İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümü öğretim üyelerinden, hocamız Itır Erhart, sosyal ağlarda pek çoğumuzun “arkadaş” listesindedir. Düzenlediği ya da parçası olduğu etkinlikleri bizlerle paylaşır, haber verir. Sık sık koşar mesela. Biz de “beğen” seçeneğini tıklayarak hocamızın “koşma etkinliği”ne destek veririz. Peki hocam neden koşar? Acaba atlet midir? Yoksa enerji fazlası mı vardır? Bir de neden bu koşuları sürekli sosyal ağlarda duyurur?
Ne yalan söyleyeyim, bu söyleşiyi gerçekleştirene kadar onun neden koştuğunu -ve tabii neyi beğendimi- tam olarak bilmiyordum. Böylece kendini “Sportif etkinlikler aracılığıyla, ihtiyacı olan kişi ve kurumları, yardımda bulunmak isteyen kişi ve kurumlarla buluşturma” amacıyla tanımlayan ve bu alanda örnek bir sivil toplum kuruluşu olmayı hedefleyen Adım Adım oluşumunun kurucu üyesi olduğunu öğrenmiş oldum.
Adım Adım, “Çalışan, okuyan ama diğer taraftan hayat sadece böyle geçmez diyerek düzenli olarak yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme gibi dayanıklılık artırıcı antrenmanlar yapan” amatör sporculardan oluşuyor. İçlerinde her meslek grubundan insan var. 2007’de biraraya gelen ve üyesi giderek artan bu grup katıldığı spor organizasyonlarında topladığı bağışlarla Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (TOFD), Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV), Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) gibi sivil toplum kuruluşlarına hatırı sayılır destekte bulundu.
“Hatırı sayılır” bölümünü açmakta yarar var: Adım Adım bu STK’lara bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyon TL katkıda bulundu! 16 Ekim Pazar günü koşulacak Avrasya Maratonu’na ise 500 koşucuyla katılmayı ve toplam bağış miktarını 2 milyon TL’ye ulaştırmayı hedefliyor.
Itır Erhart’la “neden koştuğunu” ve Adım Adım oluşumunu konuşuyoruz.
Bir maraton koşucusu, kucağında lösemi hastası bir bebek
Adım Adım’a ilk adımları Chicago’da 2004’te attığını söylüyor. O anlatıyor ben dinliyorum:
“İnsan tez yazarken daha bir kendine dönük oluyor, vaktini de güzel şeylerle doldurmak istiyor bir yandan”… Tesadüfen, otobüs durağında gördüğü ilanla, doktora tezinin yoğunluğundan az da olsa kaçabiliyor. İlan çok çarpıcı ve net. Bir maraton koşucusu, kucağında lösemi hastası bir bebek. İlanın üzerindeki yazı: “Maraton koşmayı zor mu sanıyorsun? Kemoterapiyi dene”. İlandan o kadar etkileniyor ve lösemili birine yardım etme fikrini o kadar seviyor ki hemen ilgili kişilerle irtibata geçiyor. Onlarla tanışıyor, aralarına katılıyor. Onlarla ilk buluştuğu an düşündüklerini de şöyle aktarıyor:
“Sizin benim gibi insanlar hepsi, her yaştan. Ne çok zayıf ne çok kaslı. Normalde hepsi kendi işleriyle uğraşan insanlar, profesyonel sporcu değiller”. Bu toplantı Erhart’ın altı saatlik, kırk iki kilometrelik büyük maratona katılmasını sağlıyor. Kendisi gibi, başkalarına yardım etme amacıyla koşan yüzlerce amatör gibi…
Sporla kaynak ve farkındalık yaratmak
Yardım nasıl toplanıyor? “Siz saatlerce, günlerce koşarken insanları ikna etmeniz de kolay” diyor Erhart. Kimse oturduğu yerden hesap numarası gönderip, “bu numaraya şu kadar para yardım yap” demiyor. Bu yardım şekli biraz dolaylı biraz göz önünde. Üyeler, kaynak yaratmak için koşuyor, düzenli antrenman yapıyor. Her sporcunun bir çizelgesi oluyor ve ilerleme kaydettikçe, seviye atlıyor. Böylelikle hem koştuğunuz adımlar havaya gitmiyor hem de çevrenize yolladığınız davet mektupları sağlam zemine dayanıyor. Herkes bunu çevresine, davet mektuplarıyla, e-postalarla yayıyor ve hesap numaraları veriliyor. Bir nevi hem bağış hem de yeni sporcular için bir davet sunuluyor.
