Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele amacıyla, ilk bağımsız kadın sığınağını kuran Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın maddi desteğini çekmesi üzerine zor günler yaşıyor. Uluslararası standartlara uygun bir sığınak hizmeti için gereken ödenek ayda 20 bin YTL. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sebebiyle, 48 bin havai fişek için 2 milyon YTL üzerinde bir ödenek çıkarabilen devlet, konu kadına yönelik şiddet ile mücadeleye gelince kaynak yetersizliğini gerekçe gösteriyor. Hâlbuki Cumhuriyet Bayramı için bir gecede harcanan parayla bir kadın sığınağı 8 yıl ayakta kalabiliyor. Sorun maddi kaynak yetersizliğiyle de sınırlı değil. AB’ye uyum sürecinde çıkarılan Belediyeler Yasası’na göre, her 50 bin nüfus için, 1 kadın sığınma evi kurulması gerekirken, nüfusu 70 milyonun üzerinde olan Türkiye’de yalnızca 40 kadın sığınağı var. Ülkemizdeki kadın sığınakları, devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından ya da bireysel yardımlarla destekleniyor. Özel sektör desteği yok denilecek kadar az. Bu şartlar altında, çalacak kapı, sığınacak çatı bulamayan kadınlar, şiddete maruz kalmaya ve susmaya mecbur bırakılıyorlar. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’nde Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Zelal Yalçın ile kadın sığınakları ile ilgili merak edilenleri konuştuk.
Kadın sığınma evi nedir? Neden ihtiyaç duyulur?
Feminist kadın hareketinin önerdiği sığınaklar; şiddetten kurtulmak isteyen kadınların, can güvenliği riskinden uzaklaşarak, yeni bir hayat kurabilecekleri mekanlar olarak tarif ediliyor. Aile içinde şiddet gören, hayati riski olan, bulunduğu sosyal çevre içerisinde sorununu kendi imkanlarıyla çözemeyen kadınlar, can güvenliğini sağlayabilmek, şiddetten uzaklaşarak, güçlenebilecekleri mekanizmalar içerisine girebilmesi için sığınaklara geliyor.
Uluslararası sığınak standartları neler?
Dünyadaki kadın hareketinin getirdiği standartlar bunlar. Kadınların yargılanmadığı, sorgulanmadığı, ikinci cins olarak görülmediği, yardım edilen olarak görülmediği, kadınları güçlendiren, destekleyen, onların birey olarak ayakta kalmasını sağlayan, erkeğe muhtaç etmeyen bir hayatın örgütlenmesi hedefleniyor.
Türkiye’de kaç kadın sığınağı var?
Son rakamlara göre 40’a yakın sığınak var. Ama nüfusa oranladığınızda, bin 400 civarında sığınağa ihtiyaç var. Her 50 bin nüfuslu belediyenin 1 sığınak açması gerekli. 81 il var. Ama bu illerin hepsinde kadın sığınağı yok. İstanbul’da nüfusu kalabalık 32 tane ilçe var, fakat çok azında sığınak var.
Türkiye’deki kadın sığınaklarının durumu nasıl?
Bu anlamda ciddi bir standardizasyondan bahsetmek mümkün değil. Bütçe sıkıntısı ve özellikle Sosyal Hizmetler’in sığınaklarında personel sıkıntısı yaşanıyor. Bunun dışında asıl sorun bakış açısının kendisi. Kadın sığınağını bir barınak olarak, kalacak, karnını doyuracak yer olarak tarif etmek doğru ve gerçekçi bir şey değil. Sığınak barınma sorununu çözen bir şey değil. Sığınağın, kadınların güçlenmesini sağlayacak bir perspektife sahip olması gerekiyor. Bununla ilgili hizmet mekanizmalarının olması gerekiyor. Sosyolog, psikolog, sosyal çalışmacı, pedagog, psikiyatr bulunması gerekiyor. Bunlar olmazsa sadece yatılan, kalkılan, karın doyurulan bir yer haline geliyor. Türkiye’de bu anlamda farklı uygulamalar var maalesef. Aile içerinde erkeğin üstlendiği rolün aynısını sığınma evindeki görevliler de üstlenebiliyor. Ev içerisinde kadın nasıl kontrol edilen, denetlenen, gece dışarı çıkması engellenen durumda bırakılıyorsa kendi yürütme perspektifinde de bu mantığı kullanan sığınma evleri var maalesef. Kadınların giriş çıkış saatlerini denetleme, özel hayatlarına müdahale etme gibi bir sürü sorun var aslında.
Mor Çatı’da kaç kişi çalışıyor? Çalışanların uzmanlık alanları ne?
