Ferit Odman: ‘Çok çirkinlik var güzelliklere odaklanmak lazım’

Ferit Odman 34 yaşında, Bursa doğumlu bir caz davulcusu. Caz müziğin hüküm sürdüğü bir evde büyümüş. Bateriye evdeki tabak çanaklara vurarak başlamış. İç dünyasında sakin, dışında ince zevkleri olan, arkadaşlarının tanımıyla “elegant” bir sanatçı. O bir hardbop müzisyeni ama kendi tabiriyle “cazın alfabesinin yazıldığı” bebop dönemine de aşık. Dönem piyanistlerinden erken yaşta yaşamını yitiren Tadd Dameron’a 100’üncü yaş gününde, onun bestelerinden oluşan bir albüm hediye ediyor: Dameronia with Strings. Tam analog kaydedilmiş albüm şu anda Grammy’ye 5 kategoriden aday adayı. Pek çok müzik eleştirmeni albümün Aralık ayında açıklanacak adaylar arasında yer alacağına kesin gözüyle bakıyor. Biz de Ferit Odman’la hayatını, cazı ve müzik hakkındaki düşüncelerini konuştuk.

Caza 11 yaşında başladınız. Bu caz vizyonu nereden geliyor?

Evdeki caz plaklarından geliyor. Babam 1962’de Amerika’da MBA yapmış. Bir şekilde Amerikan kültürünü yaşamış. Annem çiçek çocuklar zaman Amerika’da bulunmuş. O tür kültürlerin yaşandığı bir evde büyümüş. Evde caz dışında müzik dinlenmezdi.

Caz farkındalığını almış bir çocuk olarak yetiştiniz. Bu sizi yaşıtlarınızdan daha olgun kıldı mı?

Benim yaşıtlarıma göre olgun bir tarafım var ama bu galiba 16 yaşındayken babamı kaybetmiş olmamla alakalı. En azından ben ona bağlıyorum. Ama ondan önceki dönemin de herhalde etkisi vardır. Çok daha komplike bir müzik çünkü.

rsz__w5d0387Caz davulculuğunun meslek haline gelmesi nasıl bir süreç?

Bu kararı 13 yaşında verdim. 17 yaşındayken AFS ile İsveç’e gittim. Orada müzik çalıştım. Sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne geldim. Cengiz Baysal, Can Kozlu, Donovan Mixon, Ricky Ford gibi çok değerli hocalardan ders aldım. Buradan ikinci olarak mezun oldum. Okurken bir aylığına School for Improvisational Music’e gittim, New York’ta. Bu şehre aşık oldum ve fullbright bursuyla yüksek lisans için tekrar gittim. 2008’de de “Master of Music” unvanını aldım.

Bu durumda başka türler için olmayabilir ama caz müzik icrası için eğitim çok önemli, değil mi?

Eğitimsiz caz olmaz çünkü armoniye hakim olmanız lazım. Tam bir müzisyen olmak gerekir caz müzisyeni olabilmek için. Bazen caz söylüyorum diyen insanlar oluyor ama hiç alakaları yok. Bir şey bilmeden atılıyorlar.

Sizin ileride eğitmenlik gibi bir düşünceniz var mı?

Bahçeşehir Üniversitesi’nin caz bölümünde 4 sene hocalık yaptım. Davul derslerine giriyordum. Ama kendi öğrenciliğimde gösterdiğim ilgiyi öğrencilerimden göremedim Bilmiyorum jenerasyonla mı alakalı… Artık eğitmenliği tamamen bıraktım o yüzden. Yani faydalı olmadığımı düşündüm. Belki de o tahammül yaşına ulaşmadım henüz.

Bazı sanatçılar yaşadıkları toplumsal olayları müziğine yansıtıyor. Cazda ya da sizin müziğinizde böyle bir şey söz konusu mu?

