İki kadın, araçlarını yol üstünde tehlikeli bir noktada bırakmak pahasına arabadan indi. Koşar adımla, İstanbul Üniversitesi’nin kuş gözlemi yaptığı, yol kenarındaki noktaya geldi:
“Kuşlar nerde?”
Yaklaşık iki aydır, aynı noktada göç eden kuşları kaydeden, gözlemci Ümit Yardım, bu heyecanlı soruyu başka bir soruyla yanıtladı:
“Gazetedeki haberi mi okudunuz?
“Evet” dedi kadınlardan biri, “15 Nisan’da buradan büyük bir sürü geçecekmiş.”
Gerçekten de Doğa Derneği, gazete ve televizyonlarda yaptığı duyurularda 15 Nisan-1 Mayıs tarihlerinde her gün, uzmanlar eşliğinde Sarıyer sırtlarına “Boğaziçi – İstanbul’un Kartalları” gezisi düzenleyeceğini bildirmişti. Sarıyer’den kuşları görmek için gelen iki kadın da, bu duyuruyu bir randevu gibi algılamıştı. Ama üzerimizde uçanlar da kuştu işte; güven olmuyordu. Üstelik gelince haber bile vermiyordu!
İşte o haber vermeden gelip geçen kuşların ilki, şahin, göç tarihleriyle bu kez bilim adamlarını da şaşırmıştı. “Şubat ayında göç düzeninde uçan şahinler gördük” diyordu Ümit Yardım, “normalde mart ayının başlarında geçerler.”
Diğer türler izledi şahinleri. Kartal, delice, leylek, atmaca, doğan… İçinde bulunduğumuz günler, “küçük orman kartalı” ismi verilen türün, bir de karaleyleklerin geçiş dönemi. Ümit Yardım, küçük orman kartallarının da, umdukları tarihten daha önce geldiğini söylüyordu. “15 gün önce Polonya’dalardı. Oradaki kuş gözlemcisi arkadaşlardan gelen haber buydu.” Yardım, türlerin göç döneminde yaşanan bu sapmalara, küresel ısınmanın yarattığı iklim değişikliğinin neden olabileceğini düşünüyor.
Yakın zamanda, Allah’ın izniyle, üçüncü köprüsüne kavuşacak İstanbul Boğazı, Güney Yarıküre’den Kuzey Yarıküre’ye göçen yüz binlerce kara kuşunun geçiş noktası. İnanılması güç olsa da, milyonlarca yıldır, bugün gökdelenlerin bulunduğu Maslak ve Sarıyer arasındaki bölgeden geçip, hem kıta hem de iklim değiştiriyorlar.
Onları göçe zorlayan koşullar üzerinde durmak gerekiyor diyor Doğa Derneği genel müdürü, Türkiye’nin önemli kuş gözlemcilerinden Güven Eken. “Güney Yarıküre’de kışla birlikte, besin bulma koşulları zorlaşınca, kuzeye göç ediyorlar.” Afrika’da besin stoklarının azalması onları, yaşam için, daha rahat besin bulabilecekleri Avrupa’ya yönlendiriyor. Kat ettikleri toplam yol 40 bin kilometreyi buluyor.
Günde, türüne göre değişmekle birlikte, ortalama 400 kilometre uçuyorlar. Kıtalararası Kuş Göçlerini İzleme Derneği Başkanı Serhan Oksay kuşların, göç öncesinde yağ depoladığını ve göç sonrasında vücut ağırlıklarının yaklaşık yarısını yitirdiklerini söylüyor.
İyi de, ne istiyor bu kuşlar İstanbul Boğazı’ndan? Tam da üçüncü köprünün yapılacağı güzergâhtan uçuyorlar! Başka yer kalmamış gibi, ülke gelirinin yüzde 70’ini akıttığımız, kalkınmamızın ve gücümüzün sembolü, yakında Merkez Bankası’nın da taşınacağı göz bebeğimizi seçiyorlar.
Biliyorsunuz, Formula 1 yarışlarının yapıldığı İstanbul Park kurulurken de bunlar başımıza musallat olmuştu. “Orası doğal alan, kuşlar için önemli, üstelik endemik bitkiler var” filan dediler. “Efendim, milyonlarca yıldır bu güzergâhı kullanıyorlar”mış. Bunlar Türkiye’nin ilerlemesine mi karşı yoksa, komünist mi lan bunlar?