Mor Çatı’da gönüllülük esası var. Yaklaşık 20 tane gönüllü, 2 tane personel olarak çalışanımız var. Biz burada politika yapıyoruz aslında. Biz uzmanlık üzerinden gelmiyoruz buraya. Kadından yana bakış açısı olan, feminist perspektifi olan kadınlar, buraya gelip kadın dayanışmasını örgütlüyor. Bunun için uzmanlığa değil, politik bir algılayışa ihtiyaç var. Bünyemizde çeşitli meslek gruplarından kadınlar var. Mor Çatı olarak atölyeler düzenliyoruz. O atölyelerde çeşitli bilgiler paylaşılıyor ve bir deneyim aktarımı süreci başlıyor. Gönüllü psikolog, avukat, pedagog var. Ama Mor Çatı gönüllüsü olmak için bir uzmanlığa gerek yok.
Mor Çatı’ya ayda ortalama kaç kadın başvuruyor?
Ortalama 100 kadın başvuruyor. Günde 10-12 civarında kadın arıyor. Her arayan ya da gelen 2 kadından bir tanesinin talebi sığınak. Bu talepleri karşılamamız mümkün değil. Sığınak sayısının yetersizliğini dile getiriyoruz. Bunun olması gerektiğine dair söylemlerimizi yükseltiyoruz. Bunun için politika yapıyoruz zaten.
Başvurular nasıl değerlendiriliyor? Sığınağa kabul edilme süreci nasıl işliyor?
Sığınaklar çok az olduğu için, can güvenliği tehdidi, hayati risk öncelikli oluyor. Kendi sosyal ve ekonomik olanaklarıyla bunu durdurabilme olanakları olup olmadığını birlikte gözden geçiriyor ve ne yapılacağına karar veriyoruz. Birlikte bir çözüm yolu bulmaya çalışıyoruz.
Ne kadar süre sığınakta kalabiliyorlar?
Türkiye’de devlet ve belediye sığınaklarında bu süre 3 ila 6 ay arasında değişebiliyor. Biz de bir süre söylüyoruz, ama bu net bir şey olmuyor. Her kadın için 3 ila 6 ay gerçekçi bir süre olmayabiliyor. Kimi kadınlar 1 ayda kendi çıkış yolunu bulabiliyorken, bazı kadınlar için bu süre uzayabiliyor. Mor Çatı’da 2,5 yıl dahi kalmış olan kadın var.
Şiddet gören kadınları suç duyurusunda bulunmaları konusunda destekliyor musunuz?
Yasal haklarıyla ilgili bilgilendirmede bulunuyoruz. Karar onlara kalmış. Avukat danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bunun dışında, Kadın Hakları Uygulama Merkezi, herhangi bir geliri olmayan kadınlara ücretsiz avukatlık desteği sağlıyor.
Sığınağın güvenliğini nasıl sağlıyorsunuz?
Sığınakların yerleri gizli. Herhangi riskli bir durumla karşılaştığımızdaysa, güvenlik güçlerini harekete geçiriyoruz.
Sığınaktan ayrılan kadın tekrar başvurduğunda kabul ediliyor mu?
Biz kabul ediyoruz. Sosyal Hizmetler’in ve belediyelerin sığınaklarında ikinci kez kabul edilmiyor. Yazılı bir kural değil bu onlar için. Yasal dayanakları olmamasına rağmen, uygulamada ikinci kez kabul etmeme tutumları var. Mantık şu: “Bir kere destek olduk, imkan tanıdık. Zaten olanaklar çok kısıtlı. İkinci kez aynı imkanı veremeyiz. Kapıda bekleyen başka kadınlar da var.” Ama bu mantık çok yanlış. Mor Çatı’ya 11 kez gidip gelen kadın arkadaşımız var. Sonuçta şiddetle baş etmek çok zor bir süreç. Kadının bir kez sığınma evine gitmesi, o şiddetten muaf olduğunun göstergesi değil. Yaptın yaptın, yapamadın kaldın gibi bir zihniyet söz konusu olmamalı. Bu mantık çok tehlikeli. Elbette ki, Mor Çatı’ya defalarca gelebilir kadınlar. Hayat onların hayatı. Biz ne zaman dayanışmaya ihtiyaçları olsa kadınların yanındayız. Unutmamak gerekir ki, kadına yönelik şiddet, kadının suçu değil.
Sığınağa başvuran kadınları yaşları, eğitim ve ekonomik düzeylerinin dağılımı nasıl?
