Doğu Karadeniz’de her kasabanın en az bir iri deresi vardır. Arhavi’ninki de Kapisre. Kapisre deresinin denize döküldüğü yerdeki geniş ağzından girdiğiniz vadi, sizi muazzam bir yeşille sarmalayarak giderek daralır; yani yeşil sizi daha sıkı sarmalar.
Bu güzelim vadide, Kapisre’nin kenarından 10 kilometre kadar ilerleyince şu manzarayla karşılaşıyorsunuz:
Gördüğünüz gibi, bu yemyeşil dağdan iri bir bölüm koparılmış. Kaya alıyorlar. Yolun karşı tarafında ve biraz ilerisinde de benzer durumlar var. İşte:
Bu dağlar, çökertilerek sökülen kayalar kamyonlarla Hopa limanına götürülüyor, oradan da gemilere yüklenip Soçi’ye yollanıyor.
Soçi, 2014 Kış Olimpiyatları’na evsahipliği yapacak. Rusya şaşaalı bir şekilde kendini göstermek istiyor. Birçok tesis, spor kompleksi inşa ediliyor. Doğu Karadeniz’in genelinde olduğu gibi, dağ ile denizin yakın olduğu bir coğrafya.
Bu bölgede sub-tropikal iklim hakim. Dolayısıyla, deniz kıyısındaki tesisler, yaz turizmi için de “harika”. Ruslar, bu harika fırsatı daha da harika yapmak için Soçi’ye 15 kilometre mesafede, karadan 150 metre açıkta büyük bir ada yapıyor : Federasyon Adası. Ada Rusya Federasyonu haritası şeklinde olacak. Nehirlerin, göllerin bile temsil edilmesini düşünmüş projenin Hollandalı mimarı Erick van Egeraat. Ada 1,5 X 2,5 kilometrelik bir alana yayılacak ve toplam kara alanı 250 hektar olacak. Bu adanın üzerine irili uafklı malikaneler, evler, apartmanlar, oteller inşa edilecek; ve 40.000 misafiri ağırlanabilecek, marinalarında 900 yat barındırabilecek. Proje 6,2 milyar dolara malolacak. Rus basınında çıkan haberlere göre bu adanın yüzde 70’i Araplara satıldı bile. İşte size o adanın maketi:
Rusya Federasyonu Adası, işte Arhavi’deki o güzelim vadi tahrip edilerek sökülen taşlarla yaratılıyor. Hopa’da, Arhavi’de iki şey konuşuluyor:
1. Arhavi taşı çok sağlammış, denizde en az 100 sene dayanabiliyormuş! (Arhavi taşı diye bir şey yok; o bölgede başka yerlerde de aynı taştan var. Hopa limanı mesela, Hopa civarından, kimi çok yakından dinamitlerle sökülen kayalarla yapılmıştı.)
2. Ruslar kendi doğalarını tahrip etmek istemedikleri için taşı buradan alıyor. (Bu daha doğru görünüyor.)
İstanbul Üniversitesi’nden bir jeolog arkadaşıma sordum, “Arhavi taşı” diye özel bir taş olmadığını söyledi.
Soçi 2014 Kış Olimpiyatları’nın resmi internet sayfası, çevreye özel bir önem veriyor. Projelerin doğaya uyumlu, sürdürülebilir olmasını ne kadar titizlikle gözettiklerini anlatıyor ve bu konuda ödüller koyduklarını, projelerin yarıştığını söylüyor. Uluslararası Olimpiyat Komitesi de iki yılda bir “Spor ve Çevre Ödülü” veriyormuş; haliyle, ona da adaylar! Mahvettikleri “kendi” doğaları olmadığına göre. Halbuki, doğa “kendi”nin veya “başkası”nın değildir, herkesindir; ama biz “kendi” doğamıza başkasının muamelesi yapmakta mahiriz.