Üstelik, Kuzey Yarıküre’ye geçebilecekleri başka yerler de varmış. Örneğin Afrika ve Avrupa kıtalarının birbirine yaklaştığı Cebelitarık Boğazı, yoğun kullandıkları bir yermiş. Türkiye’ye Antakya’dan giren kuşların bir bölümü de, Artvin üzerinden Karadeniz’i geçiyormuş. Ama yine de çoğu İstanbul Boğazı üzerinden uçuyormuş? İyi de, neden?
Şöyle açıklıyorlar: Su kuşları, örneğin kaz ve sakar meke için, deniz üzerinden uçmak mümkün. Yorulunca, su üstünde durup, hem dinleniyor hem de beslenebiliyorlar. Ama süzülen kuşlar dediğimiz kartal, şahin, leylek vs için aynı imkân söz konusu değil; kara üzerinden uçmak durumundalar. Binlerce kilometrelik yolculukta, enerjilerini tasarruflu kullanmaları hayati önem taşıyor.
Uçarken, kara üzerinde oluşan, termal ismi verilen sıcak hava akımlarını kullanıyorlar. Termaller, kemiklerinin içi boş olan bu türleri bir asansör gibi yükseltiyor. Sıcak hava onları taşıyor. Bir kanat çırpışla üç dört kilometre gidebiliyorlar. Yani uçarken dinlenebiliyorlar.
İşte, karadan aldıkları enerjiye bu kadar muhtaç olmaları, onları iki kıtanın en yakın olduğu İstanbul Boğazı’na getiriyor. Nasıl getirdiğini sormayın; bunu henüz bilim adamları da bilmiyor. Milyonlarca yıldır, bir bireyden diğerine devredilen genin birikimi, içgüdü… Bunlar kesin olarak bilinmese de, en azından kuşlar, yaşamak için buradan geçmek zorunda olduklarını biliyor.
İstanbul Üniversitesi ekibi bu sezon da, nisan ortalarına kadar Sarıyer sırtlarından geçen yaklaşık 50 bin kuş kaydetmiş. Bunun yaklaşık 26 bini yırtıcı kuş. Üniversitenin yürüttüğü “Bahar ve Güz Süzülen Kuşların Göçleri Araştırması”, Boğaz’da milyonlarca yıldır sürdüğü söylenen bu “doğa mucizesi” üzerine ilk uzun vadeli araştırma. Rumeli Feneri’nden başlayan ve Boğaz’a altı yedi kilometre sokulan bu “kuş köprüsü”nün, tüm sezon boyunca ne kadar kuş tarafından kullanıldığı daha önce araştırılmamıştı.
Üniversite, bu araştırmayı sadece baharda değil, kuşların Avrupa’dan geri döndüğü güz mevsiminde de sürdürecek. Üniversitenin gözlemcileri, sonbaharda dönen kuşları sayabilmek için Çamlıca tepesinde konuşlanacak.
Akıllı ol Doğa Derneği!
Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken, -hiç utanmadan ve sıkılmadan- ilköğretim öğrencilerini ve tüm halkımızı, bu “doğa mucizesi”ne davet ediyor. Yazının başında bahsettiğim “Boğaziçi – İstanbul’un Kartalları” gezisine, 45 milyon TL karşılığında iştirak edilebileceğini söylüyor.
Her şey para olmuş. Havadaki kuşa bakmak için bile cebimize göz koyanlar var. Hem Doğa Derneği de kim oluyor? Ben çocuğumu kurda kuşa yem olsun diye mi büyüttüm? Hafta sonu, daha fazla benzin harcamak -ve daha çok emisyon salmak- uğruna, hanımı ve komşuları da alıp, bagaja da mangalı atıp kendim giderim Sarıyer sırtlarına. Hiç olmazsa oralara kadar gittiğimiz bir işe yarar.
İstanbul Üniversitesi ekibi ve kuş gözlemcilerinin gözlem yaptığı Rumeli Feneri’nden ayrılmadan önce, yanımızda bir araç durdu. İçindekiler, başta bahsettiğim iki kadın gibi araçlarından inmediler. Camlarını açıp uzaktan seslenmeyi yeterli gördüler:
“Kartal sürüsü kaçta geçecek?”