Ferda Balancar
AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) 27 Mart’ta verdiği kararla Yunanistan’da resmen sadece “Müslüman” olarak tanınan Batı Trakya azınlığının, “Türk sıfatını” da kullanabileceğini bildirdi. Bir başka deyişle AİHM başvuruda bulunan Türklerin şikâyetini haklı buldu ve bundan böyle “Türk” sıfatını içeren derneklerin serbest olmaları gerektiğine karar verdi.
Dava sürecinde Yunanistan verdiği savunmasında “Türk” sıfatı kullanılırken asıl maksadın bir kimliği belirtmek değil, ülke içinde “etnik bir grubun / azınlığın varlığını kabul ettirmek” olduğunu iddia etmişti. Mahkemenin bu iddiaya yanıtı da şöyle oldu: “Asıl niyet bu olsa bile, Türk ismini taşıyan dernekler şiddete başvurmadıkları sürece, bu eylemleri demokratik toplum için bir tehlike oluşturmaz.” Bir başka deyişle Mahkeme diyor ki; bir dernek şiddete başvurmadıkça yasaklanamaz!
AİHM bu kararı yedi üyenin oybirliğiyle aldı. Yedi üye ise Hırvatistan, Azerbaycan, Lüksemburg, Norveç, İsviçre, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’dan geliyordu. Yani Yunan ve Rum hâkimler de karara katılmışlar.
Batı Trakya Türkleri ile ilgili bir başka gelişme ise yine AB ile ilişkili. Türk azınlık ilk kez kendi okul kitabını hazırladı. Yüzde 80’i AB fonlarıyla desteklenen bir eğitim programı kapsamında Türk azınlık kendi kitabını hazırladı. Başında Yunanistan’ın ünlü eğitim uzmanlarından Prof. Anna Frangudaki’nin bulunduğu “Müslüman Çocukların Eğitimi” programı kapsamında Batı Trakyalı dört Türk ile iki İstanbullu Rum’un birlikte hazırladığı kitap şu anda resmi onay bekliyor. Kitap, onaylandığı takdirde Batı Trakya’daki azınlık okullarında yardımcı kitap, azınlık çocuklarının da gittiği devlet okullarında (ortaokullarda) ise doğrudan okutulabilecek.
Konuyla ilgili olarak bugün Zaman gazetesinde Herkül Millas’ın yazdığı “AB ve Batı Trakya Türkleri” başlıklı yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz.
08/04/2008
Batı Trakya azınlığının artık ‘Türk’ kelimesini kullanabilmesi konusunda önü açılmıştır. Kendi okul kitaplarının hazırlanmasında söz sahibi olma kapasitesinde olduğunu da göstermiştir. Yunan devletinin nasıl bir tutum izleyeceğini de yakında göreceğiz. Ama her durumda AB’nin olumlu rolü de görülmüştür.
Avrupa Birliği kimilerine yarıyor, kimilerine yaramıyor. Kimlere yaramadığını anlamak kolay: AB’ye karşı olanların, bu birlikten çekinenlerin listesini yapın, zararlı çıkanları bulursunuz. Bir de samimi olarak AB’nin topluma zararlı olduğuna inananlar, ya da AB konusunu ulusal onur meselesi yapanlar var. Sanırım onlar somut çıkarların nerede yattığını iyi göremeyenler. Çünkü bir de ‘soyut’ çıkarlar var ki, bu konuyu tartışmak işin soyutluğundan dolayı olanaksız gibi. Her neyse, şu an iki somut kârdan söz etmek istiyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçenlerde (27.3) kararını açıkladı. Yunanistan’da resmen yalnız ‘Müslüman’ olarak tanınan Batı Trakya azınlığının, ‘Türk’ sıfatını da kullanabileceğini bildirdi. Yani AİHM’ye başvuran Türklerin şikâyeti haklı bulundu ve bundan böyle ‘Türk’ sıfatını içeren derneklerin serbest olmaları gerektiğine karar verildi. Yunanistan savunmasında ‘Türk’ sıfatı kullanılırken asıl maksadın bir kimliği belirtmek değil, ülke içinde ‘etnik bir grubun/azınlığın varlığını kabul ettirmek’ olduğunu savunmuştu. Mahkeme kararı bu konuya da açıklık getiriyor: ‘Asıl niyet bu olsa bile, Türk ismini taşıyan dernekler şiddete başvurmadıkları sürece, bu eylemleri demokratik toplum için bir tehlike oluşturmaz’. Yani bir dernek şiddete başvurmadıkça yasaklanamaz dendi.
İlginç olan bu kararın yedi üyece oybirliği ile alınmış olduğu. Hakimler şu ülkeleri temsil ediyor: Hırvatistan (Başkan), Azerbaycan, Lüksemburg, Norveç, İsviçre, Kıbrıs ve Yunanistan. Yani Rum ve Yunan hakimler de (Yorgos Nikolau ve Petros Pararas) karara katılmış. Bu ‘tarafsızlığı’ nasıl yorumlamak gerekir? Adaletin bağımsızlığı ile, ya da AB gerçeği ve haklı bir isteğin karşısında hakimlerin sözde ‘milli çıkarları’ savunamaz olmalarıyla, ya da AB hukukuna duyulan güven ve saygıyla. Hangi yorumu seçersek seçelim, bu somut yararı sağlayanın AB olduğu kuşkusuz. AİHM’yi kutlamak, belki ona yandaşlığımızı da bildirmek gerekir.