Soçi’ye ada yapmak için mahvettiğimiz yerden gözyaşlarımızı silerek biraz daha devam edelim. Beş kilometre kadar sonra meşhur Çifteköprü var; Kapisre deresini oluşturan Soğucak ve Kamilet derelerinin buluştuğu yerde kurulmuş kemer köprüler. (Bilgi ve fotoğraf için: www.arhavisitesi.com) Biz sağa doğru, Kamilet vadisine ilerleyeceğiz. Bir süre sonra asfalt yoldan ayrılıp dar bir toprak yola sapıyorsunuz ve o da çok geçmeden bitiyor. Yola ve her adımda sizi içine çağıran suyun şu güzelliğine bir bakın önce:
Bu fotoğraflar Haziran sonunda çekildi, suyun en bol olduğu mevsim değil yani. Üstelik, Doğu Karadeniz, bu yaz çok az yağmur aldı; bağ bahçe susuz kaldı diye yakınıyordu insanlar.
Toprak yol bitince bir köprüden derenin sağ tarafına geçiyorsunuz ve yavaş olmayan bir tempoyla 15 dakikalık – peki 30 dakika yapalım – yürüyüş gerektiren ve kimi yerleri diklikten dolayı basamak yapılmış şahane bir patikadan aşağıdaki suyun gürül gürül sesini dinleyerek çıkıyorsunuz. Ve işte şuraya geliyorsunuz (denizden yaklaşık 500 metre yüksektesiniz):
Geniş açı objektif olmadığı için iyi göremiyorsunuz belki ama çıktığınız vadi burada bitiyor. Önünüz, çoğu yerde 100 metreyi aşan çepeçevre yeşil bir duvarla kapalı.
Duvarın yeşil olmayan bir tarafı var; solda. Hemen alttaki fotoğraf da orayı gösteriyor.
Efendiler, buna Mençuna Şelalesi derler! Merkez soldaki (hayır, siyasi terim olarak demiyorum!) kayanın solunda görünen insanlara bakın ki, mekanı algılayabilesiniz. Bu su 85 metreden düşüyor. (Bilgi için yine arhavisitesi.com)
Ve en alttaki yatay fotoğraf da şelalenin düştüğü yeri gösteriyor. Şimdi de oraya bakalım bir bakalım:
Su şahane soğuk. Dı-dı-dı-dı! Şaka, çok soğuktu ama üşümedim; biraz antrenmanlıyım. Ben birkaç adım atıp atladım ve 15 dakika kadar kaldım. Keşke daha çok kalsaydım. Ama çıkarken geçtiğimiz ilk köprünün dibinde de ve sonra da tekrar girmek istiyordum… Siz yavaş yavaş, vücudunuzu suya alıştıra alıştıra girebilirsiniz; mutlaka girin. Gördüğünüz gibi bu soğuk havuza girmede yalnız değildim, başkaları da vardı. Suyun tam indiği yer var ya, oraya gittim, nefis.
Ama işte, güzelluk geçicidur, hele Türkiye’de! Bu güzelim Kamilet vadisine de HES yapmaya karar vermişler. Fakat ne iyi ki, Arhavililer de yaptırmamaya kararlı. AKP’li belediye başkanının, ilçe başkanının da öbür partilere katılıp HES’e karşı ayağa kalkması (Vadi birleştirdi) büyük “şans”, büyük ilerleme. Ama feda edilen onca dereden sonra gelen bir uyanış ve ilerleme. Buna da şükür. Ve Doğu Karadeniz’in çeşitli yerlerinde dolaşırken, konuştuğum çeşitli insanlarda bu uyanışı gördüm; AKP seçmeni başörtülü kadınlar dahil (isim ve yer belirtmeyi çok isterdim, ama başlarına bela açılsın istemem).
AKP’lileri bile isyan ettiren şey, bölgede daha önce yapılan HES’lerin yarattığı sonucun artık görünür olması. Suyu ırmaklardan çalıp borulardan, tünellerden akıtıyorlar. Derelere “cansuyu” bırakıyorlarmış! O bırakılan su, en iyi tanımla, “can çekişme suyu”. Bu canavarlığı görmek için kör olmak bile yetmez.
Karadeniz’de balık yok. Balıkçılar, derelerin suyla birlikte oksijeni de denize taşıdığını, dolayısıyla, HES’ler ve kuraklık yüzünden dere sularının azalmasıyla balık kıtlığı arasında bir bağlantı olduğunu söylüyor.
Bu mücadelelerden bir sonuç alamazsak vatan denen bu toprak parçasında cennet bırakmayacaklar. Bu devleti yönetenler, onyıllardır ve şimdi giderek artan bir hızla ve şehvetle cennetlere savaş açmış durumda.
Fotoğraflar: Mustafa Alp Dağıstanlı