“Kadınlığımı unuttuğuma inanamıyorum”



Bir odayı gördüğünde hemen oranın kaç metrekare olduğunu çıkarabilen insanlar vardır ya, ben hiç çıkaramam, ama o insanların bile Sevgi Deniz’in kaldığı otel odasını görünce akıllarında metreye veya kareye dair bir şey kalacağını sanmıyorum. O kadar dar ki, odanın kendisinde bile tıpkı içinde yaşayanda olduğu gibi “feleğin çemberinden geçmiş” bir hava var. Buna bütün oteli dâhil edebiliriz belki.

Resepsiyonun yanındaki küçük televizyonda durmadan eski Türk filmlerinin şarkıları çalıyor: “Ümitlerimi kırdın/ Hayallerimi yıktın.”

Şarkılar söyleşiye tam doğru bir fon oluşturamazdı, çünkü hiç bilmediğimiz bir Türk filmini ve şarkısını daha yeni öğreniyorduk.

Sahne için uydurulmuş bir isim gibi dursa da Sevgi Deniz gerçek adı. Sanatçı olmak için 16 yaşında kalkmış İstanbul Levent’ten Beyoğlu’na gelmiş, anlatıyor: “Bir kulüp vardı Parmakkapı’da, oraya geldim. Girdim içeriye, sanatçılar falan vardı, heveslendim. Sahneye çıkarttılar, yarım yamalak bir şey okudum. Ses tonum çok güzeldir ve öyle başladım.”

Tabii sanatçı olmanın içinde sadece şarkıcılık yok, sinemacı da olmak istiyormuş Deniz, ama dediğine göre “fiziksel olarak fazla” oluşu onun erotik filmlerde oynamasına sebep olmuş, yani bilmeyerek girmiş.

“Bilerek girer misin? İlk erotik filmleri çeken acemi biri vardı. Seneler önce, uydurmasyon bir ajans. 5–6 kız gittik ajansa. Şimdi öldü gitti adam, ama hayatımı karartan o insan oldu; ‘Ay, fiziğin şöyle, ay böyle güzelsin, sana afiş yaptıracağız, güzel filmlerde oynatacağım’ diye diye gittim vallahi.”

Normal filmde oynayacağını düşünüyor, ama gerçeği öğrendiği gün dün gibi aklında. “Güzel, kadife fitilli bir pantolonum vardı, hiç unutmam, yeni çıkmıştı onlar. Üstte bir bluz, saçlar darmaduman. Gittik, o bize içkiler ikram etti yazıhanesinde. ‘Ben,’ dedim, ‘içki içmem.’ Efes biralar da yeni çıkmış. Tutucu bir aile bizimki, her ne kadar İstanbul’da yetişsem de. Kızlara içirdi, bana içiremedi. Hani hap atıyorlar, uyutuyorlar ya, ama bana yapamadılar. Gözümün önünde o kızlara 5-6 erkekle birden çekim yaptırdılar. Kız kıza onları böyle, beraber anla… Kızları, kollarımı tuta tuta seyrettirdiler. Bana da yaptıracaklar, ben cazgırlık yaptım, bir şey yaptım, kaçtım. Ama o insan neden oldu böyle olmama. Tehdit ediyorlardı.”

Tehditler “yüzünün façasını bozarım, güzelliğin gider”, “göğsünü keserim” gibi “işe yarayan yerler” üzerinden oluyormuş. 1986’da “maddi kazanç” olarak başlamış tabii filmlere, “figürasyon da değil, ya üçüncü ya dördüncü oyuncu” olarak rol almış. Başrollerde Zerrin Egeliler, Aydemir Akbaş gibi erotik film sektörünün önemli isimleri var. Aynı zamanda bu erotik filmlerin normal, yani “Türkan Şoray’lı, Kadir İnanır’lı filmler” için bir basamak olabileceğini düşünmüş.

“İlk fiziksel film”

“İlk olarak birkaç fiziksel film çektik. Onu burada söylesem olmaz. Olur mu, olmaz mı? Evet, erotik film, öyle heveslendim” dese de, Saklambaç Güzeli Yarışması’nda mayo güzeli seçilmesi de etkili olmuş bu hevesine. İlk tecrübesini anlatıyor:

“Biraz utanarak oldu. Hiç soyunmamışım etmemişim. Bakire başladım ben bu ortama. Hâlâ da bakireyim desem inanır mısın, inanmazsın işte. Bu yaştayım daha bakireyim. Ciddi söylüyorum, gurur duyarak falan değil. Çünkü kendimi korumasını çok iyi bildim. Evlendikten sonra her şey biter.”

Sevgi Hanım bazen öyle cümleleri yan yana getiriyor ki, size üstüne gideceğiniz iki yol açıyor yukarıdaki ifadede de olduğu gibi; yani bir tarafta bakireliği, diğer tarafta evliliği ne kadar istediği.

