Küresel ısınmanın sıradan gerçekleri

Nıvart Taşçı
nivartt@gmail.com

National Geographic Society ve GlobeScan tarafından geçen mayısta yayınlanan, farklı ülkelerdeki tüketicilerin çevreye duyarlılıklarının belgelendiği uluslar arası ölçekli rapor, tüketici alışkanlıklarını asıl yönlendirenin ekolojik bilinçten çok ekonomik koşullar olduğunu gösteriyor. Greendax olarak adlandırılan araştırma dünya nüfusunun yüzde 55’ini temsil eden 14 ayrı ülkeden 14 bin katılımcı üzerinde gerçekleştirildi. 2007 yılındaki küresel enerji tüketiminin yüzde 75’i de araştırmaya dahil edilen Kanada, ABD, Meksika, Brezilya, İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, Macaristan, Rusya, Hindistan, Çin, Japonya ve Avustralya’da gerçekleşti.

“Az gelişmiş”ler çevreye daha duyarlı

Ülke sıralamalarının, katılımcıların tercih ettikleri ulaşım araçları, beslenme alışkanlıkları ve kullandıkları ev eşyaları üzerinden yapıldığı araştırmada Brezilyalılar ve Hindistanlılar çevreye en az zararlı alışkanlıklara sahip halklar olarak belirlendi. Araştırma özellikle gelişmekte olan ülkelerde, hükümetlerin ve şirketlerin çevre konusunda yeterli önlem almadığını düşünen halk, sorunları sahiplenme ve bireysel önlemler alma yoluna gittiğini ortaya koydu. Brezilya, Çin, Hindistan ve Meksika gibi gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları çevre konusunda gelişmiş ülkelerin vatandaşlarından çok daha duyarlı davranıyor. Söz gelimi yaşam alanlarına enerji tasarrufu sağlayacak yeni sistemlerin yerleştirilmesi gibi değişikliklere daha açıklar. Raporda bu fark, çevre sorunlarına diğer ülkelerden daha fazla maruz kalıyor olmalarıyla açıklanıyor. Öte yandan Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Avustralya’daki tüketim alışkanlıklarının özendirilmesi, potansiyel bir çevre tehdidi olarak kenarda bekliyor. Nitekim “büyük bir eve sahip olmak en büyük amaçlarımdan biridir” sorusuna olumlu yanıt verenlerin başında Çinliler, Ruslar ve Hindistanlılar geliyor. Toplu taşıma aracı kullanımının yoğun olduğu Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika ve Rusya’da, araç sahiplerindeki artış hem bu gizli tüketim eğiliminin, hem de lüks tüketimin önünü açan uygulamaların bir sonucu olarak kendini gösteriyor. Araştırmanın ilginç sonuçlarından biri de bu noktada ortaya çıkıyor. ABD, Avrupa ve Japonyalı katılımcılar, düşük alım gücü ve işsizlik gibi ekonomiyle ilgili konuları ülkelerinin en büyük sorunu olarak tanımlarken, Brezilya, Hindistan, Meksika ve Rusya’da yanıtlar hükümetleri içeriyor. Çevre ve iklim değişimini birinci sıraya yerleştirenler, sıcaklık değişimlerinin daha hissedilir olduğu Avustralya ve Kanada’da yoğunlaşıyor.

Kuzey Amerika yine sınıfta kaldı

Geniş ve klimalı evlerde yaşayan, gideceği yere yürüyerek, bisikletle veya toplu taşıma aracıyla gitmeyi tercih etmeyen, sürekli yeni ev eşyası alma eğilimindeki Kuzey Amerikalıların çevreye zarar verme konusundaki tek rakibi Japonya. Organik veya doğal besinleri en az tüketen, sebze ve meyveyi mutfaklarına en az sokan, büyükbaş hayvan tüketim şampiyonu ilk üç ülke Japonya, Meksika ve Kuzey Amerika. Amerikalıların çevreyle barışık tüketim alışkanlıkları sınavında sınıfta kalmalarını, küresel ısınmanın en önemli tetikleyicisi karbondioksiti iklim değişiminin nedeni olarak görmeme eğilimlerinden kaynaklandığını düşünmek de mümkün. Zira sıcaklıklardaki artışın temel nedenini ozon deliğindeki büyümeye veya dünyanın yörüngesindeki değişimlere bağlayan Kuzey Amerikalıların oranı diğer ülkelerin vatandaşlarına göre oldukça yüksek.

Mağduriyet birleştirir

Greendex raporunu ilginç kılan yaşam alanlarına dair tüketim alışkanlıkları veya enerji tasarrufu sağlayan ısı sistemlerine yönelim farklılıkları değil. Gelir düzeyi düşük kimselerin halkın çoğunluğunu oluşturduğu ülkelerde insanların daha küçük evleri tercih etmek durumunda kaldığı veya ılıman iklimde yaşayanların klimaya ihtiyaç duymadığı düşünülebilir. Fakat yanıtlar dikkatle değerlendirildiğinde çok daha ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor. Gelişmiş ülkelerde yaşayanlar, gelir düzeyleri daha yüksek olmalarına ve aralarından çevreyle uyumlu ürünleri seçebilecekleri daha geniş bir ürün yelpazesiyle karşı karşıya oldukları halde bu tür bir tüketime yönelmeyi “tercih etmiyorlar”. Bu sorunu en fazla siyasi zemine taşımaya çalışanların, bir kere daha, iklim değişikliğinin ve çevre kirliliğin etkilerine çok daha fazla maruz kalan, hatta bunların sağlıkla ilgili sonuçlarını doğrudan hisseden Hindistan, Brezilya veya Meksikalılar olması kitleselleşmenin bilinçlenerek değil mağduriyetle sağlandığı gerçeğini bir kez daha ortaya çıkarmış oluyor.