18 yaşını doldurmuş ve bir erkek şiddeti nedeniyle bize başvurmuş kadınları kabul edebiliyoruz. Yaş ortalaması 30 denilebilir. Ama 18 yaşında başvuran da var, 45 yaşında da. Aralarında okuma-yazma, hatta Türkçe bilmeyen de var; üniversite mezunu da var.
Sığınakta yaşayan kadınların ve çocuklarının eğitimi ile ilgileniyor musunuz?
Kadınlar ne eğitimi almak istiyorlarsa, o konuda olanak sağlanıyor. Okuma-yazma bilmeyene cahil kalırsın diye baskı yapıp, zorla okuma-yazma öğretmiyoruz. Avantajlarından bahsediyoruz, ama seçim onun. Eğitimine devam etmek, üniversiteye gitmek isteyen kadınlar da çıkıyor; onlara da destek oluyoruz. Çocuklar da okul çağında ise okula gönderiliyorlar.
Sığınma evinden ayrılan kadınlara danışma hizmeti veriyor musunuz?
Elbette. Sığınaktan çıkmış olması onun sorunlardan kurtulduğu anlamına gelmiyor. Hayat içerisinde karşısına çıkabilecek sorunlar için buradan destek almaya devam edebiliyor.
Beyoğlu Kaymakamlığı’nın desteğini çekmesindeki asıl sebep ne?
Kaynak olmadığını söylüyorlar. Ama kaynak yaratmamak politik bir tercihtir. Kadına yönelik şiddeti önlemek, engellemek, varsa çocuklarıyla beraber bir hayat kurmasını desteklemek zihinsel bir tutum aslında. Bu sorunu yok sayarak, kaynaklarını kullanacak başka öncelikler belirliyorlar. Başbakanlık 4 Temmuz genelgesi yayınlar ve yapılması gerekenleri sıralar. Ama o yazıdan öteye gitmez. Her 3 kadından 1’i fiziksel anlamda şiddete maruz kalıyor. Ayrıca, sokakta, medyada, her yerde şiddete maruz kalıyoruz. Devlet de, medya da lafa gelince kadına yönelik şiddeti önlüyor. Ama adım atılmıyor. Bu yüzden bütçe ayrılmıyor. Ama yalnızca bütçeyle olacak iş de değil bu. Devletin yeniden organize edilmesi gerekiyor. Devletin içerisindeki cinsiyetçiliği kim ayıklayacak? Ceza yasaları değişiyor. Erkek egemen mantık içerisinde, hakimler, karılarını, sevgililerini öldüren adamlara tahrik indirimi veriyorlar. Bu cinsiyetçilikten kurtulmak için Adalet Bakanlığı ne kadar para ayırmış? sorusunun yanıtını vermek gerek.
Aylık ne kadar gideri var sığınağın?
Uluslararası standartlara uygun bir sığınak çalışmasından bahsediyorsak, ayda 20 bin YTL ile gereken hizmet ve destek verilebilir. Son hesaplarımıza göre, ayda 15 bin YTL gibi bir kaynakla, Mor Çatı sığınak çalışmasını devam ettirebilir. Ama şu anda böyle bir kaynağımız yok. Cumhurbaşkanlığı köşkünün makamın yenilenmesi için 4,5 milyon YTL’nin ayrıldığı bir ülkedeyiz. Ama yılda yaklaşık 120 kadın ve çocuğa destek veren bir hizmet, parasızlık nedeniyle zor durumda kalıyor.
Kadın sığınma evleri neden destek bulmakta zorlanır?
Kadına yönelik şiddeti önleyici politik iradenin yoksunluğundan kaynaklanıyor. Eğer devletiniz erkek egemen bir devletse ve bu mantıkla yürüyorsa, kadının bireysel olarak ve kamusal alanın içinde güçlenmesi hedeflenmiyorsa, bunun için bütçe ayrılmaz. Bütçe ayrılmazsa da, sığınaklar bugün olduğu gibi birçok zorlukla karşı karşıya gelir.
Özel sektör destek vermiyor mu?
Bu özel sektörün işi değil. Sosyal sorunlar, sosyal sorumluluk projelerine hapsedilecek şeyler değildir. Devletin bir politikası ve bütçesi olur, özel sektör ya da bireysel destekler buna katkı sağlar. Esas mantaliteyi, Avrupa Birliği’nden gelen hibeler, şirketlerin yapacakları projeler, kampanyalara indirgerseniz, devlet olarak bunun için politika yapmaz, hiçbir çözüm üretmezsiniz. Nasıl vatandaş olarak vergi vermek görevimizse, bizim başımıza bu sorun geldiğinde, bizi desteklemek, korumak da devletin asli görevi.