Yansıtanlar var, yansıtmayanlar var. Yine bir sürü insan var Fazıl Say gibi Gezi zamanı besteler yapan. Benim öyle protest bir ruhum yok içimde. Belki çevreye izole bir hayat yaşıyormuşum gibi de görünebilir. Ama benim gerçekten içimde kötülüklere yer yok. Ben barındıramıyorum içimde. O yüzden yaptığım müzikte de bunu istemiyorum.

Nefret üretmek mi istemiyorsunuz?

Kötülük kötülüğü getiriyor gibi geliyor. O çok çabuk katlanan bir his . O yüzden hep iyi şeylerin üstüne gitmeye çalışıyorum. Hayat felsefem öyle. Ama tabi çok zorlaşmaya başladı son yıllarda Türkiye’de bunu yapmak. Görmemezlikten gelmeyi bırakın tamamen üstünüze gelen bir durum var. Ne olacak bilmiyorum. Şu anda dünya için de geçerli Trump’ın seçilmesi. Tamamen nefret sözleriyle Amerika’nın başına geldi. Neler olacak göreceğiz.

Siz de Tadd Dameron gibi güzelliğe odaklananlardansınız o halde.

Aynen öyle. O motto zaten benim hayat felsefem. Çok çirkinlik var güzelliklere odaklanmak lazım.

Bateri gibi deşarj eden bir enstrümanla bu kadar haşır neşir oluşunuzdan kaynaklı olabilir mi sakin yapınız?

Olabilir evet. Çok deşarj eden, rahatlatan bir olay. Çok şanslıyım. Ben gerçekten şükrediyorum müzisyen olduğum için. Bir kere iş yapıyor gibi hissetmiyorum kendimi.

Dameronia with String albümü için Grammy’de 5 kategoride 8 aday adaylığınız var. Bu süreç nasıl gelişti?

Öncelikle Grammy’e bir albümün girmiş olması için ya bu albümün çıktığı plak şirketinin ya da sanatçının Grammy’e kayıtlı olması lazım. Ben de Grammy jüri üyelerinden birisi olarak kendi albümümü buraya sundum. Detaylı bir elemelerden geçti. Bu aday adaylığından sonra Aralık ayında eğer adaylık varsa son beşe kalıyorsunuz ki Grammy adaylığı zaten bir müzisyen için unvan gibidir. Çok önemli bir şey. İnşallah bir gün olur.

rsz__w5d0492Sizin çalıştığınız yabancı müzisyenler Türkiye’deki cazı nasıl değerlendiriyor?

En son Akbank Caz Festivali’ne Terrel Stafford geldi. Yine son iki albümümde olan trompetçi arkadaşım aynı zamanda idolüm gibi bir adam; çok beğenerek de takip ettiğim bir müzisyen. Buradaki yaylı altılısından çok memnun kaldı, mesela. Dameronia’yı çaldık. Keza basçı arkadaşım Kağan Yıldız ve Ercüment Orkut’la ilgili de çok güzel şeyler söyledi. Türkiye’yi hep seviyorlar, çok sevdikleri bir yer. Çok yaşayan bir yer İstanbul. New York’la özdeşleştirilebilecek bir şehir aslında. Çok kozmopolit. Potansiyeli inanılmaz yüksek bir yer. O yüzden gelince hep memnun kalıyorlar.

Siz de en kozmopolit yerlerinden birini seçmişsiniz yasamak için.

Galata’da yaşıyorum, evet. Nardis’e yakın zaten Amerika’dan dönünce direkt Nardis’e gerçekten sayarak 40 adım uzaklıkta bir eve taşındım. Evlendikten sonra belki 140 adımdır. Çok seviyorum Galata’yı. Bir de her gün TRT Caz Orkestrası’na gidiyorum. Oraya da yakın oluşu önemli.

