*
18 Aralık gecesi imzalanan Kopenhag Anlaşması, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önüne geçmek açısından bilim çevrelerinde büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Ümit edilen, tüm ülkelerin 2050 yılına kadar emisyonlarını 1990’a göre yüzde 50 azaltmayı kabul etmesiydi. Ama sadece gelişmiş ülkelerin 1990’a göre emisyonlarını yüzde 80 indirmesinde anlaşıldı. Brezilya, Çin ve Hindistan gibi hızla büyüyen ama hâlâ gelişmekte sayılan ekonomiler de, bunun dışında kaldı.
Çin’in ayak diremesi ve ABD Senatosu’nun gereken emisyon indirimine karşı çıkması yüzünden, Kopenhag’da beklenen bağlayıcı kararlar alınamadı ve dünyanın en büyük krizi olan iklim değişikliğini durduracak politik irade, bir kez daha gösterilemedi. Gerekli emisyon indirimlerini garantiye alacak olan sözleşmeler yine başka bir zamana atıldı. Bu da hızla büyüyen iklim değişikliği krizinin giderek kontrolden çıkması demektir. Ayrıca iklim değişikliği ile mücadele için gelişmekte olan ülkelere verilecek yardım konusunda kesin söz verilmemesi ve bu yardımın kaynaklarının tam olarak belirlenmemesi, Kopenhag’daki diğer bir hayal kırıklığı oldu.
Çin: “Gelişiyorum, salarım”
Ekonomisi hızla büyüyen ve enerji kaynaklarının önemli kısmı, küresel ısınmayı hızla arttıran kömür santralleri olan Çin, şu anda dünyada en çok sera gazı salan ülke durumunda ve dünya karbon dioksit (CO2) salınımının yüzde 21,5’i Çin kaynaklı. Buna rağmen Çin, Kopenhag’da emisyon kontrollerinin bağımsız uluslararası kurumlar tarafından kontrol edilmesine karşı çıktı. Bu da, Çin’in istediği gibi büyümeye devam ederek, bu büyümenin çevresel faturasını da tüm dünyaya kesmesi anlamına geliyor. Çin’de üretilen malların ucuz olmasının en önemli sebeplerinden biri, bu ülkedeki çevreyle ilgili kanunların ve uygulamasının birçok ülkeye göre çok daha zayıf olması. Çin’deki fabrikaların birçoğu, çevre temizliği için gereken yatırımı yapmıyor.
Neden olduğu sera gazı emisyonu yüzünden, küresel ısınma ve iklim değişikliğine bugün itibarıyla en büyük katkıyı sağlayan Çin ise topu, geçmişte bu konuda önlem almayan ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerine atıyor. Bu ülkelerin hızla gelişerek dünya atmosferine büyük miktarda sera gazı saldıklarını, şimdi ise gelişmekte olan ülkelerin onunu kesmeye çalıştıklarını savunuyor.
AB, 2020’deki sera gazı salınımlarını 1990’a göre yüzde 30 oranında azaltmaya hazır olduğunu söylese de, dünyadaki CO2 salınımının yüzde 20,2’sini tek başına gerçekleştiren ve Çin’den sonra ikinci konumda bulunan ABD, aynı süreçte kendi emisyonlarını sadece yüzde 3 oranında azaltma sözü verdi. ABD’nin bu konudaki ısrarı, küresel ısınmanın devam etmesine neden olduğu gibi Çin’in kendi üzerine düşeni yapmaması için bahane oluyor.
Kopenhag’ta, birçok önemli detay konusunda bir anlaşma sağlanamadı. Bu konuların hepsi 2010’a ertelendi. Sera gazlarının salınımını sınırlandırmak için bağlayıcı bir hedef belirlenememesi, AB’de hayal kırıklığına ve iklim değişikliğinden özellikle olumsuz etkilenecek olan gelişmekteki ülkelerin bloğu G77’de büyük tepkiye yol açtı. Önümüzdeki üç yılda gelişmekte olan ülkelere acil iklim yardımı olarak 30 milyar dolar sözü verildiyse de, 2020’ye kadar sağlanması hedeflenen 100 milyar dolarlık yardım için bir garanti verilmedi.
