Deniz Biyoloğu Dr. Mert Gökalp‘e göre Marmara Denizi’nin müsilaj sorununu aşabilmesi için tek yol, arıtmadan geçmiş olsa bile denize hiç atık su salınmaması. Gökalp, atık suların denize boşaltıldığı “derin deniz deşarjı” olarak anılan uygulamanın hemen bugün sona ermesi gerektiğini belirtiyor:

Marmara’daki ekolojik felaketin sinyallerini aslında uzun zamandır verdiğini belirten Gökalp, “Sorun müsilajı oluşturan fitoplankton [tek hücreli bitkisel organizma] türünün Marmara’da büyük oranda artması. Bu problemden geçici olarak kurtulursak bile, bir süre sonra başka bir fitoplankton ortaya çıkabilir. Örneğin kırmızı alg gelebilir, o daha farklı hasarlar yaratabilir. Bir yeşil alg, daha başka toksik salgı salgılayan bir şey olabilir, asit yağmuru olabilir” diyor.
Gökalp’e göre, atıklar düzgün bir şekilde arıtılmaz ve doğru bir atık yönetimi yapılmazsa, müsilaj sorununun aşılması mümkün değil. Son 30-40 yıldır uygulanan atık politikasını “sorumsuzluk” olarak niteleyen bilim insanı, sanayi tesislerine atık denetleme yapılmayıp ceza kesilmediği taktirde Marmara’nın şu anda yaşadığının, çok daha ağır sorunlarla karşılaşabileceğini ifade ediyor:
“40 senedir çok yanlış denizel politikalarla yönetiliyoruz. Hiçbir şekilde atık sistemleri oluşturmuş vaziyette değiliz. Ne tür arıtma yapıyorsak yapalım, hepsini derin deşarj ile denizlerimizin dibine gönderiyoruz. Söylendiği gibi derin bile değil; 20, 30, 50 metre aşağıya gönderiyoruz. Fiziksel olarak çökeltiyoruz. Bazılarında fiziksel, bazısında ise kimyasal ya da biyolojik arıtma oluyor. Ön arıtma tesisi olanlar var. Ama adı ‘arıtma tesisi’ olan birçok tesis var ki, gerçekte hiçbirinde arıtma adına şey yok. Orada düğmeye basacak adamın bile yetkisi yok. Belli saatlerde çalıştırıyorlar. Oysa 24 saat çalışması lazım.”

“2007’de de bu kadar büyük bir kirlilik vakası yaşandı. Birileri bağırdı çağırdı, ama hiçbir şey yapılmadı ve kendi kendine geçti. Kadıköy Kurbağalıdere, boşaltılan atıklar nedeniyle çok kötü durumdaydı. 1990’larda Haliç temizlendiği zaman bu atıklar gidip Marmara’nın en derin kısmına bırakıldı. Yani hep bir çözüm üretilirken başka bir sorun yaratıldı Marmara’da ve artık deniz bu yükü kaldıramıyor”.
Marmara’daki kirlilik ve tükenme, diğer denizleri de etkileyebilir. Özellikle, gerçekleşmesi durumunda Kanal İstanbul projesinin büyük risk taşıdığını belirten Gökalp, Marmara’daki kirliliğin, oksijen bakımından fakir Karadeniz’e aktarılmasına anlamına geleceğini söylüyor. Mert Gökalp’e göre bu çevre kirliliği dramı, Kanal İstanbul’un yapılmaması yönünde bir uyarı olduğu gibi, çözüm getirecek adımların hiç vakit kaybetmeksizin atılması gerektiğini gösteriyor.