Siz caz müzik icracısı olarak kolay tüketilebilir pop müziğin bu kadar revaçta olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Pop var pop var. Sadece onu söyleyebilirim. Gerçekten 3 akorlu, hiçbir şey bilmeyen insanların yaptığı ve autotune ile sesi olmayan insanların sesi varmış gibi yapılan işler var.
Bir de mesela Beyoncé’nin kardeşi Solange Knowles’un albümünü dinleyin. İnanılmaz bir prodüksiyon var orada; akustik, davullar… Mesela Beyoncé’nin albümleri. İyi pop da güzel bir şey ben buna karşı değilim ama oturup ses sistemime Beyoncé koyup dinlemem. O yok benim hayatımda. Gerçekten yapamıyorum onu ama koyup Bill Evans’ın bir albümünü yüz bin kere dinlemişliğim var. Miles Davis’i bir milyon kere dinlemişliğim var. Clifford Brown’u 8 milyon kere dinlemişliğim var, onu dinlerken ağlamışlığım var, mutlu olmuşluğum var. Bu tür hisleri popüler müziklerde, tüketilmeye yönelik müziklerde hissedemiyorum. Aslında benim için gösterge o. Ses sistemine koyup karşısına oturup dinleyebileceğim, analiz edebileceğim müzikler gerçekten bana hitap eden ve benim dinleyebileceğim şeyler. Diğerlerini ITunes yada radyodan dinlerim. Bazılarında gerçekten iyi prodüksiyonlar. “Vay neler yapmışlar” diyebiliyorsun. Bazen de kapatmak zorunda kalıyorsun. Türkiye’deki pop çok felaket durumda bence.

Bundan bir 20 yıl öncesine nazaran özellikle.

Levent Yüksel, Mirkelam gibi isimler iyiydi. Benim büyüdüğüm dönemlere göre şimdi işler daha değişik.

Kenan Doğulu’nun ihtimaller albümüyle popu yorumlamak nasıldı sizin açınızdan?

Kenan Doğulu çok iyi bir müzisyen. Diğer pop şarkıcılarından ayrı bir yerde değerlendirmek gerekir onu. Zaten müzisyen bir aileden gelmiş. Cazcıyla aynı frekansta gidebilecek biri. Öyle biri olmasa işi kabul etmezdim. Dimağı çok açık ve kabiliyetli, cazcı gibi gitar da çalabiliyor. Benim hiç pop dinlemediğimi Kenan da biliyordu. Bu proje çıktığı zaman belli bir parça listesi verdiler, ben kesinlikle hiç birini dinlemedim. O yüzden ilk defa çalıyormuş gibi çaldım o albümde, o pop kısmını dinlemeden yeni yapılan aranjmanları yansıtabileceğim ve cazcı ruhumu orada verebileceğim bir şey düşündüm. Tamamen yeni bir şey yaratmak istedim. Güzel tepkiler aldı.

Siz analoğa yönelirken, dünyanın ritmi elektronik ortamda vermeye başlaması nasıl hissettiriyor?

Elektronik müziği seviyorum ama kendim yapmayı hiçbir zaman tercih etmem. Yine de tür ne olursa olsun hepsinin akustiği benim için her şeyin üzerinde. Ritimde de akustikteki o tahta sesini duymak beni her zaman daha mutlu ediyor.

Bagetlerinizin ritmi hayat ritminizle orantılı mı?

Aslında biraz orantılı galiba. Herkesin inişleri çıkışları var hayatta. İnişi çıkışı olmayan insan da pek tanımıyorum. Tabi ki depresyonda olduğunuz dönemler var, kapalı havanın, bulutların sizi etkilediği dönemler veya en ufak bir güneş çıkınca mutlu olduğunuz günler var. Hakikaten o insanın dokunuşuna yansıyor. O bagetle davula nasıl dokunduğunuza da yansıyor. Bu yadsınamaz. Sanırım her müzisyen için geçerli bir bu. Mesela bir gün soloyu çalarken gitariste kızgınsındır, ona vuruyorsundur. İnsanın inişleri çıkışları genel bir etki yapıyor.