“Çelişkili ağız aramanın” bizim mesleğimiz olduğunu söylüyor bazı sorularımızdan sonra, ama onda “yalan yok”. Biz kendimizi, sorularımızı bu gerçeklik buhranının içinde nereye koyacağımızı şaşırıyoruz zaman zaman. Evlilik meselesine gelmeden önce bu hikâyenin derinlerinde bir aşk hikâyesi var mı acaba, diye merak ediyoruz; hiç olmamış.

“Erkeklerden tiksindim” diyor: “Adam seni tanıyor, oyuncusun. Bana kadınsal gözle diyor ki, ‘Gel yemek yiyelim, sana şunu bunu alayım.’ ‘Benle yaşa, ev dayayayım döşeyeyim, bilmem ne’, yani kabacası resmen ‘benle metres hayatı yaşa.’ Böyle böyle köreldim, erkeklerden nefret etmeye başladım.

Bir yandan kazandığı paralar birikmeye başlıyor Deniz’in. “‘İyi para kazandım’ desem yalan olmaz. Çünkü birkaç tane bara ortak oldum.” 8 sene önce başlamış ve kesintilerle devam etmiş ve 5 ay önce bitmiş iş kadınlığı. “2000 yılına kadar benim görev devam etti, CD olarak. Yani gizli çekimler de yapıyorduk. Aileme yansımasını istemiyordum. Ama sonra dedim ‘bu bana göre değil, ailemi karalamaya gerek yok.’ Mecmualarda, gazetelerde resimler çıkıyor, olmuyor. Ve bıraktım.”

Kiralık katil

Ailesiyle barışması çok eski değil. 5 ay önce biriktirdiği parayla annesini umreye gönderdiğini söylüyor. Kardeşlerinin düzenli evlilikleri olduğunu, ama kendisinin “bekâr olarak Beyoğlu’nda yaşamayı sevdiğini” anlatıyor. Ama babası öldüğü zaman henüz barışık değilmiş ailesiyle. O da başka bir ukde içinde. Babasının onu vurması için bir adam tuttuğundan bahsediyor: “Aşiret benim ailem, Bayburt aşiretlerinden, isimli aile. Adama para vermiş, söylemesi ayıp, ‘Kızımı görürsen Beyoğlu’nda vur.’ Nasıl vursun? Adam geldi, bana birebir söyledi. ‘Bak kızım, ayağını denk al; genç, güzel kızsın. Baban beni tuttu’ dedi.

Ben bunu duyduğum zaman korkmadım da, daha cesaretlendim. Dedim, ‘Yapacağım, gelsin vursun beni’. Ben ekmeğim için bu işi yapıyorum. Sesim güzel, ses sanatçılığı yaptım, ünlü sanatçılarla afişlerim mafişlerim var.”

Bu anlattığı şarkıcılık yılları oyunculukla beraber gidiyor, arada başka şehirlerdeki kulüplerde şarkı söylüyor. Hatta bir gün Karabük’te sahnedeyken müşterilerden birinin istediği şarkıyı söylemediği için bıçaklanıyor.

Tüm yaşananların ardından Sevgi Deniz en çok “kadınlığını unuttuğuna inanamıyor.” Onu kadın gibi hissettiren biri çıksın istiyor karşısına, ama geçmişiyle ilgili soru işaretleri var kafasında. “Evlensem de geçmişim benim beynimde artık işaret olarak kalacak. Dürtecek, toplu iğne gibi kafada. Evliğimde tabii belki sorun yaşayacağım, çünkü başa kakma olayı olacak; ‘Seni otelden aldım’ falan.”

Temizlik işi yaparak hayatını sürdürüyor 8 senedir. Bankada az da olsa birikmiş parası var, ama “Benim yaşantım pahalı” diyor. Saçını 3,5 liraya aldığı boyayla boyadığını söylüyor. “Bir kalem olsun, far olsun” alıyor, Eminönü’nden ucuza.

Ünlü olmak hâlâ aklında. Ama şarkı söyleyerek ünlenmek istiyor. “Güzel bir kanalda şarkı söylemeyi” hayal ediyor. Sinemada ne oynamak istediği sorusunu şöyle cevaplıyor: “İsterim güzel bir köylü filmi, çalışan bir kadın veya hayat kadınını canlandırmak isterim, randevu evinde çalışan bir insanı canlandırmak isterim, bir şarkıcıyı canlandırmak isterim. Olabilir, niye olmasın? Şükür var biraz fotojeni, sürer sürüştürürüz, bir takma saç takarız.”

O gülerek söylüyor bunları, yarı inanarak yarı inanmayarak. Filmlerle ilgili hayali sanki sektöre girdiği o yıllarda kalmış gibi. Neden böyle oldu diye sorunca “Yanlış insanlar” diyor.

Sevgi Deniz gibi biriyle konuşmak, gerçeklerini bilmek ona değmek için yetmeyebilir. Söylediği her gerçeğin, “harbi” olanın arkasından bir samimiyet köprüsü kurmak bazen zor oldu o odada. Belki de onunla açık havada konuşmalıydı; gökyüzünün tamamının onun olduğunu hissettiren bir yerde.