Hürriyet Gazetesi’nin ‘Kadına Yönelik Şiddete Son’ kampanyası, sorunu görünür kılmak anlamında bir işe yaradı mı?
‘Alo şiddet’ hattı kurdular. Bu çok önemli bir çalışma. Kadına yönelik şiddetle ilgili yaptığı haberler iyi. Ama bir taraftan bunlar yapılırken, diğer taraftan tecavüz haberlerini pornografik fotoğraflarla verebiliyor. En son A.A. diye tecavüze maruz kalan bir kadınla ilgili çok pornografik haberler yapıldı. Hürriyet bir yandan kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık yaratırken, arka sayfa güzelini tutmaya devam ettiği ve tecavüz haberlerini porno malzemesi olarak kullandığı sürece, bu konuyu bir sosyal sorun olarak görmediği, bir toplumsal mesele olarak sunmadığı sürece yaptıkları her şey vitrinlik olur. Kadınların mağdur olarak gösterilmesi, ikinci sayfa haberi yapılması, cinsiyetçi medya malzemesi haline getirilmesi hep eleştiriliyor. Hürriyet de bu tepkileri biliyor elbette. Bilmezlikten değil yani, bu bir tercih. Öncelikle kendini düzeltmeli ve bunu üreten mekanizmalardan biri olmaktan çıkmalı. Eğer A.A. tecavüzünü pornografik bir dille verirlerse, tecavüzü körüklemekten başka işe yaramaz.
Değişen siyasi iktidarlar kadına yönelik şiddet konusunun ele alınışını ve kadın sığınaklarının durumunu nasıl etkiliyor?
Hiçbiri erkek egemenliğini sorgulayan bir yerden adım atmış değil. Kısmen adımlar var, o kadar. Ama son zamanlarda Türkiye’deki genel muhafazakarlaşma elbette ki kadına yönelik şiddet mekanizmalarını da, şiddeti de etkiliyor. Kadınlara en az 3 çocuk doğurmasını söyleyen bir başbakan var. Demek ki kadınları pozisyonlandırdığı konum anneliktir ve kadının yeri evidir. Kadını bir birey olarak görmüyor demektir. Son dönemde yükselen muhafazakar yaklaşımlar kötü sonuçlar doğuruyor.
Bağımsız bir sığınak oluşunuzun getirileri neler?
Bürokratik süreçler diğer sığınaklarda olduğu gibi işlemiyor. Özellikle Sosyal Hizmetler sığınaklarının bürokrasisi biraz daha yüksek. Uluslararası sığınak ilkelerini esas alarak, kadın hareketi ve feminizmi ön plana çıkararak, kadından yana bakış açısıyla yürütüyoruz. Politikamızı ve sığınak kurallarını biz belirliyoruz. Toplumsal cinsiyet algılamaları ya da siyasi etkiler bizim sığınağımızda olmayacak şeyler.
Aydın Belediyesi’ne ait sığınma evinde 21 Kasım 2008 günü yaşanan bir olay Zelal Yalçın’ın eleştirdiği konuların haklılığını kanıtlar nitelikte. Çünkü, sığınma evinde kalan 4 kadın kalma süreleri dolduğu gerekçesiyle kurumla ilişkileri kesilerek kapı dışarı edildi. Aydın Belediyesi’nden yapılan açıklamada, kadınların sığınma sürelerinin dolduğu ve disiplinsiz davranışları dolayısıyla ilişiklerinin kesildiği belirtilirken, 28 yaşındaki S.Ç., 45 yaşındaki M.S., 20 yaşındaki F.Ö., ve 35 yaşındaki C.B. isimli kadınlar ise belediyenin iddialarını yalanladı. Hiçbir disiplinsiz davranışlarının olmadığını belirten kadınlar, “Bize önceden hiçbir tebligat yapılmadı. Sabah bizi uykumuzdan uyandırarak ‘bazı kağıtlar imzalamanız gerekiyor’ dediler. Burada kalırken bizi yönlendirici hiçbir girişimde bulunmadılar. Bir süre psikologumuz vardı, ama o da gittikten sonra giriş çıkışlarımız yasaklandı. Danışmanlık anlamında bir hizmet alamadık. Sonuçta, buraya mağdur insanlar olarak geliyoruz. Burada kalma süresi kısıtlı bu süre içinde iş anlamında yönlendirilmemiz gerekiyor, ama bu olmadı. Şimdi de bize kapıyı gösterdiler; hepimiz bu kış kıyamette dışarıda kaldık. Ne yapalım? Sokakta mı kalalım?” diyerek yakındılar.