydı. Bu bölgelerde yaşayan insanların yüzde 90’ı Rus pasaportu taşıyor; ekonomilerini Rusya vasıtasıyla döndürüyor. Abhazya’nın sub-tropikal kıyılarının sadece sayfiye değeri yok, bu geniş kıyıların Rus nüfuzunda olması demek, müstakbel NATO üyesi Gürcistan’ın alanının daraltılması demek. Stratejik geçiş noktasında bulunan Güney Osetya’nın Rus nüfuzunda olması demek, mütakbel NATO üyesi Gürcistan’ın stratejik zenginliğini budamak demek.

İşte bu yüzden, Gürcistan Şinvali’den çekildiğini açıklamasına rağmen Rusya saldırısını durdurmadı ve Rus Başbakanı Vladimir Putin gayet açıkça hedefi gösterdi: “Evet, Gürcü birliklerinin Şinvali’den çekildiğini görüyoruz, ama tüm bölgeden çekilmedikleri sürece ateşkes söz konusu olamaz.”

Aynı şekilde, Abhazya’daki stratejik Kodori geçidinden Gürcistan’ı sökmeye çalışmalarının sebebi de bu. Ve sökecekler. Saakaşvili’nin çaresiz, yanlış hesab edilmiş, hırs dolu hamlesinin yol açtığı durum şu: Abhazya ve Güney Osetya ilelebet Gürcistan’dan koptu. Bundan sonra adım adım Rusya’nın Güney Kafkasya’ya yerleşme hamlelerini seyredeceğiz.