Önce kuşlar…
2008’de Conservation Biology dergisinde yayınladığım makalede gösterdiğim gibi (ilişikteki grafik), dünyanın 1,8 derecenin üzerinde ısınması, yüzlerce kuş türünün tükenmesine yol açacak. Grafikte gördüğümüz diğer önemli nokta ise, 1,8 derecenin üzerinde ısınma senaryolarının sonucunda, yok olan kuş türlerinin hızla artacağı.
En iyi bilinen canlı grubu olan kuşlar, doğa sağlığının da en iyi göstergesidir. Zehirli böcek ilaçlarının insan sağlığı üzerindeki kötü etkileri ilk kez 1960’larda kuşlarda gözlemlendi. Ayrıca hassas yapıları ve insan gibi sıcakkanlı olmaları nedeniyle, insana da zarar veren birçok çevre sorununun ilk habercileri. (Kuş sayısındaki azalmanın böcek ilaçlarına bağlı olduğunu gören bilim adamları araştırmalarını insanlar üzerinde yoğunlaştırarak, bu ilaçların insan sağlığı için de tehlikeli olduğunu ortaya koydu. Bu yüzden DDT ve birçok diğer böcek ilacı ABD, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerde hemen yasaklandı.)
Grafiğin de gösterdiği üzere, 1,8 derecenin üzerinde küresel ısınmanın da hızlanarak artan sorunlara yol açacağının ilk habercisi yine kuşlar olacak. Bu ve diğer bilimsel araştırmalar, küresel ölçekte 2 dereceyi aşan ısınmanın hızlanarak artan felaketlere yol açacağını gösteriyor. Dünyanın şu anki ortalama ısısının 14 derece olduğu düşünüldüğünde, 2 derecelik artışın sisteme çok daha fazla enerji yükleyeceği aşikâr. Bu enerji fazlası, ısınmanın doğrudan etkileri bir tarafa, hava olaylarının şiddetini ve belirsizliğini de arttırarak, daha fazla iklimsel felâketin ortaya çıkmasına yol açacak. Giderek daha çok sayıda ve şiddette fırtına, sel, kasırga, sıcak dalgası, yoğun kar yağışı ve kuraklıkla karşılaşacağız. Isınmanın atmosferde yarattığı değişim, son olarak İstanbul ve Antalya sellerinde gözlemlediğimiz, can ve mal kayıplarının artışına yol açıyor.
Kopenhag’da sera gazları emisyonlarını sınırlandırmadaki başarısızlık, bugün itibariyle alınan kararların, 21. yüzyılda 3,9 derecelik küresel ısınmanın önüne geçemeyeceğini gösteriyor. Bu ısınma, 1,8 derecelik ısınmanın yaratacağının çok daha üzerinde kuş türünün yok olmasına yol açacak. 1,8 derecede ortalama 200 kuş türünün soyunun
tükenmesi beklenirken, 4 derecelik bir ısınmada yok olan kuş türü sayısı 1400’e kadar çıkabilecek. Kuşlar çevre sağlığının en iyi göstergelerinden olduğu için, küresel ısınmayı 2 derecede sınırlayamamak, büyük çevresel sorunların ve artacak insan ölümlerinin de habercisidir. Umarım ki Kopenhag çok daha ciddi emisyon azaltımları için bir başlangıç olur ve ileride bir hüsran değil de, önemli bir dönüm noktası olarak hatırlanır.
*Dr. Çağan Şekercioğlu,Stanford Üniversitesi Biyoloji Bölümü Çevre Bilimleri Merkezi Öğretim Üyesi, Kars KuzeyDoğa Derneği Başkanı