Batı Trakya Türkleri için sevindirici sayılabilecek ikinci haber de AB ile ilişkili. Zaman gazetesinde de belirtildiği gibi (6.4.2008), azınlık ilk kez kendi okul kitabını hazırlama girişiminde bulundu. Son on yıllarda Batı Trakya’da kullanılan okul kitapları, Yunanca ve Türkçe olarak iki farklı dildedir. Yunanca olanlar doğal olarak ülkenin eğitim bakanlığınca hazırlanır. Türkçe olanlar -İstanbul Rumlarıyla ilişkilendirilen karşılıklılık ilkesine göre- Türkiye’de basılıp Yunanistan’ın onayından sonra Batı Trakya azınlık okullarında kullanılıyor. Son yıllarda Yunan Eğitim Bakanlığı ‘kendi yurttaşları’ olan azınlık çocukları için Yunanistan içinde Türkçe kitap hazırlamaya çalıştı ama her seferinde azınlığın tepkisiyle karşılaştı. Bu kitaplar boykot edildi ve pratikte okutulmadı.
Bu yıl çok farklı bir proje ile karşılaşıyoruz. AB’nin %80 oranındaki fonlarıyla desteklenen bir eğitim programı kapsamında azınlık ‘kendi’ kitabını hazırlama girişiminde bulundu. Program Yunanistan’da, başında bulunan Prof. Anna Frangudaki’nin adıyla bilinir (asıl adı ‘Müslüman çocuklarının eğitimi’dir). Bu programın kapsamında Batı Trakyalı dört Türk ile iki İstanbullu Rum’un geçen hafta hazırladığı okul kitabı şu an resmi onayı bekliyor. Kitap kabul gördüğü durumda, Batı Trakya’da azınlık okullarında yardımcı kitap, azınlık çocuklarının da gittiği devlet okullarında ise (ortaokullarda) doğrudan okutulabilecek.
Bu girişim azınlığa saygı anlamına gelen bir olaydır. İki başlı bir bağımlılıktan kurtulmanın bir adımı olarak görülebilir. Azınlık kendi kaderine sahip çıkmakta, pasif tutumdan aktif vatandaş statüsüne geçmektedir. Bu kitapta yer alan bütün metinlerin Batı Trakya azınlığının Türkçe yazmış oldukları metinlerden oluşması kitabı çok çekici kılmaktadır. Kırk sekiz Batı Trakyalı yazar, ozan ve aydının metinlerini buluyoruz bu kitapta. Metinleri ve fotoğraflarıyla azınlığın kültürel dünyasının bir aynası konumundadır. Kitap Batı Trakya gerçeğini, günlük yaşamını, geleneklerini, sorunlarını vb. dile getirmektedir. Bu girişim azınlığın kendi kitabını hazırlayacak düzeyde olduğunu göstermiştir. Herhalde bundan böyle kendilerine sorulmadan okul kitapları hazırlamak kolay olmayacak, bu tür dışlayıcı tutumları açıklamak daha zor olacaktır.
Geçenlerde (4.4) Sabancı Üniversitesi’nde bu kitapla ilgili konuşmamda şunları söyledim: ‘Bu çalışmayı yaparken hem Yunanistan’ın hem Türkiye’nin bütününe yardımcı olduğumuza inandık. Yurttaşlar memnun, mutlu ve özgüvenli olduklarında toplumun bütünü rahat eder. Özgüvenli olmanın temel yollarından biri de kişilerin kendi eğitimlerinde söz sahibi olduklarını görmeleridir. Güdülen değil sayılan bir kimliğe sahip olduklarını hissetmeleridir. Amaç demokratik ve insan haysiyetine yaraşan yaklaşımdır. Bu da insan gruplarına saygılı olmakla sağlanır. Ulus devletlerin temeli bu saygıdan, bu hak kullanımından kaynaklanan uyumdur. Bu anlayıştan yola çıkarak hazırladığımız bu okul kitabının da işte bu amaca yardım ettiğine inanıyoruz: Bu bir hak arayışıdır, bir uyum ve barış projesidir.’
Demek istediğim, Batı Trakya azınlığının artık ‘Türk’ kelimesini kullanabilmesi konusunda önü açılmıştır. Kendi okul kitaplarının hazırlanmasında söz sahibi olma kapasitesinde olduğunu da göstermiştir. Yunan devletinin bu yeni olgular karşısında nasıl bir tutum izleyeceğini de yakında göreceğiz. Ama her durumda AB’nin olumlu rolü de görülmüştür. AB, insan haklarının, farklı kimliklerin, çok kültürlülüğün, ifade özgürlüğünün, kısacası demokrasinin referansıdır. AB bu değerlere sahip çıkmadığında ve çifte standarda başvurduğu izlenimini verdiği durumlar istisnai durumlardır. Kural yukarıdaki örneklerdir. Ancak bu yeni güvenli dünyanın yer etmesi için AB kriterleri ülkelerce seçmeci bir biçimde de uygulanmamalıdır. Yani her tarafın bu konuda güvenli olması gerekir. Dileyelim öyle olur.