Itır Hoca, 2005’te döndüğü zaman, önce koşan birilerine ulaşmak istiyor. Gazetede gördüğü bir haberde tek başına omurilik hastaları için kaynak yaratmaya çalışan bir sporcuyu fark ediyor. Temasa geçiyor. Derken spor yoluyla direnç kazanırken başkalarına da nasıl ilaç olabilmenin yollarını arayan altı kişi biraraya geliyor ve Adım Adım’ı kuruyor.
STK değil, aracı kurum
Erhart, sosyal sorumluluğun önce bireyin kendisinde başlaması gerektiğini söylüyor. Koşu ya da diğer sporlar başkalarına yardım gibi bir amaç taşısa da kişi bu sporu yanarak öncelikle kendi bedenini ödüllendiriyor; spor yapma alışkanlığı kazanarak farkındalık yaratıyor. Adım Adım bu iki amacın birleştiği bir yapı. İki yıl önce otuz üyesi varken, bini aşkın kişi bu oluşum için çaba sarf ediyor. Bunlardan beş yüzü yardımseverlik koşusu yapıyor.
Üye ve sporcu sayısının artması bağışların da çoğalması demek. Bu nedenle üyelerin çalışmaları, antrenmanları ve tabii ki çevrelerine yaptıklarını duyurmaları çok önemli.
Adım Adım’ın internet sitesi www.adimadim.org'ta yapılan bağış miktarından tutun bu bağışların hangi STK’lar üzerinden kimlere destek sağladığına kadar her bilgiye ulaşmak mümkün. . “Yapılan her türlü yardımın ve sonuçlarının görünebilmesi, takip edilmesi ve şeffaf olması çok önemli” diyor Erhart.
Sivil toplum bilincini oluştururken ve kuruluşları seçerken de özenle çalışılıyor. Bir açığı kapatmak için bu eksik ne olursa olsun çalışılıyor. Şimdiye kadar toplanan bağışlarla pek çok şey yapılmış. Buğday Derneği’ne örneğin, çiftliklerin ekolojik çiftliğe dönüşmesini sağlayacak fon yaratılmış. TEGV ile ilkokul öğrencileri yararına çalışılmış, TOFD “Harekete Geç Harekete Geçir” kampanyası ile yüzlerce kişiye akülü sandalye alınmış, TOG ile üniversite öğrencilerine –sosyal sorumluluk projelerinde çalışma şartı ile- yıllık burslar sağlanmış.
“Hayal bile edemezdim”
Büyük şehirlerde yaşayan insanların spordan kaçması için bahaneleri hazır. Çok fazla parkın olmaması, temiz havanın egzozla kavgası, zamanın darlığı, hayatın yoğunluğu gibi… Itır Hoca boş olan her vaktini sporla dolduruyor. Aslında herkesin de mutlaka boş vaktinin olduğu bir gerçek. Biraz da öğrencileri ve gençleri teşvik etsin, herkese örnek olsun diye soruyorum: “Çok mu sağlıklı bir hayat sizinkisi, şimdi neredeyse tüm gençler sigara içiyor, nasıl olacak Belgrad Ormanı’nda nefes nefese koşarken?”. “Yok” diye cevaplıyor “Sigara içenler de koşuyor tabii ki içilmese daha iyi ama herkese koşabilir, ben çok fazla antrenman yapıyorum ama farklı seviyeler var, herkes kendine göre çalışabilir. Bir de bolca sıvı tüketmek gerekiyor ve karbonhidrat önemli, sürekli makarna yiyoruz hatta makarna partileri veriyoruz büyük koşular öncesi”.
“Neler kattı vücudunuza, daha dinç hissediyor musunuz?” diye sorunca, her hava koşuluna alıştığından kolay kolay hasta olmadığına değiniyor. “Üst beden inceliyor bacaklar çok kuvvetleniyor, duruşunuz daha sağlam oluyor” diye ekliyor.
Hem spor yapıp hem de kendinizi tam anlamıyla daha yararlı, daha iyi hissetmek fedakarlık gerektiriyor elbet. Ancak herkes bir yerinden başlamalı zaten kimse doğuştan sporcu değil. Itır Hoca bile söylüyor; “Eskiden maraton koşmayı hayal bile edemezdim”. (ES/GT)